TÜRKİYEDE TARIM NASIL YOK EDİLDİ?….

tarim tasfiye.jpg
“Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.”
“Milli ekonomimizin temeli tarımdır”
Mustafa Kemal ATATÜRK (1928)

Tarım (Ziraat), Bitkisel ile Hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların nitelik ile verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda saklanması, işlenip değerlendirilmesi ile pazarlanmasına denir.

Başka bir deyişle; insan besini olabilecek, ekonomik değeri olan her türlü tarımsal-hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ile mekanizasyon eylemlerinin tamamı ile durgun sularda ya da özel alanlarda yapılan balıkçılık eylemlerinin tümüdür.

Daha başlangıçta ATATÜRK tarım politikası için çerçeveyi çizerek, bu konuda neler yapılması gerektiğini söylemiştir. Ancak nedense alınan yol boyunca onun söylediklerinin tam tersi yapıldı. Şöyle ki :

“Memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır” demişti. Fakat tarım kentlerinden BMM ne milletvekili olarak gelenlerin hemen hepsi birer toprak ağası olduğundan, bu öneriye hiçbir zaman sıcak bakılmamıştır. Böylece toprak ağaları toprak reformunu sürekli engelledi. Bu gün bile hala bu konuyu tartışıyoruz.

“Tesis kredisi, büyüğe değil küçüğe” demişti. Devletin arazilerinin fakir köylüye verilmesini yıllar boyu engelleyenlerin pek çoğu şimdi TÜSİAD üyesi koca koca patronların devlet arazilerini paylaşmasına ses çıkarmadılar. Bunlar devletin üretme çiftliklerini, teknopark projelerini, dahası mayınlı sınır arazilerini bile tek bir köylüye kaptırmıyorlar.

“Varlığından büyük iş tutarak büyük kar yapmak için her şeyi borçla sağlamanın yolunu bulanlar genellikle üzücü sonuçlarla karşılaşmışlardır. Bu gibilere gerçek varlık ve ihtiyaçlarından çok kredi açmak ve onları kötü neticelerle karşılaşmaya teşvik etmek uygun değildir. Tesis kredisinin köylüye nakit olarak verimesinin uygun olmayacağı şüphezizdir….” diye konuşmuştur. Oysa tam tersi yapılarak Türk çiftçisi borç batağı içine düşürülmüştür. AB nin zoruyla çiftçiye “üretimsiz,doğrudan maddi destek” veren hükümet, bu uygulamasıyla çiftçiyi köyden kente göç etme için yüreklendirirken, bir çoğu yabancı olan özel bankalar da boş durmamakta… Ziraat Bankasından aldığı krediyi bile ödeyememiş çiftçiye kredi kartı vererek onu geriye dönülmez bir iflasa sürüklemekteler. Bu kredi kartları sadece çiftçinin değil, ama kentlinin de başına büyük dertler açmaktadır.

“Makinasız ziraat olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz. Birlikte makina alırsınız (1925)” demişti. Ama biz, gücü az fakir çiftçi yerine az sayıdaki büyük zengin işletmeleri destekledik.

“Bir köylü ev sanayi kurulması için çareler düşünmek akla gelir. Bizde köylü evine, aile ve çocuklarının yaşamasına gerekli olan yiyecek, içecek ve herkes gibi giyecek için para sarf etmemelidir…. (1931)” diye not etmiştir. Ama bu konunun üzerinde bile durulmadı. Oysa köylüye büyük ferahlık sağlayabilirdi.

“Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, öteki elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz bu gün dünya yüzünde olmayacaktık (1923).” dedi. Fakat, yukardanberi anlatılan nedenlerden ötürü, biz köylü-çiftçi varlığımızı azaltmak için uğraş veriyoruz.

Zannederim tarımımızın yok olmasının gerekçelerini anlatmak için daha fazla söze gerek yoktur (*). Bu yaptıklarımız yapacaklarımızın da bir güvencesi(!) gibi gözükmekte!…

Çok uzak değil 1950 – 1960 lı yıllara kadar Türkiye tarım ürünleri bakımından kendine yeterli olduğu gibi Avrupa için yiyecek ambarı görüntüsündeydi. Bu güne geldiğimizde kendine yetmek şöyle dursun, zaman zaman ekmek yaptığımız buğdayı bile dış-alımla sağlamak zorunda kalıyoruz. Bu neyin göstergesidir dersiniz?!!…

Bu süreçte, aslında tarımın batırılıp, yok edilmesi eksenli yapılanlara, bu yönde yürütülen politikalara bir bakalım :

- “Yeniden yapılandırma” çerçevesinde en stratejik kuruluşlar da içinde olmak üzere birçok kuruluş, KİT (Kamu İktisâdi Teşebbüsleri) haraç-mezat satıldı- özelleştirildi ya da kapatıldı.

- Sosyal haklar tırpanlanarak, kamu harcamaları “tasarruf” adı altında en aza indirildi.

- Ziraat Bankası, Halk Bank gibi tarımsal ile hayvansal üretime destek olan bankalar işlevsizleştirildi, Tarım Kredi faizleri arttırıldı.

- Şeker Kanunu ile pancar üreticisi üretemez konuma getirildi. Alım rekolteleri (kotalar) düşürüldü. Birçok şeker fabrikası kapanacak duruma getirildi dışarıdan tatlandırıcı dış-alımı arttı. (Son süreçte üç şeker fabrikası özelleştiriliyor.)

- Tarım ile hayvancılık için gerekli olan tüm girdiler (mazot, gübre, ilâç, yem, vb.) “yüksek vergiler” vb. nedenlerle yükseldi, ancak elde edilen ürünlerin satış fiyatları ya değişmedi ya da azaldı.

- Verimli tarım arazileri üzerine büyük sanayi tesisleri kuruldu. “Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı” ile emperyalist tekelleri ile uşak patron-ağaların sömürü ile talan politikalarına, tarım toprakları üzerinde cirit atmalarına olanak sağlandı.

- Sübvansiyonlar kaldırıldı. Tarımsal desteğe ayrılan pay iki yıldır arttırılmadı. Şu an devletçe “bahşedilen”, tarımsal desteklerin % 90’ını oluşturan “Doğrudan Gelir Desteği” ödemeleri gerçek sahiplerine ulaşmadı. Desteklemelerde belirsizlik sürüyor. Yapılan ödemeler de geç yapılıyor. Esas olarak  sadece büyük toprak sahipleri ile ağalara ek gelir sağlandı.

- Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında sulamaya açılan alanlar başta ABD, İngiliz ile İsrailli olmak üzere yayılımcı (emperyalist) şirketlere peşkeş çekildi, çekiliyor.

- Sebzecilikte kendi özgün sebze tohumlarımızı bir yana koyarak, batıdan onların melezleştirdiği (hybrıd) tohumları kullanmak için yüreklendirildik. Bu melez tohumlardan ikinci kez ürün alma olanağı olmadığı, bunlar kısır olduğu için bütün sebze tohumlarını dış-alımla sağlama durumunda kaldık. Bu yolla elde edilen ürünlerin doğal özellikleri “şifa verme özellikleri” de yok olmuştur. Elde edilen sonuç “edası hoş, içi boş” sebze ürünleridir. Dışa bağımlılık ta cabası…

- Bu arada, haksız yere Afyon Bitkisi üretiminin kısıtlanması ile Alkoloid Fabrikasının kapatılmasının, batılıların önerip ayak diremesi sonucu gerçekleştiğini de unutmayalım.

- Besicilik ile kümes hayvancılığı bitirildi. Küçük – büyük baş hayvan sayısında düşüş yaşandı, kaçak ile resmi canlı – cansız et dış-alımında patlama yaşandı.

Bunların hangisini doğru tarımsal politika diye onaylayabilirsiniz?…

Sonuç;

Emekçi halkımız açlığa mahkûm edildi, kırsal kesimdeki işsizlik oranı arttı. Köyden kente göç hızlandı, sosyal dengeler bozuldu. Türkiye köylüsü IMF ile Dünya Bankası’nın 2000 yılından bugüne uygulattığı tarım politikası kıskacında ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Kırsal bölgedeki yoksul kesimin, milli gelirden aldığı pay giderek azaldı… “Türkiye nüfusunun %61’inin yaşadığı kentler toplam gelirden % 73 oranında pay alırken nüfusun % 38’inin bulunduğu kırsal kesimin aldığı pay % 27’de kaldı…” (TÜİK 2005 yılı hane halkı iş gücü anketinden)

Bugün ekonomik-sosyal ile siyasal çöküntü-bunalım hâlâ sürmektedir. Yaşanan ekonomik büyümenin “bir avuç” patron-ağaya olumlu yansıdığı (servetlerine servet kattığı), ezilen milyonlarca emekçi için ise daha da fakirleşme, yoksullaşma ile işsizlik ürettiği, bunun böyle bir büyüme süreci olduğu, izlenen IMF-DB patentli politikaların bırakın işsizliğe, yoksulluk ile açlığa çare üretmeyi, aslında bu sorunların kaynağı ile ağırlaştırıcı etken olduğu ortadadır.

Demek ki, konulan yanlış tanılar sonucu, yanlış sağıtmalara gidilmiştir.
 
Denebilir ki “Endüstriye yöneldik. Ekonomimiz bu yolla kalkınacaktır…” Ama öte yanda bu konulara aklı eren bazıları da “Topraktan birşeyler elde edemiyorsanız, ekonominiz yoktur!…” diyorlar… Siz ne dersiniz?…

Not – 9 Mayıs 2010 da aldığım bir e-postadan

Buğdayı dışarı satıyorduk.

Buğdayı dışardan alıyoruz.

*
Mercimek o kadar çoktu ki bu memlekette, tüketimi arttırmak için TRT’de mercimekli yemek tarifleri filan verilirdi… Şimdi, dışardan alıyoruz.
*
Pirinci dışardan alıyoruz.
Mısırı dışardan alıyoruz.
Susamı dışardan alıyoruz.
Arpayı dışardan alıyoruz.
Baklayı dışardan alıyoruz.
*
Dünyanın en büyük yedinci pamuk ihracatçısıydık, bugün, dünyanın en büyük üçüncü pamuk ithalatçısıyız.
*
Akdeniz, Karadeniz, Ege.
Türk havuzu, Marmara…
Kalamar Hindistan’dan.
Barbun Senegal’den.
Ahtapot, İspanya’dan.
Karides, Çin’den.
Kalkan, Gürcistan’dan.
*
Suşi partisi yaptılar Meclis’te…
Aşçı Filipinli.
*
Tütün öyle fazlaydı ki, depolara doldurup doldurup yakıyorduk…
Şimdi, dışardan alıyoruz.
*
Yanlışlıkla elinden düşür…
Pancar fışkırıyor topraktan.
Sıvı şeker ithal ediyoruz.
Antepfıstığını dışardan alıyoruz, antepfıstığını… Ceviz dışardan, badem dışardan, bal dışardan, elma dışardan,
muz dışardan, en cüzel çay? İngiltere’den!
*
Sarımsağı dışardan alıyoruz.
Ayçiçeğini dışardan alıyoruz.
Fasulyeyi dışardan alıyoruz.
Kepeği dışardan alıyoruz.
*
Ve, eti dışardan alıyoruz.
*
Titanik’in kaptanı, yolcuları güverteye toplamış, “Size bi iyi, bi de kötü haberim var” demiş… “Önce iyi haberi ver” demiş yolcular…
“11 dalda Oscar alıyoruz” demiş!
:

—————————————————————-

(*) Otoyolların geçtiği alanların on kilometre sağı ile on kilometre solu kirlilik nedeniyle tarım alanı olmaktan çıkar. Bu bağlamda Türkiyenin en verimli ovalarından biri olan İzmir – Menemen Ovasının ortasından otoyol geçirmek için proje hazırlandığını kaçımız bilmekteyiz?…

Bu otoyol ovanın 4 bin dönümlük bir bölümünü tarım bakımından yok edecektir.

Otoyolların verimli ovalar içinden geçirilmesi , sanki Türkiye tarımının yok edilmesi planının bir parçası gibi görülmektedir.

Benzer biçimdeki ovaların içinden geçen karayolları kenarındaki bağlardan toplanıp dış-satıma verilmiş üzümler, satıldıkları ülkelerden, zararlı madde içeriyor olmaları nedeniyle, geri gönderilmişlerdir.

Bütün bunlar karayollarını demiryollarına yeğ tutmamız yüzünden gerçekleşiyor!…

—————————————————————

İlgili Kaynak :

Serpil Özkaynak : Türkiyede Tarımın Bilinçli Yok Edilişi. Toplumsal Çözüm Yayınları, Ankara 2008. ISBN : 978-975-7227-99-1.

2 Responses to TÜRKİYEDE TARIM NASIL YOK EDİLDİ?….

  1. Anonymous diyor ki:

    bu ülkenin çıkardığı o kadar değerli bu ülkeyi canı pahasına hiç karşılık beklemeden seven insanlar nereye gidiyoruz sonu ne olur milyonlarca kez ifade ettiler.ama sonuç ne oldu kim dinledi.hepsi neyse de bu politikalardan madur olan köylülerde maalesef yıllarca bu süre gelen politikalara hizmet ettiler ve halende ediyorlar.yapacak bişey yok zaten sızlanmayada gerek yok.kimsenin kalkıpta kral çıplak deme cesaretide yok.15 aralık 2010 tarihinden sonra hava şartları dolayısıyla muz bahçelerinden piyasaya yüksek oranda muz arzedildi ne oldu satılmadı bir yıl ümüt bağlayan çiftçi büyük zarar etti ama ithal muz aynı oranda piyasaya sürülmeye devam etti hükümet bunu biliyor mu hükümet kendi muz üreticisini korudumu ne halimiz varsa gördük maalesef o zaman beni korumayan dalga geçer gibi mazot desteklemesi veren bi hükümet kime hizmet ediyor

  2. Tarım makinaları diyor ki:

    Yalnızca bu konuda değil hemen hemen bir çok konuda yararlı ve bilgilendirici dökümanları bu web sitesinde bulmak mümkün. Web sitenizdeki tüm yayınları yakından izliyoruz kaliteli bir web sitesi emeği geçen ekibinize teşekkür ederiz.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>