“Bir şeyi bildiğin zaman , onu bildiğini göstermeye çalış.Bir şeyi bilmiyorsan , onu bilmediğini kabul et.İşte bu bilgidir.”
KONFÜÇYÜS
Önce Anayasamızın eğitimle ilgili 42 inci maddesini bir okuyalım. Orada ne deniyor öğrenelim.
[MADDE 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.
(Ek fıkra: 9.2.2008-5735/2 md.) Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir. (*)
(*) (Bu fıkra, 9/2/2008 tarihli ve 5735 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile eklenmiş ve metne işlenmiştir. 5735 sayılı Kanun; Anayasa Mahkemesi’nin 5/6/2008 tarihli ve E.: 2008/16, K.: 2008/116 sayılı Kararı ile iptal edildiğinden, bu Kanunun, uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve İptal Kararının sonuçsuz kalmaması için Kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar Anayasa Mahkemesi’nin 5/6/2008 tarihli ve E.: 2008/16, K.:2008/16(Yürürlüğü Durdurma) Kararı ile Yürürlüğünün Durdurulması hüküm altına alınmıştır.)
Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.]
Uygulamada bizler açıkça yukardaki Anayasa maddesinin kalın yazıyla yazılmış bölümlerine karşıt hareket etmiyor muyuz?… Böylece T.C. Anayasını ihlal etmiş olmuyor muyuz?…
Üstelik bunu da devletin kendisi yapmaktadır. Çünkü Anayasa devletin okullarında eğitim parasızdır demesine karşın, para ödemeden evladını bir okula yazdırabilen ya da kaydını yenileyebilen nadir insana rastlıyoruz. Bunun için ödenen paranın da bir yıllık eğitim döneminde ortalama iki bin Yeni Türk Lirasını geçtiği de saptanmış. Bu bilgiyi gazetelerden öğreniyoruz.
Bu para devletin okullarına, eğitimi yürütebilmek için gerekli olan parayı sağlıyamadığı için, okul müdürlüklerince istenmekte, verilmektedir. Elbette okulun yıllık belli giderleri vardır. Bunu sağlamak T.C. Milli Eğitim Bakanlığının, demek ki Devletin görevidir.
Siz gerekli olan bu parayı vermiyerek okul yönetimlerini zor durumda bırakacaksınız. Sonra okulun gereksinimlerini sağlayabilmek için ana-babalardan para isteyen okul müdürlerini sorumlu tutup onları cezalandıracaksınız. Bu olan biten yüzünden Anayasa da açıkça ihlal edilmiş olacak!!..
İyi de, burada baş kabahatli, baş sorumlu kimdir?… Açıkça görevini yapmayan Devlet değil mi?… Bir de kendi kusurumuzu okul müdürlerine yükleyip, onlara ceza kesiyoruz!…
Bu da gösteriyor ki eğitim sistemimiz ödenek noksanından, eğitim programlarının yanlış düzenlenmesine kadar, bir sürü aksaklıklarla özürlüdür. Bu aksamaları Anayasaya göre Devletin kendisinin düzeltmesi gerekiyor. Ama Osmanlı Maarrif Nazırlarından biri ne demiş :
“Şu mektepler olmasa, ben maarrifi ne güzel idare ederdim!..”
İçinde bulunduğumuz 2008 yılında, olan bitene baktığımızda, bu zihin yapısından bir arpa boyu ilerde olduğumuzu söylemek olanağımız yoktur. Durumun düzelmesi ya da düzeltilmesi için bir mucize olmasını beklemekten başka çıkar yolumuz olmadığı da açık bir gerçektir..