“Arkanı güneşe çevirme,gölgen önüne düşer.”
Rabindranath TAGORE
Son zamanlarda Ankara Doğum Evinde kısa aralıklarla (toplam 15 gün içinde) toplu olarak bebek ölümlerine tanık olduk. Bunun nedenlerini araştırmak için Sağlık Bakanlığınca uzmanlardan oluşan bir kurul oluşturuldu. Bu arada Hastane yönetimi bu olguların olağan olduğunu, aslında ölen bebeklerin çoğunun prematüre olduğundan böyle bir durumla karşılaşıldığını söyleyerek, savunmaya geçti. Bir çok tartışmadan sonra işi araştıran kurul ölümlerin hastane enfeksiyonundan olduğunu saptayarak, bildirdi. Buna karşın hastane yönetimi kendini savunmayı sürdürdü. Sonunda hastane enfeksiyonunun kaynağı bulunarak, bu enfeksiyon önlenebildi mi?… Bunu bilemiyoruz.
Son günlerde İzmir Tepecik Hastanesinde de benzer olaylar görüldü. Bu kez 10 saat içinde 13 bebek ölümü olduğu bildirildi. Bunların çoğunluğu, öncekinde olduğu gibi prematüre bebeklerdi. Gene bir uzmanlar kurulu oluşturuldu. Bu kez kurul konuda kabahatli olan ya da olanları aramaya girişti. Karşı olarak İzmir Tabip Odası Başkanı da savunmaya geçerek, bu konuda en az kabahati olanların birimde çalışan hekimler olduğunu televizyonlardan kamuoyuna açıkladı.
Bir hastanede kısa sürede birbiri ardına hastalar ölüyorsa, ilk akla getirilmesi gereken bu hastanede bir hastane enfeksiyonunun başlamış olmasıdır. Başka yönde araştırma yapmak konuyu dağıtarak bizi yanlış sonuçlara götürebilir.
Ayrıca bu konunun suçluları aranıp bulunarak, bir ya da bir kaç günah keçisinin bulunmasıyla kamu oyundaki öfkeyi yatıştırmaya çalışmak yanlış bir tutumdur. Çünkü burada kabahatli olan o birimde çalışan hekimden, hemşiresinden, görevlisine kadar herkestir. Hastane yonetimi de işe zamanında el atıp gerekli önlemi almadığı için kabahatlidir. Hastanenin bağlı olduğu üst kuruluş ta gerekli para ile gereçleri zamanında vermediği için kabahatlidir. Demek ki en üst kademeden, en alt görevliye kadar herkeste kabahat vardır. Gözden kaçan ya da kaçırılmaya çalışılan gerçek budur!…
Böyle bir olgu karşısında yapılacak ilk/son iş hastane enfeksiyonunun çıkış noktasını bulup, ortaya çıkararak onu yok etmektir. Bunun için olanca çaba, önce hastane yönetimince gösterilmelidir. Ama bizim olgularımızda hastane yönetimleri ne yapmıştır?… Olguların nedenlerini başka yönlere çekerek olayları ört-bas etmeye kalkışmışlardır. Örnekse ölenlerin prematüre oldukları sanki bir özürmüş gibi ileri sürülmüştür. Bir hastane enfeksiyonu salgınında elbette ilk etkilenecek olanlar prematüre bebekler olacaktır. Çünkü onların bağışıklık sistemi buna elverişlidir.
Hastane enfeksiyonunun ortaya çıkmasında, gerekli olan sterilizasyon süreçlerinden birinde aksama var demektir. O güne kadar doğru işleyen sterilizasyon işlemi bir noktasında kırılmış demektir. Bu nokta saptanıp aksaklığı gidermek hastane enfeksiyonunu önlemeye yeterli olur. Ama siz bunu bir tarafa koyup illaki bir günah keçisi bulacağım diye çaba harcarsanız, biliniz ki yanlış yoldasınız!…
Çalışma yaşamımız boyunca bu tür olaylara iki kez biz de tanık olarak deney kazandık. Birincisi Süreyyapaşa Sanatoryumu Toraks Cerrahisi Biriminde, ikincisi şimdiki adı Siyami Ersek Hastanesi olan İstanbul Toraks ve Kardiovasküler Cerrahi Merkezinde. Her iki olayda da ortalığı velveleye vermeden, daha başlangıçta, cerrahi girişimlere, birincisinde bir hafta, ikincisinde on beş gün ara verilerek, bir dedektif titizliği ile olayın kaynağı araştırılıp bulunmuş, hastane enfeksiyonuna kesin olarak son verilmiştir.
Bu olaylarda kim kabahatli?… sorusu hiç akla getirilmediğinden üzerinde bile durulmadı. Çünkü hepimiz buradaki kabahatin anonim olduğu bilincindeydik. Suçlu avına çıkılmadığı gibi, çözüm yolu aramaya hastane sorumlularınca çok erken bir evrede hızla başlandığı için kamu oyunu doyurmak (tatmin etmek) gibi bir kaygı da söz konusu olmadı. Yangın çıktığı gibi, hastane çalışanlarınca bastırıldı.
bence o hastaneler kapatılmalı