“Dahiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla.”
Albert EINSTEIN
Tam Türkiyemizde tarımın durumunu anlatan bir makale yazmak için hazırlanmışken, bir gazetenin Pazar ekindeki bir yazı gözüme ilişti. Kanola yağı için kaleme alınmış bu yazıyı okuyunca, tarımı bir yana koyup, bir kaç kez üzerinde durduğum Kanola yağı için tekrar yazmaya karar verdim.
Gazete ekindeki bu yazıdaki anlatımlar bir diyet uzmanına dayandırılarak yapılmış. Yazıda neler söylenmiyor ki?… Kanola yağı kanseri önlermiş (!). Öte yanda, elimizdeki yazıda, yararlı bir etki olarak vücuttaki östrojen’i arttırdığı söyleniyor (bir başkaları da östrojen’in kanserojen olduğunu anlatmakta…) Hangisine inanalım dersiniz?…
Bir de kalça kırığını Kanola yağının geciktirdiği (!) söyleniyor. Bununla ne anlatılmak istendiğini anlamaya olanak yoktur. Zira kemiklerinizin durumu ne olursa olsun kötü bir biçimde düşerseniz, aldığınız darbe de kalça kemiği üzerine gelmişse bu kemik kırılacaktır. Kanola yağının düşmeleri mi önlediği, yoksa kemiklere bebeklerdeki kemik esnekliğini mi kazandırdığı?!… Özelliği bir türlü anlaşılamıyor!…
Ayrıca Kanola yağında omega 3 ile omega 6 yağ asidlerinin bulunduğunu, bunların da son yıllarda yapılan araştırmalarda beyin gelişimini etkilediği anlatılıyor. Sözü edilen yağ asidlerinin nöronlar ile öteki hücrelerin membranlarını, sinir uzantılarının (akson ile dentridler) çevrelerini saran Schwann kılıflarını oluşturduğu çok uzun zamandır biliniyor. Ben tıp öğrecisi iken durumun böyle olduğu bizlere öğretilmişti. Üstelik adı geçen yağ asidleri her yemeklik yağda bulunmaktadır. Bu Kanola yağı için bir ayrıcalık değildir.
Anlatımda Zeytin Yağına da değinilerek, nerdeyse Kanola yağının buna eşit, dahası Zeytin Yağından üstün özellikleri olduğu anlatılıyor. Yazıda adı geçen diyet uzmanı, başka bir zamanda, Kanola yağı üreticisinin bir temsilcisi ile bir besin uzmanıyla birlikte buna benzer bir röportajı daha gerçekleştirmiş.
Bir üretici firmanın ürettiği ürünü kamu oyuna tanıtmak için propaganda yapması en doğal hakkıdır. Bunun için yanına bazı uzmanları da alabilir. Bunlar yadırganacak ya da kınanacak şeyler değildir. Ama siz kendi ürününüzü överken, o çerçeve içinde kalmanız gerekir. Onu aynı pisada bulunan bir başka ürünle kıyaslayıp, kıyasladığınız üründeki aksak noktaları belirtemezsiniz. Bunu yaparsanız ticaret etiğinden uzaklaşmış olursunuz. Ticaret Hukukuna göre böyle bir durumda dava açma hakkı doğmaz mı?… Doğuyorsa zeytinyağcıların bu tür bir davayı açmaları gerekir.
Kanola yağı, kendisinden biodizel üretilen bir endüstriel yağ olan Kolza yağından, bazı değişiklikler yapılarak elde edilmiştir. Bu değişiklikler içinde Kolzanın genleriyle oynayıp onları değiştirmek de vardır. Sırf bu gen değiştirilmesi yüzünden Avustralyada Kolza yağı alımı ile kullanımı kısıtlanmış bulunuyor.
Kanola yağı ilk kez Kanadada elde edilmiştir. adı da buradan kaynaklanıyor (İngilizce yazılımından) “Canadian oil, low acid”. Bu ad 1978 yılında konulmuştur.
Ancak Kanadalıları kutlamak gerekir!… Çünkü iklim koşulları nedeniyle Kanadada zeytin ağacının yetişmesine olanak yoktur. Zeytin olmayınca Zeytin Yağı da elde edilemeyecektir. Kanada Zeytin Yağını ancak dış-alımla sağlayabilir. Bu da oldukça pahalı bir yoldur. Bu durum karşısında Kanadalı bilim adamları düşünüp taşınıp, memleketlerinde kolza bitkisinin kolayca yetişebileceğini, ama kolzanın toksik nedenlerden ötürü yemeklik yağ olarak kullanılamayacağını görerek, kolzanın nasıl iyileştirilebileceğini düşünmüşlerdir. Sonunda kolza tohumunun genlerinin mütasyonu da içinde olan bir dizi aşamadan geçerek yeni bir yağ bulmuşlardır. Buna, yukarda anlatıldığı gibi Kanola adı verildi. Kanada için bu bir başarıdır. Çünkü ellerinde Zeytin Yağı elde etme olanağı olmadığı için hem ucuz, hem “ehveni şer” olan bir akışkan yemeklik yağ elde etmiş oldular. İşte bunun için Kanadalıların kutlanmaları gerektiğini yineliyoruz.
Ama Türkiyemizin durumu Kanada gibi değildir. Elimizin altında Zeytin Yağı ile başka bir çok yemeklik yağ bulunmaktadır. Üstelik bunlar doğrudan yağlı tohumların prese edilip sonra da arıtılmalarıyla elde edilir. Demek ki, tohumlarının genleriyle oynanmadan doğal yollardan elde edilirler. Bunlar bizlere yetecek kadar da bol bulunmaktadır.
O zaman soy ağacında kolza gibi toksik (zehirli) bir madde içeren bir bitkiden ne için yameklik yağ üretimi için uğraş veriliyor?…
Bu yeni yağın sırf çok ucuz olmasından ötürü mü?…
Burada akla çok başka bir şey geliyor. Bir vakitler, ama çok eskiden Trabzon Yağı denen bir katı yağ vardı. Katıldığı yemeklere olağanüstü lezzet verirdi (özellikle pilavlara). Benim yaşımdakiler dışında kaç kişi böyle bir yağın varlığını anımsar?. Çünkü bu üstün kaliteli Trabzon Yağına, yurdumuzda üretilen ilk margarin katılarak “tağşiş” edildi. Sonunda Trabzon Yağı yok olup gitti. Bunda amaç kaliteli yağa daha ucuz bir madde katarak onu satanın cebine daha fazla para girmesini sağlamaktı. Ama halkın sağlığını hiçe sayma uğruna bu yapılmıştır. Bu niteliksiz kurnazlığı da büyük zeka ürünü zannetmişizdir. Çünkü biliyorsunuz zekayı şöyle tanımlıyoruz : “Kim çok para kazanırsa en zeki odur!..” Böylece tilki zekası = ilkel zeka = hayvan zekasının bir tanımını elde etmiş olmaktayız.
İşte gene aynı tür zekamızı işleterek, halkın sağlığını hiç düşümeden cebe biraz daha fazla para girmesi için Kanola yağını, neredeyse ilaç düzeyine erişmiş olan Zeytin Yağımıza katarak onu “tağşiş” etmeyi düşünüyor olmayalım?…
Umarız böyle bir niyet yoktur. Çünkü bu cinayetle eşdeğer bir davranış olur. Burada asıl yaratıcı insan zekasına sahip olanlar Kanadalılardır. Çünkü sıkıntıya düşünce hiç yoktan, kötünün iyisi de olsa, yeni bir yemeklik yağ ortaya koymuşlar, keşfetmişlerdir.
Bunun karşısında bizim yaptığımıza, Kanola yağını göklere çıkarıp, ululandırmamıza ne denebilir?…
Bunu üretici firma yapabilir. Ama bilimle uğraştıkları savında bulunanlar da yapıyorsa ne demek gerekir?…
Bunun değerdirmesini okuyucuya bırakıyorum!…
NOT - Kanola yağının elde edildiği Kolza’nın bünyesinde Euricic Acide adında çok zehirli bir madde vardır. Kolza elde edilirken yapılan arıtmalarla bu madde yağda % 2 oranının altına çekilmeye çalışılır.
ABD de sürekli denetlemelerle Kanola yağında bu zehirli maddenin % 2 nin altında olup olmadığı saptanır. Bizim ülkemizde yemeklik yağlar için böyle sürekli bir denetimin yapıldığını söyleyemeyiz. Bu durumda halkın sağlığı üretici firmanın insafına kalmış oluyor.
Öte yandan içinde % 2 oranında bile olsa, zehirli bir madde bulunan yağı kullanmayı neden sürdürmeli?… Çünkü zorunlu değiliz. Bu bir parça akıl dışına çıkmak olmuyor mu?…
Ama kullanmada ayak direyenler varsa, onlara afiyet olsun!!…
ilgili Makaleler bölümündeki üçüncü, son makaleye bir göz atmanızı öneririz. Çünkü makalenin bir özeti orada görülmekte
———————————————————————-
Bana sonradan ulaşan bu konudaki bir E-postayı aynen buraya alıyorom.
KANOLA YAĞINDA KANSER RİSKİ
Tarih: 13.08.2008 Saat: 14:22
Kanola Yağı, Kolza bitki tohumlarının genetik yolla ıslah edilmesi ile elde edilmiş tohumlardan üretilen bir yağ çeşididir. Kozla ise gıda yağ bitkilerinin içinde en fazla zehirli olanıdır. Öldürücü zehirli olduğu için Böcekler onu yemezler.. Kanada tarafından geliştirilip dünyaya tanıtıldığından dolayı “Canadian oil, low acid” kelimelerinin başlangıç harflerinin birleştirilmesinden oluşturulan canola(kanola) ismi ile yayılmıştır. Kolza yağı uzun yıllar makinalarda ve bilhassa buharlı makinalarda yağlama maddesi olarak kullanılmıştır. İkinci Cihan harbinden sonra yenebilir yağ yapımına yönelinmiş 1950 li yıllarda marketlerde satılmaya başlanmışdı. Ancak hayvanlar üzerinde yapılan deneyler insan sağlığında kalp hasarlarına sebep olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine bazı ülkelerin araştırmacıları bu yağın kullanılmasının tehlikeli olduğunu bildirdiler. Yıllar gittikçe kötüye gidiyordu. Kozla (kanola)yağı, insanda ve hayvanda amfizem solunum sıkıntıları, kansızlık, kabızlık, aşırı duyarlılık ve körlük sebebi olabiliyor. Yasak edildiği tarihte İngiltere ve Avrupada 1986-1991 arasında sığır, koyun vs gibi büyükbaş hayvanların yemlerinde kozla yağı kullanılmakta idi. O dönemde hızla DELİ DANA hastalığı başgöstermişti. Kanola yağının etkileri konusunda fareler üzerinde yapılan çalışmalar pekçok problemleri göstermiştir. Farelerde kalp, böbrek, böbrek üstü ve trioid bezlerinin yağlı dejenerasyonu gelişme göstermiştir. Diyetlerinden kanola yağı çıkarıldığı zaman birikimler eriyor,fakat organlardaki hasarlı dokular geride kalıyor. Kanola yağı bağışıklık sistemini de zayıflatıyor. Bu yağda yoğun bir şekilde bulunan erusik asitin akciğer kanseri ile bağlantıları üzerinde durulmaktadır. Sinir ve kan dolaşım sistemlerinde de zararlı etkileri olduğu bildirilmektedir. Zararlı etkilerinin kanola yağının doğrudan bir trans yağ asidi oluşu ile ilişkilendirilmektedir. Bu yağlar kullanılarak üretilen margarinlerin daha da büyük bir risk taşıyacağı ifade edilmektedir. Diğer yandan, Kanola tohumlarının genetik yapısı üzerinde oynanarak daha düşük erosik asit oranlı yağ elde edilmeye çalışılmakta olduğu bildirilmektedir. Problem, çok ucuz olduğu için, haberimiz olmadan ekmekte, margarinde ve her çeşit işlenmiş gıdada kanola yağının kullanılmış olabileceğidir. Burada tüketici olarak bizim uyanık, bilgili ve sorgulayıcı olmamız önemlidir. Böylece gıdalarımızın içerisine katılabilecek bu gibi zararlı katkıların bilgisini önceden temin etmiş oluruz. Sağlıklı olmadığı için, Yemek yağı ve salata yağı olarak kanola yağı kullanmaktan kaçınmalıyız. Bugün için bu yağdan ve türevlerinden uzak durmanın daha uygun olacağını düşünüyoruz.
———————————————————————-
İlgili Makaleler :
Alev TOSUN, Nazire ÖZKAL : Kanola. Ankara Ecz. Fak. Derg., 29(1), 59-76, 2000.
Fallon, Sally; Mary G. Enig, PhD (2002). “The Great Con-ola”. Weston A. Price Foundation. Retrieved on 2008-04-09. “”sale of LEAR oil seed”—Journal of the American Oil Chemists’ Society, December 1986;63(12):1510..”
“Canola oil is a health hazard to use as a cooking oil or salad oil. It is not the healthy oil we thought it was. It is not fit for human consumption, do not eat canola oil, it can hurt you. Polyunsaturated or not, this is a bad oil.”The Wall Street JournaL June 7, 1995 pB6 (W) pB6 (E) col1(11 col in) Compiled by Darleen Bradley.
Bilenler bilir, ülkemizde margarin yıllar boyu türlü bahanelerle (ki bunlara mail yoluyla dolaşan plastikten 1 element farklı denmesi de dahildir) kötülendi, gerek doktorlar gerekse diyetisyenler tarafından. Herkes sağlıklı diye sıvıyağlara özellikle de zeytinyağına yönlendirildi.
Ne zaman ki margarin üreticileri ürünleri satılmadığı için ayaklandılar, bu aşamada televizyonlarda margarini öven reklamlar izlemeye başladık. Üstelik daha düne kadar “aman sakın kullanmayın” diyen ünlü diyetisyenler bu reklamlarda margarin yemenin ne kadar sağlıklı olduğundan bahsediyorlar.
Şimdi de hayatımıza kanola girdi…Akibeti ne olur hiç belli olmaz. Bugün harika denir, yarın “sakın yemeyin zehirli”… Bedenimiz deneme tahtası değil, dolayısıyla bildiğinizden şaşmayın derim ben. Bundan 1-2 sene sonra kanola kara listeye girerse, doktor doktor dolaşmayalım “ben şu kadar süre kanola kullandım bir şey olur mu?” diye. Bu ülkede Çernobil yaşandı, “çay için, bir şey olmaz” dendi, seneler sonra bile hala kanserden vatandaşlarımızı kaybediyoruz ne yazık ki…
Sonuç olarak ne kendim kullanırım, ne de çevreme kullandırırım. Ben kobay değilim, bildiğimden de şaşmam. Ama içi rahat edip kullananlara da afiyet olsun demekten başka sözüm yoktur…
Gıda paz. üzerine çalışan bir şirketteyim ve kanola ismiyle bu şekilde tanıştım. Sizin yazınızda olduğu gibi bu mamul, satış elemanlarına tanıtılırken allanıp pullandı. Dediğiniz gibi ülkemiz bir zeytin cevheriyle doluyken, Kanadalıların ürünü bir makine yağına yönlendirilmek çok aptalca ! Kendi adıma bu tarz sivriltilmiş her ne ürün olursa olsun önce bekler, inceler ve araştırırım. Zeytinyağı vazgeçilmezim ve kendi türleri içerisinde çiçekyağı hariç, mısır ve fındık yağını bile kullanmayı sıfırlamışken bu yağı kullanmayı hiç mi hiç düşünmüyorum. Bu bilgilendirme için çok teşekkürler Sayın Yalçın Güran. Sağlıkla kalın.
Sadece bu konu için aslında bir çok konuda yararlı ve bilgilendirici dökümanları bu web sitesinde görmek mümkün. Sitenizdeki tüm gelişmeleri yakından izliyoruz kaliteli bir web sitesi emeği geçen arkadaşlara teşekkür ederiz.