“Ancak, kendi kendini idare edebilen akıllı insanlar hürdür.”
HORACE
“Yüce Tanrıyı anlamak çok zordur; o, esrarengizdir fakat hiç bir zaman kinci ve kötü değildir.”
Albert Eınsteın
Bundan önce yazdığımız bir çok makalede “Tilki Zekası = İlkel Zeka” konusuna değinmiş, bunun toplumumuza bilinçli bir biçimde 1940 lı yıllardan başlayarak pompalanmaya çalışıldığını söylemiştik.
Bu uğraştan bir sonuç alınmış mıdır?…
Evet, ne yazık ki alınmıştır!.. Diyebiliriz.
Bunu Ulster Üniversitesinin yapmış olduğu araştırmanın sonuçlarından anlıyoruz. Bu araştırmaya göre Türk Ulusunun ortalama IQ su 90 dolayında bulunmuş; araştırma kapsamı içindeki 22 Avrupa ülkesi arasında Türkiye 21 inci sırayı almıştır (*).
Bunlar doğru da, neden ulusumuzun tilki zekası düzeyinde kalması isteniyor?..
Hangi düzenek (ya da düzenekler) kullanılarak bu yapılıyor?…
Sorularının yanıtlarını aramak zorunluğunu duyduk. Bu yanıtları birer birey olarak tek, tek hepimizin düşünüp, araştırıp bulması gereklidir. Çünkü doğru tanı konursa sağıtımın doğru yolları da bulunabilecektir.
● Birinci sorunun yanıtını, öncelikle yurt dışında aramamız gerekir. Çünkü dünyada var olan yayılımcı (emperyalist) güçler yutmak istedikleri toplumların ilkel zekada kalmasını yeğlerler. Hele toplumdaki ilkel zekalılar çoğunluğu elde ederlerse, toplum da demokrasiyle yönetiliyorsa, kendilerine benzer zekadakileri ister istemez yönetici olarak başa getireceklerinden ötürü, yararları bir kaç kez katlanacaktır. Eğer ülke diktatorya ile yönetiliyorsa, gene de halkın ilkel zekada kalması iyidir. Böylelikle gözlerine kestirdikleri ülkeyi istedikleri gibi yönlendirme olanağını elde ederler. Çünkü halkın iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırdedecek gücü olmadığı gibi, bir “adam sende” cilik içinde yaşamlarını sürdürmek isterler. Öyle ki Padişah Vahidettin’ in de dediği gibi “halk bir koyun sürüsü” haline getirilmiştir (**)
● Bu sonuca varabilmek için çeşitli düzenekler kullanılmaktadır. Bunların en başında zeka tanımını çarpıtarak yapmak geliyor… Deniyor ki, kim en çok para kazanır, en zeki kişi odur!.. Burada, normal insan zekasının işlemesi sürecindeki etkinlikler sonucu para kazanmanın bir yan ürün olduğu gerçeği bir yana konulmuş oluyor. Aslında para kazanmak için pozitif insan zekasının kullanımından çok başka yollar vardır, ki bunlar sizi doğrudan paranın kaynağına götürür. Örnekse hırsızlık, rüşvet alıp/verme, dolandırıcılık, kotü kullanım (suiistimal), düzenbazlık vb gibi ahlaksızlıklar… Bu ahlaksızlıkları yapmak için zekaya değil, kurnazlığa gereksinim vardır. İşte bu bayağı kurnazlıkları zeka diye tanımlayıp, öneriyorlar. Çoğunluk da, kolayı seçtiği için, kurnazlığı zeka olarak kabullenip o düzeyde kalmayı yeğliyor. Zamanla toplumun büyük bölümü bu ulama (kategoriye) girmiş oluyor.
Oysa zeka sanılan kurnazlıkla belki para kazanılır, ama matematik problemi çözme, bir yeni buluş yapma olanağı hiç yoktur. İşte en önemli ayrım da buradadır.
Sonunda, kolay yol olan ilkel zekada karar kılınmış oluyor. Bunun ardından da elbette koyu bir bilisizlik (cehalet) ile vurdum-duymazlık gelmektedir. Çünkü bir ilkel zekalıya bir şeyler öğretmek deveye hendek atlatmaktan zordur.
Ancak bu söylediklerimizle sonuç alma, demek ki halkı ilkel zeka düzeyine indirme süreci, zaman alıcı uğraştırıcı bir yoldur. Düşünün bir kez, kuşaklar boyu uğraşmanız gerekecektir!…
Bunun daha kolay yolu var mıdır?… Derseniz;
Evet vardır!.. O da Din kullanılarak halkı “Allahla aldatmak” (***) tır deriz…
Bu yolla insan zekası bir yana konulup, “tarikat lideri ne diyorsa o doğrudur” yöntemi yeğlenmektedir. Söylenenin doğruluk derecesi nedir?… Acaba bunun Kuran-ı Kerimde yeri var mıdır?… Varsa nasıl anlatılıyor?… Sorularının yanıtları hiç aranmadan, dahası Kuran-ı Kerimin emri olan “her konuyu akıl süzgecinden geçirin” sözü hiç düşünülmeden tarikat şeyhinin gösterdiği yoldan “kayıtsız, şartsız” yürünülüyor… Bu doğrudan insan zekasının ilkel düzeyde tutulması demektir.
Allah kelamı olan Kuran-ı Kerim, Allahla aldatma olasılığını göz önüne alarak müminlere şöyle sesleniyor :
“Allah ile aldatma – aldanma (Lukman, 33; Fatır, 5; Hadit, 14)”.
Bu bir emirdir. Çünkü Kuran-ı Kerimde yeri olmayan hiç bir konu, hiç bir söz -Hz Muhammed (sav)’ın hadisleri dışında- İslam’ la ilgili değildir. İslamın dışındadır.
İşte Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk bunu önlemek için Tekke ile Zaviyeleri kapattı. Bunun için din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak, dinin politika malzemesi yapılmasını önledi.
Ama ne yazık ki, günümüze geldiğimizde görüyoruz ki adeta Cumhuriyetin ilk kurulduğu günlere dönme eğilimi var!… Bundan da öte adeta Osmalı İmparatorluğu dönemi özlenilip, özlendiriliyor gibi…
Günümüzde açıkça, din bir politika malzemesi yapılıyor. Bunu da dış güçler, işlerine geldiği için, körüklüyor. Çünkü bu onların programında var. “Ilımlı İslam!..” diyorlar. İslamın ılımlısı, ılımsızı olur mu?… Dünyada bir tek İslam vardır; o da Kuran-ı Kerimin ön gördüğü İslamdır. Bunun dışında İslam’a bir takım sıfatlar eklemek belli bir amacı hedefler ki, safsatadan öteye gitmez.
Toplum olarak aklımızı başımıza almamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Allahın inayetiyle bunu da atlatırız.
Ama şu sözü hiç aklımızdan çıkarmayalım “Once tedbir, sonra Allah”. Burada “tedbir” pozitif insan zekasını kullanmaktır. Kuran-ı Kerim de bunu emreder.
———————————————————————-
(*) Buna karşılık toplumumuz içinde parlak düzeyde, dahası deha düzeyinde zekası olanlar da vardır. Bunlar azınlıkta kalmakla birlikte oldukça yüksek sayıda bir kitleyi oluştururlar. Bütün umudumuz, az sayıda olan bu bireylerin etkilerinin ötekilerden daha baskın olabilmesidir. Ama asıl amaç, elbette bütün ulusun zeka düzeyi ortalamasının yüksek bir çizgide olmasıdır.
(**) Bkz. Bundan önceki 22.07.2008 tarihli “Padişah Vahidettin’e Şükran Borcumuz vardır” başlıklı makalemiz.
(***) Yaşar Nuri Öztürk’ün bu konuda yazılmlş bir kitabı vardır. Bu kitapta konu geniş olarak incelenmiş bulunuyor.
———————————————————————–
İlgili Kitap :
Yaşar Nuri Öztürk : Türkiyeyi Kemiren İhanet, ALLAH ile ALDATMAK. Yeni Boyut (Ed.) Birinci baskı Nisan 2008, ISBN : 978-975-6779-48-4.