KENELER ile KKKA HASTALIĞI !…

268074.jpg
“BiR GÜÇLÜKLE KARŞILAŞTIĞINIZDA,
KENDİNİZE BİR KAÇIŞ YOLU DEĞİL,
BİR ÇIKIŞ YOLU ARAYIN.”

Aslında epey gerilerden gelmekle birlikte, son zamanlarda keneler aracılığıyla bulaşan Kırım-Kongo-Kanamalı-Ateş (KKKA ) adlı hastalık, haklı olarak halkı tedirgin etmektedir. Çünkü bulaşmayı sağlayan keneleri toptan yok etmeye yönelik bir yöntem yok. Hastalığın nedeni olan virusun gerçek rezervuarı ya da rezervuarları bilinemiyor. Hastalığın belli kesin bir sağıtma yöntemi yok.

Bu güne kadar yurdun çeşitli bölgelerinde (İç Anadolu Bölgesinin kuzeyi, Orta ile Batı Karadeniz Bölgeleri) bu hastalık yüzünden, son iki ay içinde 36 kişi yaşamını yitirdi. Hastalığın yayılımı konusunda çeşitli kuramlar ortaya atılıyor. Bunlardan en ilginci, hastalığın bir bio-terör aracı olarak kullanılıyor olmasıdır. Ne var ki, bu bir paranoid düşünce olmak gerekir. Çünkü terör kullandığı aracın yaygın, ani etkisi olmasını ister. Böylece halk arasında korku, tedirginlik, karmaşa bir anda doruk noktasına ulaşabilir. Oysa KKKA hastalığı uzun bir zaman dilimine yayılarak etkisini gösteriyor.

Hastalığın kuluçka süresi 2 – 3 gün, en fazla 9 – 10 gün olarak biliniyor. insanlarda hastalık, ateş, üşüme-titreme, yaygın kas ağrıları, bulantı-kusma, ishal, yüzde kızarıklık, karaciğerde büyüme ile kanamayla kendini gösteriyor. Genelde ölümler hastalığın 6 ile 14. günleri arasında oluyor. Hastalar sıklıkla yoğun kanama ile kalp durmasından kaybediliyor.

Özellikli (spesifik) bir sağıtım yolu olmadığı için sağıtım çoğunlukla belirtilere yönelik (semptomatik) ile destekleyicidir. Tam kan ya da kan içeriklerinin replasmanı (yenilenmesi) uygulanabilir. Ribavirin etkili olabilir. Hastalığa karşı henüz bir aşı yoktur (*). Hastalığı geçirenlerin ömür boyu bağışıklık kazanabileceği bilinmektedir

Hastalığın ismi nereden gelmekte?…

Bu hastalık daha önce Kırım ile Kongo’da görülmüştür. Başlıca belirtileri arasında hastada kanamaların olması ile yüksek ateşin bulunması bu ismin verilmesine neden olmuştur. Hastalık konusunda bilgi verenler açık açık söylemiyorlar (**), ama hastalığı yapan virusun adı Ebola Virusudur (***) (ya da bunun çok yakın bir soydaşıdır). Kongoda görülen hastalığı bu virus yaptığına göre öteki alanlarda görülen hastalığın nedeni de bu virus olmalıdır.

KKKA Afrika, Batı ASya ile Kuzey ile Doğu Avrupa’da görüldü. KKKA virüsünün Bulgaristan, Makedonyada, Pakistan, Irak, Afganistan, İran, Kosova, Kazakistan, Sahra altı Afrika ülkeleri, eski Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Yunanistan, Arap yarımadası, Dubai, Kuveyt, Çin ile Moritanya’da salgınlar yaptı. Hastalık Türkiye’de 2002′de Tokat, Çorum ile Sivas çevresinde görüldü, daha sonra 22 ile yayıldı. Virüs, sığır, koyun, keçi, yabani tavşan ile tilki gibi hayvanlarda saptandı. Virüs, sığır ile koyun gibi Hyalomma keneleri için konak olan hayvanlarda belirtisiz enfeksiyon ile bir hafta kadar süren geçici viremi (kanda virüsün bulunması) oluşturmasına karşın, insanlarda ağır bir hastalığa neden oluyor. Küçük memeli hayvanlarda da viremi ile hafif enfeksiyon oluşup keneler için kaynak oluşturabiliyor. Bir bölgede, keneler ile keneler kan emdiğinde bulaşmayı sağlayacak kanında virüs bulunan hayvanların bol olması salgın için önemli bir etmen olduğu belirtiliyor. Hyalomma soyuna bağlı keneler en etkin, yaygın olmakla birlikte, 30 kene türünün KKKA virusunu bulaştırabileceği bildiriliyor.

Günümüzde yeryüzünde yaklaşık 850 kene türü olduğu biliniyor. KKKA virüsü ise Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan geliyor. Virüs 56 derece ve 30 dakikada inaktive oluyor. 40 derecede 10 gün yaşayabiliyor. Ultravviyole ışınlarıyla da hızla inaktive oluyor. KKKA ilk kez 1944-1945 yıllarında yaz aylarında Batı Kırım steplerinde çoğunlukla ürün toplamaya yardım eden Sovyet askerleri arasında görüldü. Hastalığa Kırım hemorajik ateşi adı verildi. 1956′da Zaire’de ateşli bir hastadan Kongo virüsü tespit edildi. 1969′da ise Kongo virüsü ile Kırım hemorajik ateşi virüslerinin aynı virüs olduğu belirlendi, hastalık KKKA ile yeniden adlandırıldı. Doğu Avrupa ve Asya’daki Kırım-Kongo hemorajik ateş salgınlarının genellikle insanlar tarafından oluşturan çevresel şartlara bağlı olarak geliştiği düşünülüyor. Kırım’daki ilk salgının, 2. Dünya Savaşı yıllarında kene ile enfekte olmuş bölgelerin tarıma açılması nedeniyle oluştuğu sanılıyor. Daha sonra eski Sovyetler Birliği ile Bulgaristan’da olan salgınlarda ise ziraatçılık ile hayvancılıktaki değişmelerin rol oynadığı belirtiliyor.

KKKA virusunun nereden, ne biçimde yurdumuza geldiği şu biçimde açıklanmıştır :

“ Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkililerinden alınan bilgiye göre, üzerlerine yapışan keneler nedeniyle KKKA virüsünü gittikleri ülkeye taşıyan göçmen kuşlar, solunum yolu ile dışkıları ile virüsü bölgeye bırakıyorlar, buralardan da virüs önce evcil hayvanlara ardından insanlara geçiyor. Uzun mesafe gelen kuşlar çok yorgun, stresli olduklarından virüs saçımının arttığını belirten yetkililer, söz konusu kuşların acıktıkları zaman yerleşim yerlerine yakın yerlere yöneldikleri, bu nedenle de evcil hayvanlarla temaslarının kolaylaştığını belirttiler. Yetkililer, kuzey yarımküredeki tüm ülkelerde görülen söz konusu virüsün Türkiye’ye gelme tarihinin tam olarak bilinmediğini, fakat 2000 yılından başlayarak virüsün etkin olduğunun bilindiğini söylediler. Türkiye’de yılda ortalama 250-300 kişinin KKKA hastalığına yakalandığını söyleyen yetkililer, bunun yüzde 8′inin ölümle sonuçlandığını bidirdiler.”

Burada önemli olan virusun doğal rezervuarının ne olduğudur. Doğal rezervuarını bilemediğimiz için hastalığın insanlarda nasıl salgın yaptığını da bilemiyoruz. Keneler hastalığın bulaşmasında ara hayvanlardır. Tıpkı sıtma salgınlarındaki anofel türü sivrisinekler gibi…

Keneler virusu, onu taşıyan hayvanlardan alıp insanlara bulaştırırlar. Bu hayvanlar evcil olabilecekleri gibi vahşi doğada da yaşıyor olabilirler. Evcil hayvanlar bir yana, asıl rezervuar yabanıl hayvanlar ise, bunu araştırıp bularak kökünü kazımak olanağı bulunamaz. Evcil hayvanlar için de zorluklar vardır. Çünkü bu hastalık hayvanlarda çok hafif geçmektedir. Bazan hayvanın hasta olduğu bile saptanamıyor. Bu durumda bütün evcillerin tek tek incelenmesi gibi çok zor bir işe girişmek gerekecektir.

Ayrıca Tarım Bakanlığının görüşüne göre virus göçmen kuşlar aracılığıyla taşınmaktadır. Bu, kökünü kazıma (eradikasyon) işlemini iyice zora sokar.

Öyle görünüyor ki (aşı dışında) eldeki tek silah kenelerle savaş, bunların kökünü kurutmaktır. Bu da sıtma konusunda olduğu gibi kolay bir iş değildir. Çünkü bunu yapabilmek için kenelerin çıkış kaynağını bilmek gerekir. Bu konuda Çevre ve Orman bakanlığı, kenelerin doğal düşmanı olan keklik ile sülünlerin yetiştirilmesine, bu hayvanların avlanmasına yasak getirilmesini düşünmektedir. Ama bu konuda Atom Enerjisi Kurumunun ilginç bir önerisi var. Şöyle ki :

“Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığında yaşanan patlama Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nu (TAEK) da devreye soktu. Kurum, hastalığa neden olan keneleri, gama ışınları ile kısırlaştırarak, yumurta gelişimini engellemeyi planlıyor.”(****)

———————————————————-

(*) ABD li bilim adamları, orta Afrika’da hala etkisini sürdüren ölümcül Ebola virüsüne karşı, hızlı bir şekilde etkisini gösteren bir aşı geliştirdi. Maymunlar üzerinde yapılan deneylerde, yeni aşının daha öncekilere göre etkisini altı kat daha hızlı gösterdiği kanıtlandı.

Araştırmacılar Ebola aşısının 2004 yılı sonunda insanlar üzerinde de denenmeye hazır hale geleceğini umut ettiklerini söylemişlerdir.

Böylece bu hastalığa karşı bir aşının var olduğunu bilelim!…

(**) Yetkililer bunu, belki de halk arasında daha fazla paniğe yol açmamak için yapıyor olabilirler. Ne var ki tutumlarından kendilerinin de ikilem içinde oldukları anlaşılıyor. Kesin kararlılık durumunda ABD de geliştirilip 2004 yılı sonunda hazır olacağı bildirilen Ebola aşısının getirilip uygulanması düşünülebilirdi.

(***) Tanımlanabilen üç Ebola virüsü vardır.
1. Ebola Sudan
2. Ebola Reston
3. Ebola Fildişi Kıyısı
Tehlikeli bir virüstür. İshal, kanama, deri döküntüleri ile yüksek ateşe neden olur. Adını, Afrika’daki bir nehirden alır. Bulaşıcıdır. Kontrol altına alınmazsa salgılar görülür. Ebola virüsü, ipliksi yapıda, yaklaşık 80 nm. boyundadır. Genetik materyali RNA’dan oluşur.

(****) TAEK laboratuvarlarda üretilerek radyasyonla kısırlaştırılan erkek keneler doğaya salınacaktır. Bu yolla doğal ortamda döllenen larvaların çok azı canlı kalabileceği, bunların da zamanla öleceği için virus taşıyan kenelerin zamanla yok olacağı düşünülüyor. Proje yürütücüsü A.Ü. Veterinerlik Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Zafer Karaer “Projenin 2 yıl önce başladığını, şu ana kadar başarılı sonuçlar alındığını, bu sürecin 5 – 10 yıl alacağını, bu yüzden ekosistemin fazla yıpranmayacağını” söylemektedir.

———————————————————–

İlgili Metinler :

Watts DM, Ussery MA, Nash D, Peters CJ. (1989). “Inhibition of Crimean-Congo hemorrhagic fever viral infectivity yields in vitro by ribavirin”. Am J Trop Med Hyg. 41: 581–85. PMID 2510529.

Ergönül Ö, Celikbas A, Dokuzoguz B, et al. (2004). “The chacteristics of Crimean-Congo hemorrhagic fever in a recent outbreak in Turkey and the impact of oral ribavirin therapy”. Clin Infect Dis 39: 285–89. doi:10.1086/422000.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>