“GÜÇLÜKLE KARŞILAŞTIĞINIZDA,
KENDİNİZE BİR KAÇIŞ YOLU DEĞİL,
BİR ÇIKIŞ YOLU ARAYIN !..”
İçinde bulunduğumuz günlerde gerçekleştirilen Nasreddin Hoca Şenlikleri, ister istemez akla hocanın “ya tutarsa!..” deyip maya çaldığı gölü, Akşehir Gölünü akla getiriyor.
Göl, Sultan dağlarından inen mevsimlik ile sürekli akarsular, göl çevresindeki akiferlerin yer altı suyu akımı ile göl alanına düşen yağışlarla beslenmekteydi. Boşalımı ise, göl yüzeyinden buharlaşma ile sulama amacıyla alınan sularla oluyordu.
Gölün geçmişte Taşköprü çayı aracıyla Eber gölü ile olan bağlantısı, Eber gölü çıkışına DSİ’nce inşa edilen regülatör ile sulama kanallarıyla kesilmiştir.
Göldeki su düzeyii ile göl alanı, yıllara, mevsimlere göre büyük değişiklikler gösteriyordu. 1961-1991 gözlem döneminde en düşük su düzeyi Kasım 1963′de saptanmıştır. Buna göre su kodu 955.01 metre, göl alanı 25 500 hektar ile su hacmi 460 milyon m3 olmuştur. En yüksek su düzeyi ise Mayıs 1970′de saptanmış, bu düzeydekii su kodu 959.76 metre, göl alanı 39 000 hektar ile su hacmi 2.1 milyar m3 olmuştur.
Sığ bir göl olup, derinliği 2 ile 4 m arasında değişmekteydi. En derin yeri 17 m kadardı. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 kilometrelik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıydı. Akarsu deltalarında söğüt toplulukları vardı.
Bu göl Türkiyenin beşinci büyük gölüydü.
Gölün flora ile faunası, Eber gölüyle benzerlik göstermekteydi. Eber gölü düzeyinde olmasa bile, yine de ekolojik olarak bol gıdalı (eutrophic) göl sınıfına giriyordu. Sazan ile turna gibi tecimsel önemi olan balıkların yanısıra beş balık türü daha bulunuyordu.
Akşehir Gölü de ornitolojik önemi büyük olan göllerimizden biriydi. Eber gölünde üreyen, beslenip, konaklayan bütün kuş türlerine burada da rastlanırdı.
Göl aynasını çevreleyen geniş sazlıklar, su kuşları için kuluçka alanı, beslenme yeri, sığınma, barınma ile toplanma mekanı olarak son derece uygun bir ortam oluştururdu. Sazlıklar, burada Eber gölüne göre daha seyrek olmasına karşın geniş alanlara yayılması; kuşlara avcılardan korunmak için geniş bir hareket olanağı sağlıyordu. Yine geniş su aynası, avcılar tarafından taciz edilen kuşların sığınmaları yönünden büyük önem taşırdı.
Gölde, sonbahar ile kış başlarında, başta yaban kazları ile yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ile martı türlerinden oluşan 60-80 bin dolayında kuş görülmekteydi. Özellikle yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık gruplar halinde gölde geçirmekteydiler. Türkiye’de görülen yaban kazı populasyonunun en büyüğü (107.000) Aralık 1977′de Tansu GÜRPINAR tarafından Akşehir Gölünde saptanmıştır.
Dikkatinizi çekmiş olmalı. Buraya kadar verdiğimiz bilgiler için hep geçmiş zaman kipi kullandık. Çünkü artık Akşehir Gölü dediğimiz yerde sudan eser olmayıp, kuru toprakla karşılaşıyoruz. Göl yok olmuştur (*).
Akşehir gölü buna benzer bir kuruma döneminden 1929 – 1949 yılları arasından bir kez daha geçmiştir.
Bunun nedenlerini şunlara bağlıyorlar :
● Bu alanın yıl ya da yıllar boyu gerekli yağışı almamış olması;
● Akşehir Gölünü besleyen 7 tane akarsuyun önleri kesilerek, bentler aracılığıyla göletler oluşturulması;
● Sondajlarla izinsiz olarak derin kuyular açılması;
● Bir bilimsel sulama projesi olmaması yüzünden yanlış sulama tekniklerinin üstelenerek kullanılması;
● Gölün derinliğine oranla yüzeyinin çok geniş olması, genelde ısının çok artması yüzünden buharlaşmanın çok olması.
Gölün kuruması sonucu burada balıkçılık yapanlar işi bırakmak zorunda kalmışlardır. Öyle ki gölün kurumasından önce balıkçılıkla uğraşan bir köylü “hiç tutmadığımı söylediğim gün en aşağı 20 kg balık avlardım” demektedir. Kıyılardaki sazlıkların yok olmasından ötürü hasır yapımı durmuş durumdadır. Bütün bunlardan daha da önemlisi bölgede yetişen, uluslsrarası ünü olan kiraz yetiştiriciliği de, kirazların kalitesinin bozulacağı için, tehlikeye girmiş olmasıdır. Çünkü göl kurumadan önce her gün inen çiğ kiraz ağaçları için çok önemliydi. Patenti alınan dünyaca ünlü Akşehir’in Napolyon Kirazının aroma ile lezzet kaybına uğrayacağı bir gerçektir. Yılda yaklaşık 15 bin ton üretilen, bunun 9 bin tona yakını yurt dışına gönderilen Akşehir Napolyon Kirazının gölün kurumasıyla önemli bir kalite kaybına uğrayacağı tartışılmaz bir konudur.
Bütün bunların sonucu, yukarda anlatılan işlerle uğraşanlar göç etmek zorunda kalmışlardır. Ancak yetkililer yaşanan bu göçün büyük önemi olmadığını söylemektedirler.
Akşehir Gölünün kurtarılması için yapılan çalışmalar var. Bunlardan biri, Gölün kurtarılması için 2 yıl önce fizibilite çalışması yapılmış olmasıdır. Sakarya Nehri’nin bir kolunun buraya aktarılması planlanıyor. Bu gerçekleştirilebilir mi bilmiyoruz?.. Umalım ki bir an önce bu proje uygulamaya geçsin.
Ancak bunun dışında alınacak önlemler de vardır :
● Gölü besleyen akarsuların önlerinin kesilmesine son vermek;
● Derin kuyuların açılmasına son vermek. Eskilerinden de su alımını önlemek;
● Bilimsel, bilinçli sulama tekniklerinin yürürlüğe konulması (damlama sistemi gibi);
● Akşehir Gölünden kalan çorak alana gidip çepeçevre, gözünüzün alabildiğice dört bir ufka baktığınızda bir dikili ağaç göremiyorsunuz. Çevrenin bu orman yoksunluğu oraya düşen yağışın yok olmasının başlıca nedenidir. Yağışları geri getirebilmek için buralarda geniş ormanlık alanlar oluşturmak gerekir. Alınacak sonuç uzun vadede de olsa, bunun bir an önce yapılması gerekir. Bu işle uğraşan dernekler var. Onlarla işbirliğine girilebilir.
Bütün bunlardan sonra Akşehir Gölü geri gelebilir mi?…
Bekleyip görmek gerekecektir!..
————————————————————————
(*) Akşehir Gölü’nün suları kuraklık nedeniyle büyük oranda çekilirken çöl görüntüsünü alan yüzeyinden doğalgaz fışkırdı. Köylüler gaz çıkan yeri kazıp hazırladıkları ocakta patates haşlayıp yedi. Akşehir Kaymakamlığı, İsmet Akbulut adlı çoban tarafından farkedilen doğalgaz ile ilgili inceleme başlattı. İşin ekolojik denge yönünden en tehlikeli yanı da budur. Doğalgaz bulundu diye göl alanı maden sondaj alanı haline dönüşebilir!..
cok guzel bir sorumluluk yazisi.Keske ulkemizdeki insanlarin ve yoneticilerin vatan bilinci sizinki gibi olsa…