“Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.”
Albert EINSTEIN
Bazıları yaşamın dünya yüzünde başlamadığını, bunun uzaydan gelen, söz gelimi bir gök taşı ile yeryüzüne taşındığı savında bulunurlar. Ne var ki bunlar, gök taşı üzerine bulunan yaşam belirtilerinin uzun süre uzay koşullarının etkisi ile karşı karşıya kaldığı halde buna nasıl dayanabildiklerini; ayrıca gök taşı atmosfere girince, sürtünme yüzünden aşırı derecede ısınıp, yanacağı için bu yüksek ısıya nasıl karşı koyabildiğini açıklamakta zorluğa düşmektedirler.
Bu sorunlar yüzünden uzaydan dünya yüzüne canlı yaşam taşınmasına olanak yoktur.
Ama, Londra Imperial Üniversitesindeki bilim adamları, Avustralyaya 40 yıl önce düşmüş olan iki meteor üzerinde yaptıkları incelemede DNA ile RNA izlerine rastlamışlardır. Araştırmacılardan Zita Martins “Bu RNA ile DNA ların 4 milyon yıllık olduğunu tahmin ediyoruz. Bunlar belki de üzerinde insan yaşayan bir gezegene ait.” demektedir.
Aynı bilim adamı NASA Goddard Space Flight Center’ de çalıştığı sırada Antarctic CM2 meteoritleri üzerinde amino asid araştırmaları da yapıp yayınlamıştır.
Bu bulgulardan anlaşılıyor ki uzayda yaşam belirtileri vardır. Bunlar en ilkel biçimde amino asidlerden, DNA ile RNA molakülleri arasında değişiklik göstermektedir. Ancak ilk paragrafta belirttiğimiz sakıncalar yüzünden uzaydan dünyamıza, ilkel de olsa herhangi bir yaşam biçiminin aktarımına olanak yoktur. Dünyadaki yaşam, aynı uzaydaki öteki yaşam biçimleri gibi, yerinde (in situ) olarak başlayıp gelişmiş olmalıdır. Koşullar uygun olduğu için yer yüzündeki yaşam biçimleri bu günkü hallerine ulaşabilmiştir.
Asteroidler (gök taşları) yeryüzüne asteroid kuşağındaki yörüngelerine dolanırken, yer çekiminin etkisinde kalarak düşerler. Asteroit kuşağı, Mars ve Jüpiter’in yörüngeleri arasında kalan, asteroit yörüngelerinin en yoğun bulunduğu güneş sistemi bölgesidir. Asteroid kuşağı’ndaki asteroidlerin toplam kütlesi yaklaşık Ay’ın kütlesi kadardır.
Kuşakta bulunan asteroidlerin toplam kütlesinin az olması, Jüpiter’in ya da birbirlerinin kütleçekimlerinin etkisiyle yörüngelerinden çıktığı düşüncesini destekliyor. Yörüngeden ayrılan cisimler, ya Güneş’in çevresinde başka bir yörüngeye oturuyorlar ya da Güneş ya da dev gezegenler tarafından yutuluyorlar. Zaman zaman, karasal gezegenlerle de çarpışabiliyorlar.
Her gezegenin yörüngesi, bir içtekinden %75 geniştir. Bu düzene göre, Asteroid Kuşağı’nın yerinde de bir gezegen olması gerekirdi. Peki, bu gezegene ne oldu?.. Bu konuda kesin bir kanıt olamamakla birlikte, bazı gezegenbilimcilere göre, bir zamanlar burada oluşmakta olan bir gezegen Jüpiter’in çok güçlü kütleçekiminin etkisiyle parçalandı. Ya da, buradaki gezegenimsiler hiçbir zaman bir araya gelerek gezegen oluşturamadılar.
İşte uzaydaki yaşam belirtileri, dünya atmosferinde yanıp kül haline gelmemiş, demek ki gereği kadar büyük olan bu göktaşlarında bulunup, gözlemlenmektedir. Üzerlerinde yaşam belirtileri bulunduğuna göre Asteroid Kuşağının bulunduğu yerde, büyük olasılıkla bir gezegen vardı. Ama sonradan ne oldu da gezegen dağılıp yok oldu?.. Yukardaki kurama göre bunun nedeni Jüpiter’ in çok güçlü olan yerçekimidir. Ama nasıl?.. Bilinemez. Çünkü olayı Jüpiter’ in güçlü yer çekimine bağlarsak, bu yerçekiminin oradaki küçük gezegeni çekip Jüpiter yüzeyine vurdurması gerekirdi. Bu da o yörüngede hiç bir maddi cismin bulunmaması ile sonlanmasının gerektiğini bize anlatır. Ama orada, toplam kitleleri yaklaşık Ay‘ınkine eşit bir çok Asteroid dolanmaktadır?!..
Göktaşları üzerinde saptanan RNA ile DNA nın yaşlarının 4 miyon yıl olduğu saptandığına göre, eğer varsa bile bu yörüngedeki gezegen, nedeni her ne ise, 4 milyon yıl önce yok olmuş olmalıdır. Belki de üzerinde gelişmiş bir yaşam biçimi de vardı.
——————————————————————–
Konuyla İlgili Makaleler :
Daniel P. GLAVIN, Jason P. DWORKIN, Andrew AUBREY, Oliver BOTTA,
James H. DOTY III, Zita MARTINS, and Jeffrey L. BADA : Amino acid analyses of Antarctic CM2 meteorites using liquid chromatography–time of flight–mass spectrometry. Meteoritics & Planetary Science 41, Nr 6, 889–902 (2006).
Anders E. : 1989. Pre-biotic organic matter from comets and asteroids.
Nature 342:255–257.
bende dünyaya yaşam formlarının kuyruklu yıldız veya başka bir gök taşı şeklinde aşılandığını zannetmiyorum.bence dünyadaki yaşam ,uzaydan gelmiştir.ileri düzeye erişmiş,dış uzay sakinlerinin,dünyadaki atmosferin yaşama uygun olduğunu tesbit etmişler ve kendi dünyalarında bulunan canlılardan ki bunlara biz insanda dahil,bir vasıtayla dünyaya göndermişlerdir.ve bizi takip etmekdedirler.dinazorlar ise onların dünyasında hala yaşamaya devam etdikleri halde dünyadaki bazı yaşam koşullarına uyamamışlar ve bilinmeyen bir sebepden dolayı yok olmuşlardır.