“Hoşuna giden her şeyi söyleyen kimse, hoşuna gitmeyecek şeyler işitir.”
Leonard Louis Levinson
“Aydın ışık taşır, sahte aydınsa karanlık…”
Mehmet Salah
“Öyle horozlar var ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar…”
Ledric Dumont
Hayatta herkesin bir hedefi vardır. Kimi bilimle uğraşıp, doğanın sırlarını bulmaya çalışır. Bir bölümü sürekli öğrenme merakı içindedir. Bir başkası yaşamını tembellikle geçirmek ister. Başka bir bölümü ise, politikayı seçip, ama sürekli kavga içinde olmak ister.
Bu sonuncusuna örnek olarak, Elia Kazan’ ın ünlü Viva Zapata adlı filmindeki Fernando Aguirre tipini gösterebiliriz. Bir başkaldırıcı olan Zapataya, büyük kentten elinde daktilo makinasıyla yardıma gelen Fernando Aquirre, zafer kazanıldıktan sonra bu kez de Zapatayı devirmek için eylemi sürdürmüştür. Demek ki, bazı tipler sürekli devrim havasını hem yaşayıp, hem de yaşatmak isterler.
Bunları neden anlatıyoruz?…
Geçende Kanal 1 televizyonunda Fatih Altaylı’ nın sunduğu “Teke Tek” programına çıkan Kevser Çakır ile Nuray Bezirgan isimli türbanlı, ağzı iyi laf yapabilen iki genç hanım, sorulara Humeyni yanlısı, Atatürk karşıtı, Atatürkü aşağılayan yanıtlar vererek sunucuyu “şok” a sokmuş(!) bulunuyorlar!..
Her şeyden önce böylesi tiplerin “gökten zembille inmediği” nin bilinmesi gerekir. Bunları yetiştirip ortaya salan bir örgütlenmeyle karşı karşıyayız (bu noktada aklımıza Said-i Nursi, ya da Said-i Kürdi halefi Fethullah Güleni getirelim!..)(*). Ancak, konuşmaların ayrıntılarını gazetelerde bulabilirsiniz, bu kızların koyu bir cehalet içinde oldukları da gözlemleniyor. Çünkü bilip söyledikleri şeyler tümden yanlış. Demek ki onları yetiştirenler eğrisi ile doğrusuna bakmadan, yalnızca ağızlarının laf yapmasını yeterli bulup, öylece ortalığa salıvermişler. Öyle anlaşılıyor ki istenilen fikir tartışması yapmak değil, dengeleri bozup ortalığı birbirine katmaktır. Kızların konuşmalarından kendilerinin de bilgilenmeye pek önem vermedikleri anlaşılıyor. Maksat hiç bir dayanağı olmayan lafları, birer bilgi gibi söyleyip ortamı karıştırmak, sonra da meydana gelen bulanık suda “balık avlama” ya girişmektir.
Ayrıca ben gerçek amacın din bezirganlığı olduğuna da inanmıyorum. Ama öyle olduğunu varsayıp sözümüzü sürdürelim. Böylece gerçek, daha iyi bir biçimde gözler önüne serilebilecektir.
Bunlar istedikleri gerçekleşince, demek ki şeriat düzeni topluma eğemen olunca, bu kez de ona karşı harekete geçerler. Ama bu kez hedef ne olur?.. Bilinemez. Amaç sürekli kagaşa odağı yaratmak, bu arada bazı çıkarlar sağlamaktır. Aynı durum onları yetiştirip ortaya salanlar için de geçerlidir.
Çünkü, hiç düşünülmüş müdür, istenilen şeriat düzeni, kara devrim sonucu olarak gelince ne olacak?..
En önde şeriat düzenine özlem gösterip, yeğinlikle onu savunan bu hanım kızlarımız hemen ikinci sınıf vatandaş durumuna düşeceklerdir!!…
Şeriat düzeninde hukuk, Kuran-ı Kerime göre uygulanır. Bu da, seçme seçilebilme ile söz hakkı bir yana, kadınların mahkemelerde şahit’lik yapmalarını bile yasaklar. Miras dağılımında kız çocukları ikinci planda bırakılarak, erkeklere göre daha az miras almalarını gerekli kılar. Erkeklere dört kadına kadar nikah kıyma hakkı tanınır. Böylece “kuma” fikrine alışmaları gerekir. Boşanmalarda ise erkeğin bir kez “boş ol” demesi yeterlidir. Kadın pılısını pırtısını toplayıp evinden uzaklaşacaktır. Hele erkek “talak-ı selase ile boş ol” demişse bir daha o erkekle tekrar evlenme olanağı ortadan kalkar. Ne var ki Ulema(!) buna da bir çözüm getirmiş, “hülle” maskaralığını icadetmiştir. İş elbette bu kadarla bitmiyor. Kadınlar için daha başka ağır, ağır olduğu kadar garip koşullar da var!…
Özetle kadınlar toplumsal etkinliklerden uzak tutulur. Bu durumda kadınların ne işe yaradığını burada yazmaya gerek yok. Siz, okuyucular pek güzel çıkarımsarsınız!.. Kadınların sıkı sıkıya örtünmesini başkoşul saymanın nedeni de, yazmadığımız bu gerçekte gizlidir.
Acaba televizyon programına çıkan laf ebesi hanım kızlarımız bunları bilip içlerine sindirebiliyorlar mı?.. Ama kızlarımızdan biri Kanadaya iltica edip kendini kurtarmış. Ötekinin de kesinlikle bir dayanağı vardır. Olanlar Türkiyededeki hemcinslerine zarar verecekmiş… Kime ne?..
Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Kurtuluş Savaşı ile vatanı kurtarmış olduğu “balçıkla sıvanamayacak” bir gerçekliktir. Ama, şimdi burada daha önemlisi kadınların, Medeni Hukukla elde ettiği haklardır ki, bunu da ATATÜRK’ e borçluyuz.
Bize göre Fatih Altaylı, girdiği “şok” durumundan(!) çıkıp, bu hanımlara, gelmesini istedikleri “Mecellenin ne olduğunu, Şeriat düzeninde kadınların yerinin ne olduğunu” sorup yanıtlarını almalıydı. Büyük olasılıkla bunları bilmiyorlar. Bilseler hiç bunun gelmesi için böylesine uğraş verirler mi?!!.. Kendilerinin bu gün var olan haklarından neden vazgeçmeye çalışsınlar?.. Bunun akılla, mantıkla bir ilgisi olabilir mi?.. Ama, aldanmayalım onlar, yukarda söylendiği gibi kendilerini sağlama almış durumdalar. Endişelenecek bir durum yok. Nasıl olsa başkaları zarar görecek!… Ayrıca asıl amaçları da çok başka!..
Ama derseniz ki, asıl amaç ortalığı karıştırmaktır. Sonra da bu bulanık ortamda avlanmaya çalışmaktır. İşte! Bunda haklı olabilirsiniz… Çünkü bu anlatılanlar, alıkların, zekasızların zeka ürünü zannettikleri ucuz kurnazlıklarının birer ürünü olabilir.
Buradaki alçakça kötülük (habaset), elde edilmiş haklarla huzur içinde yaşayıp, yararlı işler görme çabası gösteren insanların ellerinden bu hakların alınması için dişe diş savaşmayı göze almaktır. Karşılarında, kendilerince yeterli direnç görmeyince sonuç alırız zannediyorlar. Ama göreceksiniz son yengi (zafer) kaçınılmaz biçimde evrensel, olumlu insan aklının olacaktır.
Bunun nedenini sorarsanız?..
Çünkü yapılan propaganda işlemlerinde akıl almaz bir çarpıklık var (*). Propaganda, sonuçtan en zararlı çıkacaklarca, kadınlarla yürütülüyor. Bu kadınların tümü de, üzerlerinden yürütülmek istenen oyunların farkında olmayacak kadar alık değillerdir herhalde?.. Hiç kuşkusuz bir gün, gerçeğin ne olduğunu görüp, bu gidişe dur!.. Diyeceklerdir.
Not - Bu gün gazetelerden, televizyona çlkan bu hanımlar için savcılıkça soruşturma açıldığını öğrendik. Bu yapılırken bu hanımların kökeni ile varsa daha önce karıştıkları eylemlerin de araştırılması gerekir, deriz!.. Böylece bazı gerçekler daha iyi anlaşılacaktır.
————————————————————
(*) Burada asıl hedefin dine dayalı bir devlet kurmak olmadığını bir kez daha yineleyelim. Asıl amaç Türkiyeyi parçalayıp, sınırları içinde bir Kürt Devleti kurmaktır. Bunun için Atatürk aşağılanıyor… Bunun için ortalık karışsın isteniyor… Bunları yaparken de topluma yanlış hedef gösteriliyor. Dikkatlerin çok başka bir yön doğrultusunda yoğunlaşması amaçlanıyor. Amiyane deyişle “sağ gösterip, sol vurmak” isteniyor. Yoksa “Bir taşla iki kuş vurmak” mı demeliydim?!..
saçma..
Gayet güzel ve açıklayıcı bir yazı. Baız bölümler yoruma açık olsa da bazı bölümler su götürmez gerçekleri konu alıyor.