TIP’ taki “İLERLEME”!!…


Türkiye olanca hızıyla doğuya doğru gitmekte olan bir gemi… Bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşmaktalar.
Sakallı CELAL YALINIZ

“Matematiksel açıklamalar ve yöntemler kullanılmadan yapılan hiçbir araştırmaya bilimsel denemez.”
Lonardo Da Vinci

Tıp eğitimi güçlüklerle doludur. Her şeyden önce uzundur. Liseden sonra 6 yılınızı alır. Bu altı yıl içinde bir çok dar boğazlardan geçilir. Örnekse, eğitimin ilk yılı olan FKB (fizik-kimya-biyoloji) sınıfını bir yıl sonunda başarıyla bitiremezseniz, eğitiminizi sürdürmeniz kesinlikle zora girer. Üçüncü yıl sonunda girilen sonavlardan, özellikle Anatomi dersinden olan sınavı bir kezde veremezseniz sonunu getirmeniz daha da zor olacaktır. Bundan iki yıl sonra sizi bekliyen çok güç bir sınav daha vardır : Patolojik Anatomi Sınavı… Bu sınav sabah sekizde başlar, çeşitli aşamalardan geçerek akşam saat 19 dolaylarında biter. Bu tek öğrenci için böyledir. Demek ki, yaklaşık 12 saat sınavda kalırsınız… Varın yaşanan stresi siz düşünün. Bu arada her biri çok zor olan öteki derslerden hiç söz etmiyorum!.. Ayrıca derslerde kullanılan terimler genelde Latince olduğundan, biraz da Latince öğrenmeniz gerekecektir. Bunu yapmazsanız, konuları anlayıp akılda tutmak çok güçleşecektir.

Türlü güçlüklerden geçerek tıp okulu biter diyelim!.. Bu kez de uzmanlık eğitimi telaşı başlar. Bu adeta kaçınılmaz bir davranıştır. Denebilir ki, memlekette pratisyen hekime hiç mi gereksinim yoktur?.. Olmaz mı, uzmandan daha çok gereksinim vardır. Ama çevrenizdekiler sizi adeta uzman olmaya zorlarlar.

Bir toplantıda, birilerine Dr. bilmem-kim diye tanıştırıldığınızda, hemen sorulur “ne doktorusunuz?..” Eğer uzman değilseniz, bir dudak bükme, dahası nerdeyse bir aşağılanma, en azından bir düş kırıklığı ile karşılaşırsınız. Tıp Fakültesini yeni bitirmiş genç hekim bu çevre baskısı karşısında uzmanlık telaşına düşmesin de ne yapsın?.. Bu iteklemelerle uzmanlık eğitimine de başlanıp, sonunda sınavı da verilerek bir dalda uzman olunur. Aradan bir dört yıl daha geçmiştir.

Altı + dört eder 10 yıl. Bunu liseyi bitirdiğiniz 17 – 18 yaşları üzerine koyarsanız, uzman hekim olduğunuzda en az 27 – 28 yaşına gelmiş olduğunuzu görürsünüz. Askerlik falan derken 30 yaşında işe yarar biri haline gelmiş olursunuz.

Bütün bu eziyetli yetiştirilme çabaları sonunda, eğer baktığınızı görebiliyorsanız tıpta bazı şeylerin aksadığını farkedersiniz. Bunu göremiyorsanız, ki yüzde doksanımız bu durumdadır, kara kaplı kitapların yazdıklarını körü körüne uygular gidersiniz. Aksayan noktaları görebilenler “acaba doğru mu?..” diye sorabilenlerdir. Demek ki bunlar “Bilim Adamı” niteliğini gerçekten taşıyan kişilerdir.

Peki geri kalanlar, sadece kara kaplı kitapta yazılanları mı uygularlar?..

Hayır!.. Onlar, çoğunlukta oldukları için, tıpta ilerlemeyi de sağlarlar.

Nasıl?.. Derseniz, bu olguyu kronolojik olarak aşağıda görmektesiniz :

MÖ. 2000……..AL BU OTU YE!..
M.S. 1000…… O ot kötü, gel bu duayı oku.
M.S. 1250…….O dua batıl inanç, al bu iksiri iç.
M.S. 1500…….O iksirin ne yararı var?.. Al bu hapı yut.
M.S. 1750…….O hap etkisiz, al bu antibiotiği iç.
M.S. 2000…….O antibiotik kimyasal, AL BU OTU YE!..

Elbette bu biraz kara-güldürü türünde bir şey oldu. Ama tıbbın ilerleme yönündeki atılımlarına derinlemesine bakınca aşağı yukarı bunları görürsünüz.

Dikkat buyrun!.. Tıpta yaklaşık 4 – 5 yılda bir görüş (concept) değişimi vardır. Ama bu nasıldır bilir misiniz?.. Tam 180 derece yön değiştirerek, dün ak dediğimize bu gün kara deyip, bir görüş değişikliği yaşanır. Bu durumda, bu gün doğru denilenlerin ilerde yanlışmış diye karşımıza çıkmayacağı konsunda bize kim güvence verebilir?..

Bu sisle kaplı ortamda, birileri çıkıp kanserin nedenleri bilinmediği halde kanserden korunmanın yollarını gösteriyor. Bazı maddeleri kanserojen (kanser doğurucu) ilan edebiliyor.

Kanser için bugün kullanılmakta olan üçlü sağıtma sistemi (cerrahi girişim-kemoterapi-radyoterapi) kanseri sağıtmaktan çok azdırdığı halde, çünkü bunlar bağışıklık sisteminin yıkımına neden olurlar, kullanmayı sürdürüyoruz.

Başka birileri, atherosclerosis (damar sertliği) hastalığının nedeninin bir gen olduğu artık ortaya çıktığı halde, bu hastalık için kan cholesterol’ü üzerinde durarak yağ yemeyi önlemeye çalışıyor.

Bütün bu olan biteni de “Tıpta kesinlik yoktur!..” sözüyle savuşturmak istiyoruz. Bir disiplinin hem bir bilim dalı olduğunu söyleyeceksiniz, hem de onda kesinlik olamıyacağı savında bulunacaksınız!.. Bu çelişkiye düşmek değil midir?.. Bilimde nasıl kesinlik olmaz. Ya da gerçek dediğiniz olgular nasıl, neden ikide birde değişmektedir?.. 2X2 = 4 gerçeği kaç günde bir değişiyor, soyler misiniz?..

Çünkü tıp, ne yazık ki bilimsel yöntemleri kullanmamaktadır. Oysa konusu Tanrının yarattığı insanın sağlığıdır. Bu yönüyle bilimin tanımına uyar. Ama tıpla uğraşanlar, öyle görünüyor ki, bilerek, isteyerek bilimden uzak durmaya çalışmaktalar… Bunun nedenini tıpla ilişkili olanların bilimi sevmedikleri olarak göstermek doğru değildir. Bunlar bilime değil zekaya önem vermemektedirler. İşin doğmalarla yürütülebileceğine tarih içindeki bir dönemde karar verilmiştir. Bundan sonra da tıp bilgisi usta-çırak ilişkisiyle kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelmiş bulunuyor.

Dahası tıp konularını içeren kitaplar da eski günlerdeki sihirbaz-büyücülerin o gizemli notlarını içeren kalın ciltli kitaplara dönüşmüş durumda. Bunların içindeki bilgiler tartışılamaz, değiştirilemez, ancak olduğu gibi uygulanır.

Böylelikle eski tıp ustalarını küçümsemiyoruz. Onlar büyük işler başardılar. Ancak ilerleme değişmeyle eşit anlamdadır. Bir de “acaba doğru mu?” sorusunun gündeme gelmesiyle gerçekleşebilir. Bu da zekanın gereği gibi kullanılmasını gerektirir. Bizim yakınmamızın başlıca nedeni de tıp alanında zekanın gereği gibi kullanılmadığıdır. Bir kez zekayı ortaya çıkarıp kullanmaya başlarsanız, bilim ile bilimsel yöntemler kendiliğinden ortama gelip işlemeye başlayacaktır.

Tıp bu görünümüyle bilim değilse nedir?..

Her zaman söylediğimiz gibi, tıp HIPPOCRATES döneminde olduğu haliyle bu gün de bilim değil ama bir sanattır. Onu bilim haline getirmek için bazıları akıntıya karşı kürek çekmektedir.

Bu böyle biline….

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>