
Soldan sağa : Balık, Semender, Kaplumbağa, Tavuk, Domuz, Sığır, Tavşan, İnsan dölütleri.
İlk sıradaki iki haftalık dölütlerin benzerlikleri dikkat çekicidir.
“Bütün öteki insanlar maymundan türemişse, kızıl saçlılar da kedilerden gelmedir.”
Mark Twain (Samuel Langhorne Clemens)
Acaba hiç dikkati çekmiş midir?.. Döllenmiş yumurta hücresi ana rahmine düştükten sonra, doğum gerçekleşinceye kadar, adım adım geçirdiği aşamalar neyi gösterip, anlatmaktadır?..
Hiç kuşku yok ki, bu kimsenin gözüne çarpmasa bile İngiliz Doğa Bilimci Charles Robert Darwin’nin dikkatinden kaçmamış olmalı ki, ünlü “Evrim Kuramı”nı buna dayanarak ortaya koymuş olabilir!.. Daha başka bir deyişle, C.R. Darwin’in “Evrim Kuramı” nı geliştirmek için uzun gezilere çıkıp Galapagos adalarına kadar gitmesine hiç gerek yoktu. Canlıların dölütlerinin ana rahminde geçirdikleri aşamaları izlemesi yeterli olurdu.
Çünkü ana rahminde geçirilen bu aşamalar, dünyamızda yaşanıp su içinde gerçekleşen tek hücreli varlıkların oluşumundan, suda yaşayan hayvanların yaşam biçimlerinden geçip, ergin haldeki (insan ya da hayvan) karada yaşayan bireye varan evrim zincirini göstermektedir.
Bu her yeni döllenmeden sonra tekrarlanır durur. Tanrı sanki bu olguyu sürekli yineleyerek, göremeyenlerin gözüne sokup, “nereden geldiniz?..” gerçeğini ya da evrim konusunda olan biteni, tekrar tekrar anlatmak istemektedir.
Bu bir tansık (mucize) midir?.. Hiç kuşku yok, bu sorunun yanıtı HAYIR dır.
Bu bir tansık değil, ama doğa olaylarının hiç aksamadan, uzayın her yerinde belli değişmez kurallara göre yürütüldüğünün tartışma götürmeyen bir KANITI dır. Sadece bu olgu bile TANRI nın varlığı fikrini pekiştirmeye yeter (bkz 17.05.2008 tarihli makalemiz).
Konuyu incelemek isteyenler için herhangi bir embrioloji kitabına bakmaları yeterli olacaktır. Ama biz burada, olanları tez elden ortaya koyarak, insan embrio’ sunda baştan sona incelemek istiyoruz.
Ana rahmine (uterus) düşen döllenmiş insan yumurtası 46 kromozom (23 çift) içeren tek hücreli bir varlıktır.
Bu tek hücre önce ikiye, sonra dörde, sekize… böylece bölünerek içi dolu küçük bir top oluşturur. Buna “morula” aşaması diyoruz. Sonra bu topun içini boş bırakacak biçimde bütün hücreler kıyıda toplanarak “blastula” aşamasını gerçekleştirirler. Bu dönemde karşımızda içi boş bir top görünümünde hücre topluluğu vardır. Bundan sonraki dönemde bir önceki topun bir tarafından içeri doğru göçmeye başladığı görülür. Giderek bu çöken bölüm karşısındaki top duvarına yaklaşarak tam bir (C) harfi gibi bir biçim oluşturur. Buna da dölütün “gastrula” aşaması denir.
Bu aşamadan sonra, dölütün (C) harfi biçimindeki sırt tarafında (ektoderm) merkezi sinir sistemini oluşturacak “canalis neuralis”, demek ki sinir kanalı ile, (C) harfinin boşluk, demek ki karın bölümünde (endoderm) ilkel kalb, buna bağlı dolaşım sistemi oluşmaya başlar. Bundan da anlıyoruz ki canlının en önemli iki organ sistemi, en önce gelişen bu Sinir Sistemi ile Dolaşım Sistemidir. Sonradan bütün iç organ sisitemleri bu endodermden gelişir.
Bu sırada içi su dolu “amnios kesesi” gelişir. Dölüt bu su dolu kese içinde yaşamını sürdürür. Bu dönemde embrionun görüntüsü bir balığınkine benzer. İncelemeye alırsanız balıktan farklı bir canlı göremezsiniz.
Daha sonra dölüt kuyruklu bir sürüngen görünümüne bürünür. Bu dönemde kurbağa larvalarını da andırır.
Biraz daha ileri gidildiğinde kollar ile bacakların, bunlara bağlı olarak eller ile ayakların oluştuğu görülür. Dikkat edecek olursanız bu ilkel el ile ayak parmakları arasında perdelerin varlığını görürsünüz. Bunlar suda yaşayan hayvanların yüzgeçlerine benzerler. Sonradan bu perdeler “Yunanca apoptozis = yaprak dökümü” denilen bir işlemle (bkz 14.06.2007 tarihli makalemiz) yok olur giderler.
Daha ileride, dölüt artık bağlı olduğu türün biçimini yavaş yavaş almaya başlayacaktır. Baş oluşur. Bunun üzerinde gözler yerlerini alırlar. Ama önce bir balığınki gibi başın iki yanındadırlar. Sonradan başın önüne doğru, başın büyümesiyle yerlerini alırlar. Kollar bacaklar belirginleşir. Önce var olan kuyruk kaybolmuştur. Gövde biçimlenir.
Dölüt bu haliyle hala, amnios kesesinde su içinde yaşamını sürdürür. Göbek bağı (cordon), rahim duvarına yapışık plazenta aracılığıyla ana organizmaya bağlıdır. Bu durumuyla dölüt, anasına göre tam asalak yaşamı sürdürmektedir.
Döllenmeden başlıyarak 40 hafta, daha doğru olarak 38 hafta geçip, doğum zamanı geldiğinde bildiğimiz yolla bir insan bebeği olarak dünyaya gelir.
Burada gördüğünüz gibi, Tanrı gözümüzden bir şeyi, adeta kaçırmak istemiştir. O da, yaşamın nasıl yer yüzünde ilk kez gerçekleştiği olgusudur. Çünkü bu serüvende yolculuğumuza bir hücreli bir varlıkla başlamıştık. Yaradılış sırasında bu tek hücreli varlığa, hiç yoktan acaba nasıl olup ta varılmaktadır?.. İşte Tanrının bu anlatım içinde bize ip uçlarını vermediği gerçek budur.
Ama, acaba bu ipuçları bu anlatım içinde verilebilirmiydi?.. Çok tartışmaya açık bir konudur bu…
Yer yüzünde yaşamın ilk kez nasıl meydana geldiğini anlatan belki değişik kuramlarla karşılaşabilirsiniz. Biz burada bu konudaki kendi düşüncemizi dile getirmeye çalışacağız. Ama bunu başka bir makalenin konusu olarak yapacağız.