“Anayasa hçbir zaman terketmeyeceğim bir rehberdir”
George Washington
“Bir Anayasa kısa ve belli belirsiz olmalıdır”
Napoleon Bonaparte
«… Anayasa da, Osmanlı İmparatorluğunun, Osmanlı Devletinin öldüğünü idrak ve ifade ve onun yerine yeni Türkiye Devleti’nin geçtiğini ilân eyleyen ve bu devletin hayatının da kayıtsız sartsız hakimiyetin milletin elinde kalmasıyla mümkün olduğunu ifade eden bir kanundur…»
Mustafa Kemal ATATÜRK (17. 02. 1923, İzmir İktisat Kongresi Açış Söylevi.)
Anayasa, bir devletin temel kurumlarının nasıl işleyeceğini belirleyen, bazı ülkelerde yazılı, bazılarında ise yazısız (örnekse İngiltere) genel kabul görmüş kurallar silsilesidir. Anayasa denilen bu belgeyle ayrıca kişilerin temel hak ile özgürlükleri güvence altına alınmıştır.
Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Devletin temel kanunudur. Vatandaşların temel hak ile görevlerini bildirir.
İlk yazılı anayasayı ABD. 1787 yılında oluşturmuştur. ABD bağımsızlığını 1776 da kazandı.
Tarihte ilk anayasal nitelikteki belge ise ”MAGNA CARTA” dır.(1215)
Magna Carta (Latince “Büyük Sözleşme”) ya da Magna Carta Libertatum (Latince “Büyük Özgürlükler Sözleşmesi”) 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir. Aslında, Papa III. Innocent, Kral John ile baronları arasında, kralın yetkilerini karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. Kralın bazı yetkilerini terk etmesini, kanunlara uygun davranması ile hukukun kralın arzu, isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu.
Vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ile halk adına sınırlamıştır. Magna Carta’nın 39. maddesinde yer alan;
“Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak ya da hapsedilmeyecek ya da mal ile mülkünden yoksun bırakılmayacak ya da kanun dışı ilan edilmeyecek ya da sürgün edilmeyecek ya da hangi biçmde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır”
Yargısı, vatandaşların hakları ile özgürlükleri açısından çok önemli kurallar getirmiş olup, hukukun üstünlüğü ilkesinin birçok ülkede yerleşmesine neden olmuştur.
bu sözlesmeye göre donemin kralı bundan böyle ingiliz derebeylerinin mulküne keyfi olarak dokunmayacağına soz veriyor, ancak tümüyle köle durumunda olup hicbir yasal hakkı, kendini anlatabileceği araçlari ile egemenler tarafinda sınırları belirlenmis bir siyasi gücü de bulunmayan köylüler ile toplumun en genis kesimini oluşturan öteki alt tabaka öğelerini anlaşmanın kapsamı dışında bırakıyordu.
Anlasma şartları yalnızca özgür İngilizleri muhatap olarak gösteriyordu. Her ne kadar mühürlenen bu metin şimdiki İngilizlerin özgürlük haklarının temelini oluşturduğu bazi tarihçilerce varsayilmişsa da, sınıflar ile nesnel açıdan bakıldiğında geniş yoksul halk kitlelerine, baronlar ile İngiltere kralı arasındaki iç çatışmada yüzyıllarca toprak ağalarınca kendilerine biçilen piyon rolünün ötesinde çok da birşey kazandırmamıştır.
Aradan yüzyıllar geçmesine karşın sömürgeci İngiliz monarşisinin temel taşı olarak gösterilmeye çalışılan bu anlaşmanın aslında dünyada ilk kez bir kralın sonsuz yetkilerini, toprak ağalarindan çekinerek, kendi özgür iradesiyle sınırlama getirmek istemesiyle, politik bir manevra olması dışında anlam taşıdığını düşünmek doğru olmaz.
Dokuz yaşında tahta çıkan Henry III. döneminde Magna Carta, bazı düzeltmelerle 1216, 1217, 1225 yıllarında olmak üzere üç kez yeniden yürürlüğe konmuştur.
Her ne kadar Anayasa kavramının batıya ilişkin olduğu söyleniyorsa da gerçekte bu müslümanlarla da ilgili bir durumdur.
Nasıl mı?..
Rasulüllah (s.a.v)’in Hz. Enes’in evinde gerek Müslüman, gerekse Müslüman olmayanlarla yaptığı danışma sonucu yazdığı ilk metin, bütün dünyada ilk Anayasalardan biri olarak kabul edilir. İslam farklı kültürlere sahip topluluklarla bir arada nasıl yaşanabileceğinin uygulamasını Peygamberimizin öncülüğünde dünyaya ilan etmiş, bu metin günümüze kadar gelerek insanlığa ışık saçmıştır..
Medine site devletinin Anayasası ilginç resmi, siyasi bir belgedir. Bu belge incelendiğinde özellikle yirmibeşinci maddesinde din hürriyeti ile ilgili açık söylemlere tanık oluruz:
‘’ Beni Avf Yahudileri müminlerle birlikte bir ümmet teşkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, müminlerin dinlerin kendilerine..’’
Hicretin ilk günleri hazırlanıp imzalandığı göz önüne alındığında bu anlaşmanın Kuran’ ın inişi tamamlanmadan yapılmış bir anlaşma metni olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Vahyin Ehl-i kitap tanımlaması içinde olan Medine Yahudilerine toplumsal hakları hainlik etmedikleri, zulmetmedikleri sürece Müslümanlarla eşit bir biçimde tanınmış, dinlerini özgürce yaşamaları güvence altına alınmıştır .
Avrupada Anayasa denemelerinin su yüzüne çıkması, 1789 Fransız devrimini izleyerek gerçekleşebilmiştir. Fransız devriminin ardından ‘’Anayasa dostları Cemiyeti’’ (Jakobenler) kurulur. Aydınlar tarafından; Jakobenlerin Kurucu meclis içerisinde meclisin solunda Bulunanlara ‘solcu’ ismi verildi, sağın da oturanlara ise ‘sağcı’adını aldılar.
1 Ekim 1791 den günümüze kadar uzanan bu hareket, Fransa’ da başlayan bir akım olarak dünyanın her tarafına yayıldı. Devrimden sonra, Kurucu Meclisin kabul ettiği Anayasa’yı uygulayacak; yeni meclis-i mebusan, ilk toplantısını 1 Ekim 1791 günü yapmıştır. İşte Avrupada gerek meclis bilinci, gerekse Anayasa bilinci bu tarihten sonra gelişebilmiştir.
Fransız devrimi sonrasında aydınların kurduğu “Anayasa Dostları cemiyeti” kurulmasına kuruldu ama, tartışmaları da beraberinde getirdi. Solda oturanlar her şeye itiraz ediyor, eskiye ait her ne var ne yok baştanbaşa değiştirilmesini, yeni bir rejimin kurulmasını istiyorlardı. Hiristiyanlık ile papazları yok etmek, büyük yenilikler getirmek, dahası bu reformların gerçekleşebilmesi için gerekirse şiddet kullanmayı öngörüyorlardı. Bu yüzden solda oturanlar anarşist ile ihtilalci olarak kabul edildi.
Batıda Anayasalar Fransız devrimi sonrasında netlik kazanmaya başlamış, din ile vicdan özgürlüğü gibi temel ilkeler Anayasalarında yer almıştır. Gerek ABD, gerek İsviçre, gerek Almanya ile gerekse İtalya’da dinle ilişkiler güvence altına alınmıştır.
Avrupa’da devletin temeli sayılabilecek olan yöneticilerin keyfi davranışlarına set çekebilecek temel kuralları içeren belgelerin yaratılmasına yönelik çabalar, “anayasacılık hareketi” olarak belirdi. Türkiye’de ise ilk Anayasa “Kanun-i Esasisi” adı altında düzenlendi.
Abdülhamit döneminde 23 Aralık 1876′da hazırlanan metin Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk Anayasa’sı olarak bildirlerek, Tanzimat Fermanı’nın reform ile yenilik yolunda atılmış ilk adım olduğu belirtilirken, ülke içi ile dışı koşullardaki değişmelerden ötürü hükümet biçiminin yetersizliğinin hissedildiği, bu nedenle de “Devletin ve milletin selameti ve refahı” amacına erişebilmek için hükümetçe sağlam, düzenli kuralların koyulması gereğine işaret edildi.
Türkiye Cumhuriyetinde Anayasalar :
Kurtuluş Savaşını izleyerek Meclis, “Büyük Millet Meclis”i adı altında ilk kez 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da toplandı. İşte bu Meclis kuruluşundan aşağı yukarı 9 ay sonra, 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilât-ı Esasîye Kanununu kabul etmiştir. Zaten 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu Büyük Millet Meclisi tarafından üçte iki gibi nitelikli bir çoğunlukla değil, kanunlar gibi adî çoğunluk kuralına uyularak kabul edildi. 1921 Anayasasında kendisinin adî kanunlardan üstün olduğunu ilân eden bir hüküm yoktur. Aynı biçimde, 1921 Anayasası kendi değiştirilişi için bir hüküm de getirmemektedir. O halde 1921 Anayasasının bir “yumuşak anayasa” olduğu, kanunlar gibi değiştirilebileceği sonucuna varabiliriz. Doğrusu 1921 Anayasası da yine kanunlar gibi nitelikli bir çoğunluk aranmadan yapılmıştır. 1921 Anayasası 23 maddelik çok kısa bir Anayasadır. 1921 Anayasası 1876 Kanun-u Esasîsini yürürlükten kaldırmamıştır. Aynı anda 1876 Kanun-u Esasîsi de yürürlüktedir.
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” 1924 yılında tekrar ele alınarak, ikinci dönem TBMM tarafından üçte iki çoğunlukla 20 Nisan 1340 (1924) günü kabul edildi. 1924 Anayasası, 1876 Kanun-u Esasîsini ile 1921 Anayasasını açıkça yürürlükten kaldırıyordu (m. 104 ). Böylece 1921 Anayasası döneminde yaşanan “ikili anayasal düzen” son buluyordu. “Anayasanın üstünlüğü ilkesi” 1924 Anayasasının 103’üncü maddesinde açıkça bildirilmiştir. Ancak bu dönemde kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir Anayasa Mahkemesi yoktur. Yargıtay ile Danıştay da kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisini kendilerinde görmemiştir. Bu nedenle, 1924 Anayasası döneminde anayasanın üstünlüğü ilkesinin uygulamada büyük ölçüde etkisiz kaldığı söylenebilir.
1924 Anayasası 6 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde “genel hükümler” (madde 1-8); ikinci bölümde “yasama” (madde 9-30), üçüncü bölümde “yürütme” (madde 31-52); dördüncü bölümde “yargı” (madde 53-67), beşinci bölümde “temel hak ile hürriyetler” (madde 68-88); altıncı bölümde ise “değişik konular” düzenlenmiştir.
1924 Anayasası, “çoğulcu” değil, “çoğunlukçu demokrasi” anlayışına sahipti. Çoğunlukçu demokrasi anlayışına göre, çoğunluğun yönetme hakkı mutlaktır; bu hak azınlık hakları vb. nedenlerle sınırlandırılmamalıdır. Bunu, Anayasanın hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir (m.3) ile TBMM milletin tek, gerçek temsilcisi olup millet namına hakimiyeti hakkını kullanır (m.4) diyen hükümlerinden anlıyoruz. Bu hükümler doğrultusunda Meclisin iradesinin sınırsız olduğunu, Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran parti ya da grup istediğini yapmakta serbest olduğunu söyleyebiliriz. 1924 Anayasasında tanınan hak ile hürriyetlerin yargısal güvencelerinin olmaması, temel hak ile hürriyetlerin sınırlandırılmasının ölçütlerinin gösterilmemiş bulunması, aynı biçimde bu dönemde bir Anayasa Mahkemesinin kurulmamış ve yargı bağımsızlığının tam anlamıyla sağlanamamış olması gibi özellikler de çoğunlukçu demokrasi anlayışının pekişmesine, azınlık haklarının korunamamasına yol açmıştır.
20 Nisan 1924 tarih ile 491 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, 1945 yılında, dönemin öz Türkçecilik akımına uyularak, 10 Ocak 1945 tarih ile 4695 sayılı Kanunla (Resmî Gazete, 15 Ocak 1945, Sayı 5905), “mana ve kavramda” bir değişiklik yapılmaksızın Türkçeleştirilmiştir. İşte 1924 Anayasasının 1945’te öz Türkçeleştirilen bu metnine “1945 Anayasası” ismini verebiliriz. Demokrat Parti iktidarı döneminde ise, 1952 yılında, 24 Aralık 1952 tarih ile 5997 sayılı Kanunla (Resmî Gazete, 31 Aralık 1952, Sayı 8297), 1945’te Türkçeleştirilen metin yürürlükten kaldırılarak, 24 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanunu tekrar yürürlüğe konmuştur.
7 Mayıs 1960 sabahı bir grup genç subay yönetime el koydu. Bu subaylar Cumhurbaşkanını, Başbakanı, bakanları ile Demokrat Parti milletvekillerini tutukladılar. Bunları yargılamak için “Yüksek Adalet Divanı” isimli bir kurul kurdular. Bu Divanın üyeleri Askerî Müdahaleyi yapanlar tarafından suç sayılan olaylardan sonra Askerî Müdahaleyi yapanlar tarafından seçildi. Bu Divan, suç sayılan olaylardan sonra kurulan, savunulan suçun işlendiği sırada var olmayan bir Divandı. Dolaylı olarak bu Divan, kanunî hâkim güvencesi ya da doğal yargıç ilkesi diye bilinen ilkeye aykırı, bir “olağanüstü mahkeme” niteliğindedir. Bu kurul, çok sayıda ağır hapis, ömür boyu hapis ve ölüm cezası vermiştir. Verdiği idam cezalarından üçü (Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan) de 16 ve 17 Eylül 1961’de infaz edilmiştir.
13 Aralık 1960 tarih ve 157 sayılı Kanun ile Kurucu Meclis kurulmaktaydı. Kurucu Meclis, Millî Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisinden oluşuyordu. Temsilciler Meclisi üyeleri, Devlet Başkanı, Millî Birlik Komitesi, İller, CHP, CKMP, Barolar, basın, Eski Muhripler Birliği, esnaf kuruluşları, işçi sendikaları, meslek odaları, öğretmen kuruluşları, tarım kuruluşları, üniversiteler, yargı organları tarafından seçilmiştir.
Anayasanın Hazırlanması : İki tane “ön tasarı” vardır. Bunlardan birincisi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, ikincisi ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi çıkışlıdır. Bunlardan birincisi “İstanbul Tasarısı”, ikincisi ise “Ankara Tasarısı” olarak anılır. Kurucu Meclis 6 Ocak 1961’de toplandı, çalışmaya başladı. Bu Meclis içinde oluşturulan “Anayasa Komisyonu” Anayasa tasarısını hazırlamada, “etüd metni” olarak “İstanbul Tasarısı”nı, “yardımcı metin” olarak da “Ankara Tasarısı”nı esas aldı. Komisyon neticede bir Tasarı hazırladı.
Tasarıyı 9 Mart 1961’de Temsilciler Meclisi Başkanlığına sundu. Tasarı ilk önce Temsilciler Meclisinde tartışıldı. Bundan sonra Tasarı, Millî Birlik Komitesinde de görüşüldü. Sonuçta 27 Mayıs 1961’de yapılan Kurucu Meclis birleşik toplantısında 260 kabul ile 2 çekimser oyla tasarının son metni onaylandı, 9 Temmuz 1961 günü halkoylamasına sunuldu. Katılma oranı % 80’in üzerindeydi. Geçerli oyların % 61.5’i “evet”, % 38.5 “hayır” yönünde çıktı. 15 Ekim 1961’de genel seçimler yapıldı. XII’nci dönem TBMM 25 Ekim 1961 günü toplandı. Böylece normal rejime geçilmiş oldu.
1961 Anayasası, “anayasanın üstünlüğü ile bağlayıcılığı” ilkesini (m. açıkça kabul eden katı bir anayasadır.
Genel Esaslar.- 1961 Anayasasının “Genel Esaslar” başlığını taşıyan birinci kısmında devletin şekli, cumhuriyetin nitelikleri gibi temel ilkeler düzenlenmiştir. Devletin şekli konusunda bir yenilik yoktur. Devlet şekli, cumhuriyettir (m.1).
Anayasa Mahkemesi, 1960 darbesinden sonra 1961 Anayasası’yla kurulmuştur. Amacı Anayasa’da yazılı temel hak ve özgürlükleri korumak ve TBMM’nin yapabileceği yanlışları engellemektir. Anayasa Yargısı, bazı değişikliklerle birlikte 1982 Anayasası’nca da korunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin görevleri şunlardır :
▪ Anayasa değişikliklerinin usul, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün hem usul hem de esas bakımından Anayasa’ya uygunluğunu denetlemek.
▪ Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, yüksek mahkemelerin başkan ve üyelerini, başsavcıları, Cumhuriyet başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Sayıştay başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan niteliğiyle yargılamak.
▪ Siyasi partilerin kapatılması hakkındaki davalara bakmak.
▪ Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ya da üyeliklerinin düşürülmesine ilişkin TBMM kararlarının iptaline ilişkin talepleri karara bağlamak.
▪ Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başkanlık edecek üyeyi atamak.
▪ Siyasi partilerin mali denetimini yapmak.
1961 Anayasasının Yıkılışı : 1975’ten itibaren siyasal şiddet ve terör olayları tekrar tırmanmıştır. Bunların önüne de geçilememiştir. Üstelik siyasal sistemde de ciddî tıkanıklıklar oluşmuştur. Örnekse, 1980’de TBMM yeni Cumhurbaşkanını altı ay süreyle seçememiştir. Bu dönemde hükûmetler karar alamaz, meclisler kanun çıkartamaz hale gelmiştir. Bu krizin sorumlusu olarak yürütme ile devlet otoritesini zayıf bıraktığı düşünülen 1961 Anayasası görülmüştür. Çözüm olarak, 1961 Anayasasında köklü değişikliklerin yapılması fikri ortaya çıkmıştır. Ancak, bu değişiklikler yapılamadığı gibi, ülkenin içine girdiği siyasal ve ekonomik krizden çıkılamamış, terör olaylarının önüne geçilememiştir.
Türkiye’de, Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde bir askeri müdahale gerçekleştirdi. Bunun sonunda 1982 anayasası dediğimiz yeni bir anayasa hazırlanmıştır.
1982 anayasası 61’e göre daha kazuistik bir yöntemle hazırlanmıştır:
Genel nitelikte değil daha ayrıntılı hazırlanmıştır.Bu açıdan her iki anayasada kazuist sistemle hazırlanmıştır.Bunun sebebi ise her iki anayasanın da tepki niteliği taşımasıdır dolayısıyla daha ayrıntılı düzenlemeler mevcuttur.Bunun diğer bir sebebi ise siyasi kültürle alakalıdır. Yaşanan siyasal sorunlara daha legalistik çözümler bulmak gerekçesi ile bu sistem kullanılmıştır. 82 anayasası 61 ‘e göre daha kazuist bir karaktere sahiptir. Her iki anayasanın başlangıç kısımları karşılaştrılırsa, 82’ninkinin daha uzun olduğu görülür. Ayrıca 1961 anayasasının 151 madde ile 11 geçici maddesi vardı. Fakat 1982 anayasasının 177 maddesi ile 16 geçici maddesi vardır. Ayrıca 1961 anayasasının herhangi bir maddesine karşılık gelen 1982 anayasası maddesi diğerine oranla daha uzun , ayrıntılı tutulmuştur.
Sadece genel ilkeleri ortaya koyup bunların uygulanmasını kanunlara bırakma amacını güden anayasa tipine “çerçeve anayasası denir.
Her iki anayasa da çerçeve anayasa tipini benimsemeyip birçok olası durumları düzenleme isteyen kazuistik yönteme yer vermiştir.Bir anayasa kazuistik, katı ise o anayasa toplumun gelişmelerinin arkasında kalabilir. Çerçeve anayasa ise devlet hayatına ilişkin içeriği olduğu için toplum gelişmesine uyan bir karakteri olur. Bu yüzden çerçeve anayasa kazuistik’e göre daha uzun ömürlü olur (Amerikan Anayasası)
Türkiye’de 1924 anayasasının kuvvetler birliği ile görevler ayrılığı, 1961 anayasasının ise “yumuşak kuvvetler ayrılığı” sistemini kabul ettiği, bu açıdan iki anayasa arasında önemli fark olduğu görüşü yaygındır. Fakat aslında, her iki halde de yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ile onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu tarafından kullanılmaktadır. Her iki anayasada da yürütme organının saklı bir düzenleme yetkisi yoktur. Her iki anayasa idari işlemlerin mutlaka kanuna dayanması zorunluluğu ile kanun olmayan yerde idarenin de olamayacağı ilkesini kabul etmiştir. Her iki anayasa yasama işlemlerine ,yürütme işlemlerinden daha üstün bir hukuki güç tanımıştır.
1982 Anayasasında Kuvvetler Ayrılığı: dikkati çeken fark 61’de yürütmenin sadece bir “görev” olarak nitelendirilmiş olmasına karşılık 82 anayasasının yürütmeyi bir yetki ile görev olarak nitelendirmesidir. 1982 anayasasına göre Cumhurbaşkanı’nın yasamaya ilişkin yetkileri arasında TBMM’yi gerektiğinde toplantıya çağırmak, kanunları tekrar görüşülmek üzere meclise iade etmek,kanunları yayınlamak, ,anayasa değişikliklerini halkoyuna sunmak, hakimleri seçmektir. Anayasa yürütme ile ilgili alanlarda da Cumhurbaşkanına bazı atama işlerini yapmak, belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak gibi birtakım yetkiler vermiştir.
Yürütme Fonksiyonunun Niteliği: 1924 anayasası tüzüklerden,1961 anayasası tüzük ile yönetmeliklerden açıkça söz etmiştir. 1961 anayasasında 1488 sayılı kanunla yapılan değişiklik yürütmenin düzenleyici işlemlerine KHK’leri (kanun hükmünde kararnameler) de eklemiştir.1982 anayasası her üç düzenleyici işlem türüne de yer vermiştir.Görülüyor ki cumhuriyetin bütün anayasalarında yürütme organına düzenleyici işlemler yapma yetkisi doğrudan doğruya anayasadan doğmuştur.
1982 anayasası 1961 anayasasında mevcut olmayan yeni bir düzenleyici işlem türü olarak Cumhurbaşkanı kararnamesini de ihdas etmiştir. “CB genel sekreterliğinin kuruluşu,teşkilat ve çalışma esasları,personel atama işlemleri CB kararnamesi ile düzenlenir.”
Genel görüşme etkinlik derecesi açısından soru ile gensoru arasında yer alan bir denetim yoldur.!924 anayasasında, meclis içtüzüğünde bulunmayan genel görüşme 61 anayasası döneminde kabul edilmiş, 1982 anayasasında da korunmuştur.
Günümüze gelindiğinde, karşımızdaki görünüm şöyledir :
İktidar partisi % 47 oyla BMM sine girdiğinden, her istediğimi yaparım havasındadır. Eğilimi ile seçim propagandası sırasındaki görünümü de din ağırlıklı olduğundan söylemleri ile eylemlerini bu doğrultuda sürdürmek gereksimini duymaktadır. Oysa çok yararlı işler de yapmıştır. Herhangi bir seçimde yeterli oy alması için dine sarılıp demokrasimizin temeli olan laikliği hırpalamasına hiç bir gerek yoktur. Lakin görünüm o ki bunun farkında değildir.
Bu yüzden baş örtüsü (ya da türbanı) dinsel bir imge olarak ele alıp, bunun laikliğe karşı bir davranış olduğunu gözardı ederek, Üniversitelerde türbanı serbest bırakacak hükümleri Anasaya koydu. Bunu muhalefetteki ikinci partiyle işbirliğine girerek başardı. Sonunda ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesinde bunun iptali için dava açmak zorunda kaldı.
İş bununla da bitmedi; gerek BMM si içindeki iktidar partisi üyeleri, gerekse öteki parti üyeleri söylem ile eylemleriyle laikliği ortadan kaldıracak davranışlarda bulunduğundan, iktidar patisinin kapatılması istemiye Anayasa Mahkemesinde dava açıldı. İktidar partisi mahkemeye çıkıp savunmasını yaparak aklanmasını sağlayacak yerde, mahkemenin davayı yürütmesini önleyecek hükümleri Anayasaya koyma yollarını aramaya başladı.
Demek oluyor ki, basiret elden gitmiş olup, yürürlükteki Anayasa “yamalı bohça” ya dönüşmek üzeredir!..
Kısa zaman ile yolda akıllar başta toplanmaz ise, bu gidişin sonu iyi görünmemekte… Tanrı hem hepimize akıllar bağışlasın, hem de sonumuzu hayırlara “tebdil” etsin!!…
Ben 1921 1924 1961 1982 anayasları istemiştim.