Doğruyu konuşmak için iki kişi ister: Doğru söyleyen, doğru dinleyen!
THOREAU
Kötüler birleştiği zaman,iyiler de bir araya gelmelidirler;yoksa, teker teker giderler.
BURKE
Yıllar süren çabalar sonunda meyvasını verdi. Türkiye Avrupa Birliği (AB) ile, bu birliğe girmek için, müzakere masasına oturabildi.
AB nin herhangi bir ülkeyi kuruluşa alması için gerekli koşullar bellidir. Bunlara Kopenhag Kriterleri deniliyor (bkz 15.04.2008 tarihli makalemiz). Siz bir ülke olarak bu kriterlere uyduğunuzu, yapılan müzakerelerde AB nin inanmasını sağlarsanız, topluluğa kesin girişiniz onaylanır.
Ne var ki, Türkiye için bu müzakere süreci biraz değişik gelişiyor gibi görünüyor. Örnekse, Kopenhag Kriterlerlerinde yer almayan Kıbrıs uyuşmazlığı gibi konular da öne sürülerek, bazı müzakere paragraflarının konuşulması askıya alınıyor. Böylece konuşmalarda bir tür duraklama sağlanıyor.
Bunun yanı sıra Fransa, Avusturya, Almanya gibi Avrupa ülkeleri, Türkiye için tam üyeliğin söz konusu olamayacağını, Türkiyenin ancak “imtiyazlı ortak” olarak birliğe katılabileceğini ileri sürüyorlar. Dahası Fransa onayını verebilmek için, sonunda Halk Oyun’a başvuracağını söylüyor.
Oysa, AB son kez topluluğa alınmasını onayladığı Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerin tam olarak Kopenhag kriterlerine uyup uymadıklarını bile gözardı ederek, hızla bu ülkeleri topluluğa katmıştır. Dahası sınır sorunları olan bir ülkeyi birliğe almama gibi bir ilke varken Güney Kıbrıs’ı AB ne, neredeyse sorgusuz bir biçimde hemen almayı öngörmüşlerdir.
Bildiğimiz kadarıyla batılı adam böylesi mantık yanlışlarına düşmez!… O halde olan nedir?…
Her olayda olduğu gibi, AB ne Türkiyenin alınıp alınmaması konusunda da görünürdeki (zahiri) nedenlerin yanında bir de gerçek nedenler vardır. Görünürdeki nedenler müzakereler boyunca AB nin ileri sürdüğü gerekçelerdir.
O zaman, acaba gözden kaçmakta olan gerçek nedenler nelerdir?…
● Artık gizlisi saklısı olmayan, herkesin bildiği ABD nin bir Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) vardır. ABD bu projesine açıklık getirmek için, yeniden çizdiği Ortadoğu haritasını ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde yayınladı. Bu haritada bir çok Orta Doğu ülkesinin sınırları değiştirldiği gibi, Türkiyenin de tüm doğu ile güney-doğusunu içine alan, yaklaşık Anadoludaki topraklarımızın 1/3 ü kadar bir bölümü yeni kurulacak Kürdistan (!) olarak gösterilmektedir.
ABD hangi hakla böyle saçma bir bölünmeyi isteyip onaylar?..
Akıl erdirmek pek de kolay değildir!..
Ama unutmayalım ki ABD Lozan Barış Antlaşmasına imzasını koymamıştır. Demek ki bu antlaşmayı onaylamayıp Sevr Antlaşması için hala ayak diremektedir. Bir anlamda Türkiyenin Kurtuluş Savaşı ile bunun sonunda barış görüşmeleri masasında kazandığı hakları yok saymaktadır, ki bunlar bütün dünya ülkelerince kabul edlip onaylanmıştır. ABD Sevr Antlaşmasını hala geçerli sayıp, buna göre Türkiyenin parçalanmış durumda olduğunu ya da her an parçalanabileceğini düşünüyor gibi görünmektedir(!).
Bunlar elbette birer hezeyandır. Ama olan bitenin de başka türlü açıklanmasına olanak görülmemektedir. Ne yazık ki BOP nin uygulanacağına ilişkin bazı belirtiler, bazı ipuçları da kendilerini göstermeye başlamıştır (bkz. 23.07.2007 ile 10.03.2008 tarihli makalelerimiz).
Türkiye olarak bizim bunları önceden gördüğümüz söylenemez. Ama bir an önce uyanıp gerçeği anlamak durumundayız. Önlem ne ise alınmalıdır.
İşte AB de bu olanları, demek ki Türkiyenin yakın bir gelecekte parçalanacağını göz önüne alarak, böyle bir ülkeyi birliğe alma olanağı olamayacağı için, ama bu gerekçeyi de açık seçik söylemeden, müzakerelerde göze batacak biçimde ayak sürümektedir.
AB nin çekincesinin birinci gerçek nedeni bu olmalıdır.
● Ayrıca bir ülke AB ne girerse onun parçalanma olanağı ortadan kalkacaktır. Gerçi, Belçikanın parçalanmanın eşiğine geldiği savında bulunanlar varsa da bunun gerçekliği çok tartışms götürür.
Büyük olasılıkla Avrupa ülkeleri de, zorunlu kaldıklarından Lozan Barış Antlaşması altına imza koymuşlardır. Yapacakları başka bir şey olmadığından böyle davranmak zorunda kalmışlardır. Yoksa onlar da halen Sevr Antlaşmasının yürürlükte olmasını yeğleyebilirler. Böyle düşünenler için ABD nin bu konudaki davranışı aranıp ta bulunamayan bir nimet gibi nitelendirilebilir. Çünkü ABD nin projesi gerçekleşirse Avrupa için başka bazı istemlerin önü açılabilecektir : Bir kez bölünebilen daha çok parçaya da ayrılabilir!…
Sonuç olarak, “mademki ABD Türkiyeyi parçalamak istiyor, araya girip Türkiyeyi AB ne alarak bu parçalanma sürecini bozmayalım” fikri Avrupa ülkelerinde üstün gelmiş olabilir.
İkinci gerçek neden de budur.
Bu kurguları paranoid bir zihin yapısının birer ürünü gibi görmeyiniz!..
Keşke yanılıyor olsak. Ama biraz düşünürseniz olan bitenlerden, özellikle AB nin Türkiyeye karşı olağanüstü direnip, buna karşın bazı ülkelere Kopenhag Kriterlerini üstün körü uyguladıktan sonra onları birliğe alıvermesi gerçeği ile artık açıkça ortada olan ABD nin BOP projesini de bunların yanına koyunca, zihinlerdeki sislerin dağılacağını görebilirsiniz.
Önlem nedir?… Derseniz.
“Türkiyeyi ne yapıp edip AB ne sokmayı başarmamız gerekir” yanıtını veririz.
Çünkü oynanmakta olan oyunlar ancak böyle bozulabilir. Ufukta başka bir çıkar yol da görülmüyor.
yazınızda ki bir çok şeyin altına imzamı atarım tartışmam bile ama sonunu okuyunca şaşırdım yazınızın.Sizce millet olarak bugüne kadar en iyi yaptığımız ve tek hedef olduğunda başarılı olduğumuz NİZAM-ı ALEM davasına yönelip türk islam alemine yönelmek daha mantıklı sayılmaz mı? Ayrıca mantıklı olmanın yanı sıra daha da gerçekçi olur. Mümkünse bu konuda ki fikrinizi öğrenmek isterim.Saygılar.