el tango es un pensamiento triste*que se baila
“tango, onunla dans edilen hüzünlü bir düşüncedir”
Tango sözcüğünün kesin bir etimolojik kökeni yoktur. Afrika dillerinde kullanılan bir yer adından ya da Latince’deki tangere (dokunmak) fiilinden türemiş olma olasılığı büyüktür. Bununla beraber, tango sözcüğünün kökeni ile ilgili en yaygın düşünce bu sözcüğün Batı Afrika dilinin bir kolu olan olan Nijer-Kongo dilinden kaynaklandığıdır. Nijer-Kongo dilinde tamgu dans etmek anlamındadır. tango sözcüğü aynı zamanda latin amerika’da çok geniş bir zenci topluluğunca kullanılmaya başlandı.
Tango, 1850 – 1880 yılları aasında, büyük Rio de la Plata’ nın başlıca kentlerinde, özellikle de Buenos Aires’ in kenar mahallerinde doğdu.
Tango nedir?…
Tehlikeli yakınlaşmaların, inatçı karşılaşmaların dans, müzik ile şarkı eşliğindeki tarihidir. Öfkeli, kavgacıdır. Ama aynı zamanda bir felsefe, bir strateji, duyguların yayılımcı dolaşımında egzotik ile tutkulu bir meta, dahası bir hastalıktır.
Her kentin müziğinde o yöre insanının kimliğini bulabileceğimiz gibi sokaklarında kendiliğinden doğmuş mırıltıların, seslerin, sevinçler ile hüzünlerin herhangi bir melodide somutlaştığını görebiliriz. Aynı biçimde tango da Buenos Aires ile Buenos Aires’linin müziğidir.
19.yy’ın sonlarına doğru Buenos Aires bir tür “yalnız insanlar”ca istila edilmişti. Bu insanlar genellikle şehrin bakımsız kenar mahallelerinde, pansiyonlarda, genelevlerde, karanlık sokaklarda şarap ile “cana” denilen bir tür şeker kamışı rakısı içiyorlar, şarkı söylüyorlar, dövüşüyorlardı. Bu alt kültürün baş aktörü “compadre” ya da“compadrito” adı verilen kabadayı tipi idi.
Compadrito ile bir fahişe olan partneri pervasız, kışkırtıcı, heyecan verici, garip bir pas de deux dansı yaparlar. Bu dansın müziğinde, habaneradan bir parça, Arjantin’e özgü milongadan bir parça, en son olarak Endülüs ile İtalyan folklorundan bir parça vardır. Bu müziğe ilkel anlamda tango diyebiliriz. Tangonun ilk müzisyenlerinin çoğu nota bilmezdi, kulaktan kulağa ezberleyerek çalıyorlardı.
Tango o günlerde kapalı, küçük çevrelerin ayıplanan, hor görülen müziğidir. Daha çok genelev dünyasında ilgi görmektedir.
Her ne kadar tango’nun kenar mahallelerdeki genel evlerde doğduğu söyleniyorsa da bunun tersini düşünüp, söyleyenler de vardır. Tersini düşünenler genelevlerde tangoyu enstrümantal yönden yorumlayacak müzik topluluklarının bulunmadığını ileri sürerler. Onlara göre tango “compadre” lerin sürekli gittikleri cafe’ lerde doğmuş olmalıdır.
Başlangıçta tango, Boenos Aires’ in toplumsal yönden yüksek düzeyde olan üyelerince kabul görmeyip, dışlandı. Çünkü tangoyu açık saçık, edebe aykırı (müstehcen) bir dans türü olarak gördüler. Gerçekten de doğuşu sıralarında tango’ nun görünümü böyleydi. Bu yüzden başlangıcının genelevler olduğu söyleniyordu.
Dönemin tangocu tipini temsil eden guapo ya da compadre’ler özel giysiler giyen, kıskanç, kavgacı, bıçak taşıyan, sık sık da hapse giren yarı köylü, yarı şehirli kabadayılardır. Meslekleri çoğunlukla arabacılık, at bakıcılığı ile kasaplıktır. Kendi aralarında ‘compadraje’ adlı kurallar geçerlidir. 1912′de Arjantin’de alt sınıfa seçme hakkı verilmesi,bu sınıfın kültürel özelliklerini daha üst sınıfların tanımasına olanak sağladı.Böylece tango halk arasına karıştı. Durum bir süre sonra değişti, “aile”nin gidebildiği açık hava eğlence gazinolarında “daha edepli” tangolar yapılmaya başlandı.Yüksek sosyeteye göre tango,kabul edilemeyecek kadar kaba, müstehcendi.
Böylece, 1911’de bir liman mahallesi olan Boca’nın müzikli kafelerinde artık tango çalınmaya başlamıştı. Ama oralarda dans edilmez, yalnızca üst tabaka insanları bu aşağı mahallelerin müziğini dinlemeye gelirlerdi. Kentin üst kesimlerine sıçrayan tangonun müzisyenleri de artık daha dikkatlidir, yeni formlarla halkın karşısına çıkmaktadır. Yine 20.yy’ın başlarında Belediye ile Polis Bandoları repertuarlarına birkaç tango parçası sıkıştırmıştır.
Ünlü bir tango tarihi yazarı olan Horacio Ferrer tangoyu şu cümlelerle tanımlıyor.
“Tango, dört ayrı fakat birbiriyle ilişkili sanat olan müzik, dans şiirsel şarkı ve yorumdan oluşur. Buenos Aires’de bir asırdan fazla bir zamandır yaklaşık sekiz kuşak boyunca devam edegelen sanatçıların eseri olarak tango, tanınmış evlerin avlularında, kenar mahalle barlarında oluşan karakterini ve orijinalliğini tamamen korumuştur. Bu nedenle de tango bugüne kadar, gizliliğini hoşluğunu ve çekiciliğini koruyabilmiştir. Buenos Aires’de gece hayatı bohemdir, şarabın arkadaşıdır ve tango özgürlüğe bağlılığıyla yaşamını sürdürmüştür. Canlı ve süregelen bir sanat olarak 30 binden fazla sahnede sunulmuş eserler ve 50 bini aşan plak ve bant kayıtlarındaki yorumlarla Buenos Aires’in bir ayini gibidir. Tango’yu çalan, söyleyen ve dans edenler tangonun başka bir hayatı değil, kendi yaşamlarını dile getirdiğini anlatırlar. Tango yaşanır da aslında her sosyolojik olay yeni bir tangodur…”
Fakat birinci Dünya Savaşı’ndan çok kısa bir süre sonra tango Fransa’ya taşındı.Fransız sosyetesi tangoyu bağrına bastı.Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan tango biraz değişime uğramıştı.Tangonun Fransız sürümü özgününe göre daha duygusal, daha melankolik, daha az ihtiraslıdır.Tangonun Paris’teki bu büyük başarısından sonra Arjantin’de halka açık yerlerde tango yapılmaya başlandı.1940′lar tangonun altın çağı olarak söylenir. Fakat 1950′lerde çeşitli nedenlerden ötürü tango tekrar yeraltına dönmeye başladı. Rock’n Roll’un yayılması ile birlikte eşli danslar popülaritesini yitirdi. 1950 ile 1980 yılları arasında Arjantin’de askeri yönetimler halkın ahlaki – moral değerlerini zayıflattığı gerekçesiyle tango’yu yasakladılar. Ama tango o dönemde bütün dünyada sevilen bir dans olmaya, yayılmaya devam etti.
İlk tangolar gitar, flüt, bazan da akordeon’ dan oluşan topluluklarca yorumlanırdı. Bandoneon 1865 yılından sonra Buenos Aires’ e ulaştı. Bu müzk aleti 1835 te Almanya, Karsfeld’ deki bir akordeon yapımcısı olan Heinrich Bahd tarafından meydana getirilmiştir.
Bandoneon dünyasında AA (Double A – Dople A) olarak anılan Arjantin bandoneonu 71 tuşlu, 2 sesli bir enstrümandır. Her tuş körüğün açılma ya da kapanma durumuna göre farklı nota çalar (diatonic). Dünyada, özellikle Arjantinde kabul gören diatonik sistemdir. Sağ elde tiz sesler ile sol elde de bas seslerin bulunduğu bandoneon, açıp – kaparken aynı tuşlardan faklı sesler çıkardığı için aslen 4 farklı klavyeye sahiptir. Bu yüzden dünyanın en zor enstrumanları arasında gösterilmektedir.
Bandoneon aslında dinsel törenlerde kullanılması için yapılmış, kilise orgunun taşınabilir alternatifi olarak düşünülmüştür. Arjantin’e getirildikten sonra adı tango ile anılmaya başladı. Günümüzde bandoneon sesini Klasik müzik, Tango, Jazz, Pop müzik ile Elektronik Tango gibi alternatif müziklerde de duymaktayız.
En ünlü Bandoneon virtüözü olarak kabul edilen kişi Arjantin doğumlu Nuevo Tango (Yeni Tango) bestecisi Astor Piazzolla’ dır.
Günümüzde Türkiye’de [OkOtango] quartet bünyesinde Arjantili ünlü Bandoneonist Gustavo Battistessa Bandoneon’un sihrini ülkemizde bizlere yaşatmaktadır.
Türkiye’nin tango ile tanışması Cumhuriyet’in kabulünden hemen sonraya rastlar. Medeni yaşamda batıya yönelik yenilemelerin arasında dans da gelmektedir. Fakat Arjantin tango uzun yıllar Türk insanı tarafından benimsenmedi. Bunun en önemli nedeni dans stilinin fazla açık saçık bulunmasıydı. Avrupa’da değişime uğramış stili benimsenmeye başlandı, ama yine de erkekler ile kadınlar hiçbir zaman gerektiği gibi yakın dans etmediler. Türkiyeye tango Paris kanalıyla değil, Beyaz Rusların İstanbula göçleriyle, demek ki Rusyadan gelmiştir.
Tango & Türkiye ikilisiyle ilgili asıl inanılmaz olan, Türkiye’nin dünyada tangonun ulusal bir marş gibi söylendiği tek ülke olması. Ulusal marş gibi söylenen şarkı ‘La Cumparsita’, Türkiye’de her düğünün açılış şarkısıdır.
Not – Rusyadaki Bolşevik devriminden sonra İstanbula 200 000 dolayında Rus göçmeni gelmiştir. Bunların bir bölümü de Pera Palas Otelini mesken tutmuştu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tango müziği ile dansı ilk kez bu göçmenlerce Türkiyeye getirilip,tanıtıldı. Böylece Türkiyeye Tangonun ilk girişi, söz gelimi Fransadan değil de Rusyadan olmuştur. Çıkış yeri de Pera Palas Otelidir.
[kısmen Fehmi Akgün'ün "YıllarBoyu Tango" adlı yapıtından alınmıştır]