“Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, sayıları daha çok olduğu halde,
seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
Albert EINSTEIN.
“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.”
İsmet İNÖNÜ
“Kötüler birleştiği zaman,iyiler de bir araya gelmelidirler;yoksa, teker teker giderler.”
BURKE
Yukardaki özdeyişler hemen hemen birbirinin aynı olup, sessiz ya da çekinser kalmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini anlatmak istemektedir. Gerçekten de toplumun bir büyük kesimi olan biteni yalnız göziemekle yetinmekte, işe karışmak günün ünlü deyimiyle “elini taşın altına sokmak” istememektedir.
Oysa yapılacak olan elin taş altına sokulup ezilmesi değil, toplum olarak tepkisini göstermekten oluşan bir eyleme katılmaktır. Bu “suya sabuna dokunmaktan kaçınma” eğilimi toplumun bütününde olduğu gibi onun küçük örneklerini oluşturan çevrelerde de (kooperatifler ile toplu konutlar, apartmanlar gibi) kendini gösteriyor.
Elbette bunun nedenleri vardır.
Böyle davrananlardan bir bölümü var olan siyasal ya da yönetsel güçten (otoriteden ) korkmakta, “aman bana onlardan bir kötülük gelmesin” düşüncesi içinde bulunmaktadır. Bunlar, konuyla karşıt yönde uğraşanlar varsa, işi onlarara bırakarak kendileri bir kenara çekilirler. Çünkü problemi çözecek birileri nasıl olsa vardır. Ancak, yönetsel gücün yanlışlarına karşı çıkanların yanında kendini gösterip, onların elini güçlendirmek gerekmez mi?… Ama eğer yönetsel güç kötü niyetle işleri yürütmeyi düşünüyorsa kötülük zaten kapının önüne gelmiş demektir. Bunu görüp kendi fikirlerini ortaya koymak, bu yolda çaba harcamak gelecek zararları önleyebilir. Suskun kalıp bir kenara çekilmek hemen her zaman ezilmeyle sonlanacaktır.
Bir bölümü de “adam sendeci” lerden oluşur. Bunlar olaylar ne olursa olsun tepkisiz kalmayı yeğlerler. Bu kesim, olan biten karşısında ilgisiz – kayıtsız (indifferent) bir davranış segiler. Bunlar “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” düşüncesiyle gelişen olaylara karışmazlar. Ama yanlış kararlar alınmaktaysa elbette bunlar da zarar görecektir.
Başka bir bölüm birey de var olan yönetsel güçten çıkar sağlamaktadır. Doğal olarak bunlar da seslerini karşıt olma yönünde çıkarmazlar, çıkaramazlar. Ama ne olursa olsun yönetsel güç için övgüler düzenlerler. Bu kesim “her dönemin adamı” niteliğini taşır. Yönetim değişse de yeni gelenin kanatları altına girmeyi amaçlar. Bunu başarır da. Bu çıkarcı bölüm zarar görmeyenler sınıfına girerler dense de, toplumun her kesiminin aynı gemide olduğunu da unutmamak gerekir!..
Daha başka bir bölümü de “tuzu kuru” olanlar oluşturur. Bunlar belli bir düzeyin üzerinde zegin kişiler olup, kazançları çalışmaları sonucu değil de bunun dışında kaynaklara bağlıdır. Bu durumlarının bozulmasını hiç istemezler. Olaylar ne yöne giderse gitsin, hiç ilgilenmek istemezler. Toplumun öteki kesimleriyle aynı geminin içinde olduklarının ya hiç farkında değillerdir ya da bunu görmezden gelirler. Ama gemi batarsa ötekilerle birlikte olağan zararı göreceklerdir.
Hani seçimler için yapılan istatiksel çalışmalarda hep bir “kararsızlar” bölümü vardır ya, işte bu bölümü yukarda anlattığımız dört kümenin içindeki bireyler oluşturur. Sonuçta bunlar oy verme işlemine de katılmayabilirler. Genel seçimlerde sandık başına gitmezler, kooperatif ya da apartman toplantılarına katılmazlar. kendilerini bu toplantılarda bir vekille de temsil ettirmezler. Olan bitenler bunların dışında gelişir. Ama alınan sonuçlardan en çok yakınanlar da bunlar olur.
İşte bu yüzden kötülük yapanlar değil, bunlara karşı çıkmayıp sessiz kalanlar yüzünden dünya tehlikeli bir alan konumunu alır. Bu konuda Albert Einstein de, İsmet İnönü de sonuna kadar haklıdırlar. Ama ne yazık ki insan karakter yapısı sonucu olsa gerek, şu ya da bu nedenle suskun kalanlar çoğunluğu oluşturarak ortamı tehlikeli duruma sokmayı sürdürüp gidiyorlar.
Her ne kadar bir karakter yapısı sonucu oluyor görünse de sonuçta bu da bir akıl problemidir. Çünkü akıl doğru yolu göstermelidir. Burada akıl, karakter-zeka ilişkisindeki uşaklık rolünü bırakıp, öne geçmeli, duruma eğemen olmalıdır.
Böyle olabilir mi?… Derseniz.
Bunu umudetmeli. Bunu beklemeliyiz. Çünkü kurtuluş ancak böyle sağlanabilir!..