“Bir rastlantı insana zekayı vermiştir. O da onu kullanmış ve ahmaklığı icat etmiştir”
Henri de Regnier
Ozan
Söze başlarken “dahi” dediğimiz kişilerin tümüyle konu dışı olduklarını bildirmemiz gerekir.
Normal insanoğlu belli bir zeka gizilgücü (potential) ile dünyaya gelir. Hiç kimse otuz yaşındaki aklıyla doğmaz. Bu zeka gizilgücü yaşam boyunca çeşitli araçlar kullanılarak geliştirilir. Sonunda insan erginlik çağında ulaşabileceği son zeka düzeyine varır. Zekanın bu gelişim yolu üzerinde bazı engellere takılabildiği de bir gerçektir. Bu yüzden herkesin zekası aynı düzeyde değildir. Olamaz da.
Ama bu engellerden bir tanesi, belki de en önemlisi zeka ölçütü olarak kazanılan maddi varlığı temel olarak almaktır. Bunun formülü, “kim çok kazanıyorsa kazandığı ölçüde zeka sahibidir” tümcesiyle özetlenebilir. Oysa, para kazanmanın zeka ile hiç ilgili olmayan, daha çok ahlaksızlık ölçülerine giren bir çok yolu vardır. Bunları hilecilik, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvetçilik, korsanlık, haydutluk gibi… Sıralayabiliriz. Bu davranışların olumlu gelişmiş insan zekasıyla yakından ya da uzaktan hiçbir ilgisi yoktur.
Aslında, dededen miras kalmadıkça ya da piyango türünden bir talih oyunundan kazanılmadıkça, bir insanın yaşam süresi servet edinmeye yetmez. Size birisi “sıfırdan başlayıp, kendi gayretimle bu güne kadar bu serveti yaptım” diyorsa, yukarda saydığımız ahlaksızlıklardan biri ya da bir kaçının kullanılmış olabileceğini hemen aklınıza getirmelisiniz. Böyle bir durum için söylenmiş olmalıdır, “Şecaat arzederken merdikıpti sirkatin söyler = Çingene delikanlı yiğitliklerini sunarken hırsızlıklarını anlatır” tümcesi.
Kazanılan maddi varlığın zeka ölçüsü olarak alınması, zekanın oldukça aşağı bir düzeyde kalmasıyla sonuçlanır. Bu düzey “ilkel zeka” düzeyidir ki, hayvan zekasıyla eşittir. Çünkü hayvanlar da çıkarlarını çok iyi bilirler, bu yolda insanı hayrette bırakabilecek bir çok karmaşık düzenler kurabilirler. Buna en iyi örnek tilkilerin davranışı olduğu için biz buna “tilki zekası” diyoruz.
Tilki zekasına sahip olanlar bayağı, kolay aynı zamanda ilkel olan bir takım kurnazlıkları, çok büyük zeka belirtisi zannederler. Bu da onların zeka konusunda daha yüksek düzeylere ulaşmalarını önler. Çünkü, zavallı durumda olan zekalarının çok yüksek bir düzeyde olduğunu, bir yanlış olarak önceden kabullenmişlerdir.
Ne yazık ki, toplumumuza bu tilki zekası uzun bir süredenberi pompalanarak kabul ettirilmiştir. Bu süre yaklaşık üç kuşağı kapsamaktadır. Burada Aziz Nesin’in toplumumuz zeka düzeyi dolayında söyledikleri akla gelmelidir!.. İrlanda Ulster Üniversitesinin yaptığı bir çalışma sonucu Türk toplumunun IQ ortalaması 90 olarak bulunmuştur. Bu saptamayla 22 batı toplumu içinde 21 inci sıraya yerleşmiş bulunuyoruz. bu arada hiç unutmayalım ki IQ 80, zeka geriliğinin üst sınırını yapar.
Burada çok daha önemli bir konuya değinmek gerekiyor : Toplum üst hedefi olarak IQ 130 – 140 alındığında nasıl çoğunluk bunun altında, örnekse IQ 110 – 120 da kalıyorsa, hedef tilki zekası olunca toplumun çoğunluğu bunun da altında, IQ 70 – 80 de kalabileceğini, hemen akla getirmek gerekir.
Medemki insandaki ilkel zeka (tilki zekası) hayvandaki zekaya eşittir, o halde bu durumda insan ile hayvanlar arasında hiç bir fark yok mudur?…
Vardır!..
Ama ne yazık ki bu ayrım (fark) hayvanlardan yanadır. Çünkü yalnız hayvanlarda olan bazı içgüdüler , insanlarda gelişmemiştir. Yalnız hayvanın sahip olduğu bu içgüdüler var olan zeka ile birleşince, insanın zekası da ilkel düzeydeyse, hayvanları insanların önüne geçirir. Bu durumda hayvanlar, sanki insandan daha akıllıymış gibi görünür.
İçgüdü, belirli hayvan türlerinde doğuştan gelen davranış biçimidir, kalıtımla alınmıştır. Öğrenilmez, deneme yoluyla kazanılmaz. İçgüdüsel davranışlarla öğrenilmiş davranışların gelişmesi birbiriyle ters orantılıdır. Hayvanlar öğrendikçe içgüdüleri azalır. Ancak tümüyle yok olmaz.
Köpeğin aşırı hassas kulakları yaklaşık 90 metre ötedeki gürültüyü duyar (bir insan 25 metreden uzağını duymaz). Güçlü koku alma duyusu sayesinde kayıp insanları bulabilir, kötü şeylerin kokusunu alabilir.
Maymunlar oyun oynamayı sever. Diğer maymunların kürklerindeki pirelerle pislikleri ayıklayarak sevgisini, dostluğunu gösterir. Nesneleri kavramak ile ağaçlara tırmanmak için elleriyle ayaklarını kullanır. Bazı maymunların, fıstık kadar küçük şeyleri tutacak kuyruğu bile vardır.
Yılanların içgüdüleri çok kuvvetlidir. Bazıları yırtıcı hayvanları kandırmak için ölüymüş gibi yapar. Çoğu da yerin titreşimini sezerek avların varlığını hisseder. Bir yemeği yutmaları bir saatten fazla sürebilir. Deri dökerken de neredeyse iki hafta hareketsiz kalırlar.
Canını kurtarmak için düşmanlarına karşı “ölüymüş gibi yapma” içgüdüsü böcekler arasında da çok yaygındır.
Deniz kaplumbağaları (caretta caretta) millerce uzaklıktan her yıl yumurtlamak için, şaşmayan bir biçimde, aynı kumsala gelirler. Yumurtadan çıkan yavrular, hemen hızla kara tarafına değil denize doğru yönelirler.
Okyanuslarda yaşayan birbirinden farklı balık türleri çeşitli uzunluklarda yolculuklar yaparlar. Küçük kaya balıklarından tonlarca ağırlığındaki balinalara ya da dev tuna balıklarına kadar tüm seyahat eden balıkların ayrı bir göç biçimi vardır. Kimi, hareket eden bir besin kaynağına, kimi uygun üreme alanlarına ulaşmak için, kimi de zor çevre koşulları meydana geldiğinde uygun yaşam alanları bulmak için göç ederler.
Bir at günde yalnızca üç saat kadar uyur. İç güdüleri gereği, atların çoğu insanların tedirginliğini sezer.
Çoğu fare uyumludur. Hemen hemen her yerde yaşayabilirler, her şeyi yiyebilirler. Kahverengi fareler sığınaklarını terk etmeden önce, dışarıda tehlike olup olmadığından emin olmak için bir fareyi önden yollarlar.
Ehlileştirilmiş domuzlar, insanlara 9.000 yıldır yardımcı oluyor. İnanılmayacak kadar zeki olan domuzlar, zekalarını çamurda yuvarlananıp, burunlarını pisliğe sokarak gösterir. Nasıl mı? Çamur onu serin tutar, pislikler de onlara önemli vitaminleri sağlar.
Bilindiği gibi kediler çok uzaklardan evlerine dönebilir. Bu olay hayvanların arada kalan alanı hiç tanımadıkları zaman da aynen tekrarlanır. İki Alman bilgini bu gizemi çözmek için kedilerle labirent deneyi yaptılar. Kedileri ışık geçirmeyen bir torbaya koydular.otomobille yaklaşık 300 km lik bir yol alıp bir laboratuvara geldiler. Kedileri birer birer 24 çıkışı olan bir labirentin ortasına bıraktılar. Kedinin her vakit aynı yoldan girip çıktığını gördüler. Kullandığı yolun, kedinin evinin doğrultusunda olan doğru yol olduğunu saptadılar. Bir kedi nasıl oluyor da 300 km’den kapalı kutuda götürüldüğü halde yuvasını tekrar bulabiliyor?.. İnsanlar bile büyük bir binanın çıkış kapısını bulmakta zorlanırken, bir kedi 24 çıkışı olan labirentten kendi evinin doğrultusundaki yoldan çıkabiliyor?.. Buna içgüdü diyeceksek bu içgüdüyü kedinin içine yerleştiren güç nedir?.. Doğuştan gelen bu yetenek doğaldır ki kedinin kendisine mal edilemez. Bu bir Tanrı vergisidir.
Bir kovanda sayıları 10.000 ile 80.000 arasında değişen arı yaşar. Birarada yaşayan arı sayısının fazlalığına karşın, aralarındaki kusursuz iş bölümü ile disiplin yardımıyla, kovandaki işlerde hiçbir aksama olmaz. Kovan içinde hiçbir kargaşa da yaşanmaz. Kovandan kilometrelerce de uzağa gitseler, işçi arılar belli vakitte, karmaşık olan yolu bulup kovanlarına dönebilirler.
Kışın çetin şartlarına, soğuğa karşı koyamayan kimi hayvanlar (özellikle bazı tür kuşlar) sonbahar yaklaştığında kışlamak için sıcak ülkelere göç ederler. Bunların göç yolları çok uzun olsa da, şaşmaz bir biçimde hep aynı doğrultu ile aynı yolları yeğlerler. Kimileri de ne olursa olsun ana yurtlarını terk etmeyerek,kışı geçirmek için kuytu köşelerde uykuya dalarlar. Kış uykusuna yatacak hayvanları içgüdüleri, sonbaharda yedek yağ biriktirmek için iyi beslenmeye iter. Kış uykusu boyunca hayvanların organizmaları daha ağır çalışır, nabız vuruşları, solunumları, vücut ısıları düşer. Sanki ölüme yakın bir hal alırlar.
Bu içgüdüler, var olan akılla birleşince, ilkel akıllı insana göre hayvanları, kaçınılmaz biçimde öne çıkarır. Bu yüzden toplum olarak, varsa hiç bir yararı olmayan ilkel zekadan kurtulup, Tanrı vergisi normal yaratıcı pozitif insan zekasına ulaşmanın, belli olan yollarını aramak en doğru yaklaşımdır. İnsanı insan yapan özelliğin, yüksek düzeyde yaratıcı pozitif zekanın varlığının olduğunun bilincinde olmak gerekir.
Yararlı bigileriniz için çok teşekkür ederim.