MEVLANA’NIN BİR DEYİŞİ ÜZERİNE…


Hazreti Mevlana bir vakitler şöyle demiş :

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.”

Bu sözlerin anlamı, “siz bir konuyu ne kadar derinliğine bilirseniz biliniz, bunu anlattığınızda karşınızdaki ancak anlama yeteneğinin sınırlarına kadar olanını anlayabilir, daha fazlasını değil…” Olarak açıklanabilir.

Öte yandan, bazı kez bir kişi için : “konuyu çok iyi biliyor, ama karşısındakine anlatamıyor” da deriz. Bu deyişimiz Hazreti Mevlana’nın sözleriyle hemen hemen örtüşmektedir. Bu türlü düşünceler, çevresine bilgi aktaranları adeta koruma altına alıyor gibi görünmekte.

Gerçi her yaş, bilgi ile görgü grubunun anlama gücü elbette değişik derecededir. Fakat birilerine öğretmek için bilgi aktarımında bulunuyorsanız, o kişinin öğrenmesi gerekli bilgileri aktarıyorsunuz demektir. Bu da o kişinin konuyu anlama düzeyinin yeterli olması gerektiği anlamına gelir.

Burada bizi çelişkiye götüren Hazreti Mevlananın sözleri oluyor. O herkese herşeyin açık, seçik anlatılamayacağını, çünkü insanların anlama yeteneklerinin birbirinden çok farklı olabileceğini söylemek istemiştir. Ama “konuyu çok iyi bilip anlatamama” bu kapsam içine giremez. Çünkü bu durumda karşınızdakinin bilmesi gerekli konular çevresinde dolanıyor olmaktasınız.

Bize göre “Bir konuyu başkasına anlatıp, aktarabilmek için o konunun en ince ayrıntılarına kadar bilmek gerekir. Öyle ki söz konusu bilgiyi kendi adınız kadar iyi bilmek durumundasınızdır. Dahası konuyu kendiniz öğrendiğiniz sırada hangi püf noktaları kullandığınızı anımsayıp, bunları da öğretim sırasında kullanmanız gerekecektir.” Bu durumda konuyu çok bildiği halde başkasına aktaramamaktan söz bile edilemez. Konuyu anlatamayanlar bunu yüzeysel olarak bilenlerdir. Ne yazık ki, bu durumu ne kendileri, ne de çevresindekiler tam olarak bilemiyorlar.

Ne var ki, konuyu kendi öğrendiği sıradaki püf noktaları bilmek, özöğrenimli (autodidacte) kişilere özgü bir durumdur. Bunlar da dahi dediğmiz kişilerdir. Her bilgiyi herkese aktarabilmek, büyük zeka ile beceri isteyen bir iştir. Görüldüğü gibi, iş dönüp dolaşıp, gene zeka’ ya dayanmaktadır.

Söz gelimi bakınız, dehası konusunda hiç bir kuşku bulunmayan Albert Einstein’in kendisi, çok karmaşık olup herkesin kolayca anlamasına olanak olmayan “Görecelik Kuramını” bir uluslararası fizikçiler toplantısında (halk karşısında değil!..) nasıl anlatıvermiştir, görelim : “Yanan bir sobaya elinizi bir an için koyun, bu size bir saat gibi gelecektir. Güzel bir kızla bir saat birlikte oturun, bu da sizce bir dakika gibi algılanacaktır. İşte size Görecelik (Relativity).”

Bu örneğe göre, herkese en karmaşık konuları bile kolaya indirgeyip anlatabilme olanağı vardır. İş ki anlatmaya giriştiğimiz konuları bütün ayrıntılarıyla bilelim. Bu niteliğin özellikle öğretmenlerde bulunması gerekiyor. Öğretmenler konuyu yalnızca sadeleştirmek değil, eğlenceli hale getirmek durumundadırlar. Bunun için ilgili konu etrafında ayrıntılı bilgi sahibi olmakla kalmayıp, ayrıca eğitim bilimi (pedagoji) de öğrenmek zorundadırlar.

One Response to MEVLANA’NIN BİR DEYİŞİ ÜZERİNE…

  1. musbutik78 diyor ki:

    mevlana ne kadar bilirsen bil söyledilerimiz
    karşındakikinin aldığlıyacağı kadardır evet evet
    aklımız da birçok hikayeler olbilir
    binlerde
    milyonla rca kitap okyabilriz
    beki sayızsız olay yaşamışızdır
    ama anlatacakla rımız
    insanlara onla rın dilinden anlatmak zordur
    aslıda evet malesefki
    onla ra anlıcağıdilde anlatmak esas meselel kimse analşılmaz değilidir yeterki empati kularım am işte mevlan hazretleir söylemiş
    ta yüzyıllar evvel ben nekadar
    başka bir dinden olsam da mevlan hazretleirniseverim çünkü sevgi diyor
    hepimiz kardeşiz

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>