Yayın yaşamına, yan tarafta ön ile arka kapaklarının resimlerini gördüğünüz yeni bir kitap katıldı. Kitabın yazarı Shane Ellison. Kitabın adı “Bir Masalmış Kolesterol”. Yayıncısı HayyKitap. Ama en önemlisi kitabın konusu : Yazar bu güne kadar gelmiş olan tıpta kolesterol doğmasını yıkma doğrultusunda fikirler ileri sürüyor. Biz kendine “can ile gönülden” katılıp, ayrıca yürekliliğinden ötürü de kutluyoruz. Yazar kolesterolü düşürücü ilaçlar üzerinde durmuş.
Ama biz, kan kolesterol düzeyinin de atherosclerosis (damar sertliği) hastalığında hiç bir önemi olamıyacağını, daha 1985 yılında, demek ki tam yirmi iki yıl önce ileri sürüp, o günden bu yana her yerde açıkladık. Ama, söylediklerimiz gerçeklerin açıklanması olmasına karşın, düşüncelerin değiştiğini göremedik. Çünkü tıp yazınında kolesterol konusu bir doğma haline getirilmişti.
Bu konudaki fikirlerimiz nelermiş, bir kez daha gözden geçirelim diye düşündüm. Bunları çok yazıp söyledik ama, bu ortamda, bir değil bir çok kez yinelemenin yararlı olacağı kanısındayız. Bakınız, kolesterol için neler demişiz :
Lipidler kanda proteina bağlı olarak (lipoproteinler) dolaşırlar. Bunların iki çeşidi ayırdedilmiştir. LDL (low density lipoprotein), HDL (high density lipoprotein). Bunlardan birincisi kötü huylu olarak kabul edilir. Çünkü damar çeperine oturarak damar sertliğini yapanın bu olduğu öne sürülmüştür. İkincisi iyi huylu diye adlandırılır. Çünkü, ötekinin aksine lipidleri damar çeperinden uzaklaştırdığı söylenir.
Bu arada tıp yazınında, lipidlerin insan vücudu için ne kadar yaşamsal önem taşıdıkları (özellikle sinir sistemi için. Çünkü beynin kuru ağırlığının % 60 şı yağdan oluşur) da anlatılarak yalnızca yüksek oranda kanda bulunmalarının damar tıkanmaları riski taşıdığı, bu yüzden de koroner hastalığı (kalb kası infarktüsü) ya da felçler (beyin dokusu infarktusu) yapabileceği anlatılır.
Acaba gerçekte olan bu mudur?..
Herşeyden önce hayvanlarda normal yaşamlarında atherosklerosis görülmediğini söyleyelim. Deneysel olarak hayvanlara yüksek düzeyde cholesterol verilmiş olup bu çalışmalar her türlü canlıda yüksek cholesterol oranlarının atherosclerosis’e yol açacağını kanıtlmak için yapılmıştır. Ama sonunda şu aşağıdaki sonuçlar alınmıştır :
HAYVAN TÜRÜ…….. ALINAN SONUÇLAR
————————————-
Fareler……………….. Atherosclerosis’e yüksek düzeyde dirençli
Tavşanlar……………. Atherosclerosis yok. Belki pek yüksek cholesterol düzeyi denenebilir
Köpekler…………….. Atherosclerosis’e dirençli. Diyetteki cholesterol’e yanıt yok
Domuzlar……………. Doğal olarak yüksek cholestero’lü diyetle besleniyorlar. Cholesterol düzeyi düşük. Atherosclerosis yok
İnsandan başka primatlar……… Atherosclerosis çok değişik yerlerde görüldü
Buna bir de ayıları ekleyelim. Bunlar kış uykusuna yattıklarında kan cholesterol düzeyleri normalin üç ya da dört katına çıkar. Ama ayılarda ateroskleroz olmaz. Kış uykusu sırasında hayvan dışardan hiç bir besin maddesi almadığından, kendi yağları ğerekli eneji ya da öteki gereksinimler için harekete geçerek kandaki cholesterol düzeyini alışılmadık biçimde yükseltir. Demek ki kandaki cholesterol düzeyi hem açlıkta, hem de toklukta artmaktadır. Gerçi kanda cholesterol hiç bir zaman sıfır düzeyine inmez,, İnemez. Bu doğa yasalarına aykırı bir durumdur.
O halde, atherosklerosis yalnız insanlara özel bir hastalık türüdür denebilir. Ama düzenli bir biçimde, ayrıcalıksız bütün insanlarda atherosklerosis görülür mü? Bunun yanıtı : “HAYIR!…” dır.
Atherosklerosis’in gerçekleşmesi için damar (arter) iç yüzeyinde bir yaralanma olmalıdır. Bu yaranın üzerine, artık cilalı olmayan bu yüzeye, kanda dolaşmakta olan cholesterol oturur. Kanda dolaşmakta olan cholesterol düzeyi ne olursa olsun, demek ki ister normal ister yüksek, dahası isterse düşük düzeyde cholesterol bulunsun damar yarası üzerine cholesterol oturarak burayı bir yaranın kabugu gibi kapatır. Doğa kendi yöntemiyle yarayı iyileştirmiştir. Bu olurken elbette damar boşluğu bir ölçüde daralır. O bölgede damar duvarı esnekliği de kalmaz. Bu yüzden hastalığa damar sertliği ya da atherosklerosis diyoruz. Cholesterol’ün oluşturduğu bu yara kabuğuna atheroma plağı adı verilir.
Atheroma plakları hep damarların (arterlerin) ikiye ayrıldıkları yerlerde oluşur. Çünkü kan buradan geçerken girdigi damar duvarlarına bir darbe etkisi (trauma) yapar. Bu darbenin sürekli olması yüzünden damar iç yüzü yaralanabilir.
Ama hepimizde mi?…
HAYIR!..
Bazı buna yatkın kişilerde bu olay meydana gelir. Bazı ırklar buna yatkın gibi görünüyor. Demek ki bir soya çekim olayıyla karşı karşıya olabiliriz. Bundan bir gen sorumlu olmalıdır diye düşünülebilir. 2000 li yılların başlarında, demek ki bizim bu söylemlerimizden 16 – 17 yıl sonra, bu tür gen araştırmaları yapıldığını görüyoruz. Bu konuda Tove Andersson ile Roger T. Dean’ın çalışmaları, tünelin ucunda görülen ışık niteliğindedir bizim için. Atherosclerosis’te yapılan gen araştırmaları belki bizi bu gün içinde olduğumuz “yanlış tanı, yanlış sağıtma” sarmalından kurtarabilir. Böylelikle insan organizması için yaşamsal önem taşıyan lipidler ile onların yapı taşları olan yağ asidleriyle uğraşmayıp kendi hallerine bırakma olanağını elde edebiliriz.
Gerçenten de bu günlerde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılmakta olan güncel bir klinik saptamayla ana karnındaki bebekte, öteki kalıtımsal bozukluklar yanında atheroskleroza yatkınlık olup olmadığı anlaşılmaktadır. Demek ki böylece atherosklerosis’in kalıtımsal olduğu kabul edilmektedir. Bizce bu, hele Türkiye için büyük bir aşamadır.
Buna karşın daha önce bizler ne yapmışız? damar yarası üzerine oturan maddeyi alıp inceleyerek bunun cholesterol olduğunu görüp bütün sorumluluğu cholesterole yüklemişiz. Elbette bundan sonra kanda bu maddeyi nasıl düşürebiliriz sorusu gündeme gelmiş. Çünkü “ulema!” kan cholesterol düzeyinin önemi üzerinde, her şeye karşın anlaşmış bulunmaktadır. Bu niye benziyor biliyor musunuz?.. Bir deri yaralanmasından sonra yaranın üzerinde oluşan kabuğu, yaranın açılmasından sorumlu tutmaya benziyor.
Hemen irkilip kendinize “hiç böylesi anlamsız, saçma” bir düşünce olabilir mi?” diye sormayın. Çünkü bu konuda bütün olanlar, eskilerin “abesle iştigal” diye nitelendirdikleri olgudur.
Oysa bize düşen, önce damar iç yüzü neden, nasıl yaralanmaktadır?.. Bu bir iltihab olayımıdır yoksa başka türlü bir olay mı gelişmektedir?.. Konularını araştırıp deneyler yapmaktır..Hastalığa çare arıyorsak bu yönde araştırma ya da çalışma yapmamız düşünülür. Yoksa kendi düşüncemizi zorla doğrulayabilmek için, sonu boşa çıkan hayvanlarda cholesterol yükleme deneyleri yapmak değil.
Kandaki cholesterol düzeyi ikincil, belki de üçüncül bir özelliktir. Hele cholesterol’ün iyi huylu ya da kötü huylu olan bölümlerini araştırıp bulmak, iyice boşa çalışmak sayılır. Bu günkü günde varılmış olan noktada bunları hala düşünüp aklımıza getiremiyorsak, söylenecek bir söz kalmamış demektir. Yalnız bir özellik belirtilebilir. O da günümüzde damar sertliği için uygulanan sağıtım ile korunma yöntemlerinin yanlış yönde olduğudur.
Bütün bunlar iyi de, bu konuda araştırma yapıp sonuçları değerlendirenlerde hiç mi akıl yoktu?…
Bu sorunun yanıtının : “Evet, ne yazık ki öyle!..” olması gerekir. Çünkü neden/sonuç bağlantısı kurulamamış, başka bir deyişle zeka çalışmamıştır.
Yok!.. “Olamaz, öyle değildir” deniyorsa, o zaman böyle bir değerlendirme belli bir amaçla yapılmış demektir. Bu durumda bunu yapana “charlatan”, bir anlamda dolandırıcı demek gerekir.
Fakat sonradan bu fikirlere, bazıları “mal bulmuş magribi” gibi dört elle sarılmıştır. Çünkü işin arka planında çok büyük gelirler sağlayan bir endüstri doğurtulmuş olup, çok büyük çıkarlar söz konusudur. Bundan yararlananlar bu gelir musluklarının kapanmasını benimseyemez. Bu yüzden, kitabın yazarı Shane Ellison’ u yürekliliğinden ötürü kutladık.
Buna benzeyerek tıpta, yüksek tansiyon hastalığı ile kanser konusunda da çelişkiler vardır. Belki ilerde bunlardan da söz açma olanağı bulabiliriz.
—————————————————-
İlgili Makaleler :
Tove Andersson, Stina Boränga, Magnus Larssona, Valtteri Wirtaa, Anders Wennborgb, Joakim Lundeberga, Jacob Odeberga : Novel Candidate Genes for Atherosclerosis Are Identified by Representational Difference Analysis-Based Transcript Profiling of Cholesterol-Loaded Macrophages. Pathobiology, Vol. 69, No. 6, 2001.
B. Paigen, M. N. Nesbitt, D. Mitchell, D. Albee, and R. C. LeBoeuf : Ath-2, a Second Gene Determining Atherosclerosis Susceptibility and High Density Lipoprotein Levels in Mice. Genetics. 1989 May; 122(1): 163–168.
Xiaosong Wang,1 Naoki Ishimori,2 Ron Korstanje,3 Jarod Rollins,1 and Beverly Paigen1 : Identifying Novel Genes for Atherosclerosis through Mouse-Human Comparative Genetics. Am J Hum Genet. 2005 July; 77(1): 1–16.