Geçtiğimiz günlerde, daha önce sözünü ettiğim, “thiagora.com”. sitesinde Sir Arthur Conan Doyle’ ün ünlü Sherlock Holmes dedektif tipi üzerine yazılmış bir kitap eleştiri – sunumu’ na rastladım. Bu yazının bir yerinde Holmes’ in olayları çözme işinde, bazı web sitelerinde, tümdengelim yöntemini kullandığının anlatıldığı söyleniyor. Ama yazar işin doğrusunu ele alarak, dedektifin karanlık olayları açıklamada, tümdengelimi değil çözümleme (analiz) ile bireşim (sentez) yolunu kullandığını söylüyor.
Burada “işin doğrusunu ele alarak” deyimini kullandık. Çünkü, bir düşünürsek dedektifin yaptığı nedir?.. Felsefi yolla bir bilimsel araştırma mıdır?.. Yoksa zeka bileşenlerini, demek ki zekasını kullanarak karanlık bir olayı aydınlatma mıdır?.. Hemen anlaşılacağı gibi, dedektif işini yürütürken zekasına başvurur. Yaptığı bilimsel bir araştırma değildir.
Bilindiği gibi “Usavurma = Reasoning” terimi karşımıza iki ayrı yerde çıkıyor : Bunlardan biri felsefe öğelerinden biri olarak, ötekisi insan zekasının bileşenlerinden biri olarak karşılaşıyoruz bu terimle.
Burada yayınladığımız 11.07.2007 tarihli makalemizde de açıkladığımız gibi, felsefedeki usavurmanın alt bölümleri tümdengelim (deduction) ile tümevarım (induction); zekanın bileşenlerinden biri olan usavurmanın alt yapıları da çözümleme (analiz) ile bireşim (sentez) adlarıyla anılırlar. Bu alt terimlerin, ana başlık, usavurma olarak aynı olduğu halde, neden ayrı ayrı adlar aldıkları da adı geçen makalede etrafıyla anlatılmıştı.
Bize kalırsa, dedektifin yaptığı iş düşünüldüğünde, olsa olsa bir usavurma işlemi gerçekleştirdiği akla gelivermiş. Ama burada, asıl insan zekasının işl yürüttüğü hiç düşünülmeden, felsefedeki usavurmanın alt dalı tümdengelim terimi kullanılmıştır.
İşte baştanberi bizim yakındığımız konu da budur!.. İnsan zekası üzerinde hiç durup akıl yormuyoruz. İnsan zekasının ne olduğunu araştırmıyoruz. Bileşenlerinin neler olduğunu gözardı ediyoruz. Neredeyse onu yok sayıyoruz. Sonunda da “tilki zekası” olarak tanımını yaptığımız, hayvanlarda bile olan “ilkel zeka” ile yetinme zorunda kalıyoruz.
Dahası bu “ilkel zeka” yı ululandırarak, toplum içinde yaygınlaşmasına neden oluyoruz… Ama hiç unutmamak gerekir ki, nasıl ana amaç ileri zeka (IQ 125 in üzeri) olduğunda, çoğunluk orta ya da daha altı zeka düzeyinde (IQ 80 – 110) kalıyorsa, “tilki zekası” yeğlendiğinde, toplumun büyük bölümü bunun da altında kalacaktır. Yazar Aziz Nesinin de bütün anlatmak istediği buydu.
Gerçekten de Kuzey İrlanda’daki Ulster Üniversitesinin yaptığı araştırmalarda Türklerin zeka (IQ) ortalaması 90 olarak bulunmuştur. Türkler bu oranla Avrupadaki zeka ortalaması sıralandırılmasında 23 ülke arasında 22 inci sırada yer alarak sondan ikinci oldu. (Posta Gazetesi 27 Mart 2006).
Biz, zeka konusunda, kendimizi ne zannedersek edelim, batılılar bu gibi araştırmaları yapıyorlar. Sonuçlarına bakarak ta, yönlendirilebilme bakımından ne kıvamda olduğumuza karar veriyorlar. Dayatma ile saldırılarını da buna göre yapıyorlar. Sonuç alabiliyorlar mı?… Bu sorunun yanıtını okuyucuya bırakıyorum!..
Artık kendimize gelip gerçek insan aklının gerektirdiği yolda yürümemizin tam zamanıdır. Zira bizim “tilki zekası” ile iş görmemiz, ulusal bütünlüğümüz, ulusal zenginliğimiz ile bağımsızlığımıza göz diken yayılımcılarla onların yandaşlarından başkasının işine yaramamaktadır. Tanrı hepimize akıllar bağışlasın!…