Amerika, Güney Pasifik’teki Tinian Adası’ndan Albay Paul Tibbets yönetimindeki Enola Gay isimli B-29 uçağı, 6 Ağustos 1945 sabahı “Little Boy – Küçük Çocuk” isimli çok gizli bir yükle havalandırdı. Bu gizli yük atom bombası olup, ilk kez kullanılacaktı.
10 000 metre yükseklikten saat 8.13’te atılan bomba saat 8.15’te Japonya’nın güzel şehri Hiroşima’nın 580 metre üzerinde patladı. İlk anda 70 000 insan buharlaştı. Yüksek sıcaklıktan ötürü asfalta yapışan insanlar insanın içini ürpertmekteydi. Bir hafta boyunca şehre asit yağdı. İki ay içerisinde radyasyon nedeniyle 70 000 insan daha yaşamını kaybetti. 60 000 kişi de beş yıllık süre içerisinde ölünce Hiroşima’nın bilançosu ilk beş yılda 200 000 insanın ölümü, onbinlerce insanın da sakat kalması oldu.
Üç gün sonra (9 Ağustos 1945’te) sıra “Fat Man – Şişman Adam” isimli plütonyum bombasına gelmişti. Bu bomba için hedef Japonya’nın Fukuoka şehri idi. Fakat hava kapalı olduğu için hedef Nagazaki’ye çevrildi. Saatler 11.02’yi gösterirken 21 ton patlayıcının gücüne sahip bomba Nagazaki’yi cehenneme çevirdi. 75 000 kişi anında kavruldu. Bir o kadar kişi de beş yıllık süre içerisinde can verdi.
Radyasyon nedeniyle toprak ile suların zehirlenmesini, daha uzun vadedeki zararları hesap etmesek bile ilk beş yılda Hiroşima ile Nagazaki’de 350 000’i aşkın sivilin ölmüş olması korkutucuydu.
Amerika bombalamaya devam edeceğini açıklayınca, 15 Ağutos’ta Japonya teslim oldu.
Atom bombasını gerçekleştirebilmek için İkinci Dünya Savaşı sırasında, Manhattan Projesi adıyla, ilk çalışmalar başladı. 1942 yılında ABD’nin New Mexico eyaletindeki Los Alamos bölgesinde gizlice bir grup ünlü bilimadamı toplandı. Robert J. Oppenheimer öncülüğünde 3 yıl çalıştıktan sonra ilk bombayı yapmaya başardılar. Aynı esnada Tennessee eyaletinin Oak Ridge kasabasında gizli bir üs daha kuruldu. Burada da patlayacak zengin malzemenin üretimi çalışmaları başladı.
İlk atom bombasının denemesi 16 Temmuz 1945 günü Meksika sınırına yakın Alamogordo çölünde gerçekleştirildi. “Trinity” kod adlı bu denemede patlamanın şiddeti inanılmazdı. Hesaplanan patlama 16 bin ton dinamitin patlamasına eşdeğer olup, o güne kadarki bombalardan çok daha yeğindi. Bu başarının üzerine atom bombasının Japonya’nın iki önemli şehrinde kullanılması kararlaştırıldı.
Bundan çok daha önce, Nazi Almanyasında Adolf Hitler atom silahını gerçekleştirip, savaşı kısa yoldan bitirmek için iki önemli projeyi yaşama geçirmek istiyordu. Bunlardan birincisi Von Braun önderliğinde, Peenemünde üssünde yapılan füze çalışmalarıyla, bunu izleyen aşamada uzayda bir platform kurmak (şimdiki uzay istasyonunun benzeri bir yapı). İkincisi de, Berlin Keiser Wilhelm Enstitüsünün üç elemanı olan radyokimyacı Otto Hahn, nükleer fizikçi Lise Meitner ile Fritz Strassmann’ın çalışmaları sonucu atom silahını gerçekleştirmek. Bu olaylar 1934 – 1935 yıllarında gelişiyordu. Bu projeler olanak bulunup yaşama geçirilebilseydi, anında bütün dünya Almanya karşısında dize gelirdi. Atom çalışmaları için Deuteryumlu suya (ağır suya, D2O) gereksinim vardı. Bu normal sudan pek çok sayıda yapılan elektroliz sonunda elde edilebiliyordu. Bunun için de ucuz elektrik enerjisine gereksinim vardı. O sıralarda dünyada tek yerde ağır su üretimi yapılabiliyordu : Norveç’ in kuzeyinde Rjukan bölgesinde bulunan bir fabrikada. Almanlar buradan bir süre ağır su aldılar. Fakat, bir süre sonra Almanyanın gerçek amacını sezen Norveç ağır su vermeyi durdurdu. İşte bu yüzden, 1939 sonrasında Adolf Hitler pek çok nutkunda “Norweigen!.. Norweigen!..” diye kendini yırtmaktaydı. Sonunda Norveçi işgal etti. Aslında Norveç’in az önce sözünü ettiğimiz ucuz elektriğinden başka bir stratejik önemi yoktu.
Sonunda, Hitler’ in bu her iki projesi gerçekleşemeden, herkesin bildiği İkinci Dünya Savaşı süreci doğrultusunda, müttefikler Avrupayı ele geçirerek, buradaki savaşa son verdiler.
Hitler 2 Mayıs 1945′te canına kıymış, Almanya da 7 Mayıs’ta teslim olmuştu. Gelgelelim, atom bombası yapma çalışmaları hiç hız kesmeden sürüyordu. Bazı bilim adamları huysuzlanmaya başlamıştı, çünkü zamana karşı atom bombası yapma yarışının nedeni, Almanya’nın bu kıyamet silahına daha önce sahip olma olasılığıydı. Ama şimdi Almanya teslim olduğuna göre böyle bir tehlike kalmamış değil miydi?.. Aslına bakarsanız, Almanya tehlikesinin kalmadığını Amerikalılar çok daha önce öğrenmişti.
1944 Kasım sonuna doğru çok önemli bir şey oldu: Strasbourg Müttefiklerin eline geçti. Albay Pash, Alsos ekibinden öncü bir grupla şehirde Alman nükleer fizikçileri aramaya başladı. Asıl aradıkları Alman atom bombası çalışmalarının kilit ismi Profesör Carl Friedrich von Weizsacker’di. Pash’in ilk izlenimi, bütün nükleer fizikçilerin şehri terk ettiği yönündeydi. Ama sonra bir haber geldi, Strabourg Hastanesi’nin bir kanadında bir nükleer fizik laboratuvarı bulunmuştu. İlk bakışta doktor zannedilen kişiler de aslında fizikçiydi. . Sonra, von Weizsacker’in ofisinde hazine değerinde belgeler buldular. Bu belgeler, Almanya’nın muhtelif yerlerindeki birçok enstitüde bu konuda çalışma yürüten bilim adamlarının vardıkları sonuçları, onlarla yapılan yazışmaları da içeriyordu. Böylece ortaya çıkmıştı ki, Almanya’nın aniden ortaya bir atom bombası çıkarmasına olanak yoktu.
Daha sonra, Japonya’ ya atom bombasının atılmasını gerektirecek hiçbir haklı kanıt yoktu ortada. Süregiden savaşla bağlantılı olarak. Bombanın kullanılmasını savunanlar, böylece Japonya’yı işgal zorunluğundan kaçınılabileceğini, 500 bin Amerikalının yaşamının kurtulacağını söylüyordu. Bunların hiçbiri doğru değildi. Evet, 1 Kasım’da başlaması öngörülen bir işgal planı vardı ama buna gerek kalmayacağı açıktı; çünkü Japonya teslim olmak üzereydi, tükenmiş, fiilen yenilmişti. Kaldı ki, bir işgal olsa bile en fazla 30-35 bin Amerikan askeri hayatını kaybedecekti; bunu Amerikan ordusunun araştırma birimlerinin raporları da ortaya koyuyordu. Üstelik, işgale bile gerek yoktu. Japonya son derece etkili bir abluka altındaydı, günlük hayatını devam ettirmekte zorlanıyordu. Ayrıca, Amerikan ordu haberalma birimleri bile (özellikle Japonya’da etkinlikte olanlar) açık seçik vurguluyordu ki, Japonya teslim olmak üzeredir, yeter ki bu şerefli bir teslimiyet olsun, demek ki İmparatora dokunulmasın. Bunların hiçbiri kabul görmedi, Potsdam Konferansı’ndan da kayıtsız koşulsuz teslimiyet bildirisi çıktı. Atom bombaları atıldıktan sonra Japonya teslim oldu, imparatora dokunulmadı. Öyleyse neden atıldı atom bombası?…
Bize sorarsanız… Bu, thanatos (yoketme) içgüdüsünün görkemli, kaçınılmaz bir belirtisidir.
ABD de bombayı yapanlar ile yöneticiler arasında bir çok gel-git’ ler yaşandıktan sonra, “bombanın Japonya üzerinde uygulanması halinde ancak gerçek değerinin belli olacağı” kanısı üstün gelmiş, bu korkunç insanlık suçu, bu cinayet işlenmiştir. İnsanların akılları başlarında olmadıkça da her an yeniden işlenebileceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Çünkü thanatos içgüdüsü insanlığın en korkunç, en zayıf, en acınacak yanlarından biridir.
—————————————————–
Hiroşima için Nazım’ ın yazdığı şiirlerden biri :
KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem,
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
1956
NAZIM HİKMET RAN
bu gerçekten tüyleri ürperten bi cinayet amerika cinayetleri yapmaya devam ediyo edicek zaten amerika niçin var ki!!!