Bu günlerde yeni gündeme gelen bir web sitesinde ilginç yazılara rastlıyorum. Bu sitenin adresi “thiagora.com”.
İsmini vermeyen yazar, genellikle kitap eleştirileri yapıyor. Siteye girip okumanızı salık veririm. Bu sitede bulunan yazılar içinde, aşağıya yaptığım alıntıyı içeren makale özellikle dikkatimi çekti. Çünkü dile getirdiği söylemler, nice zamandır aklımı kurcalayan başlıca konular arasındaydı.
Alıntı şöyle :
[Bu noktada Savaş Ay’ın bir gazete için magazinin ünlü isimleriyle yaptığı ropörtajları biraraya getirdiği “Anlat Savaş Abi’ne” kitabını tartışmak gerekir. Gerek Savaş Ay’ın herhangi bir yorum katmadan yayınladığı bu söyleşiler, gerekse şu anda yayınlanan sözkonusu yarışma programı, magazinsel olsun olmasın, halkımızın ne kadar bilgisiz olduğunu gözler önüne seriyor. Bu, seçimlerimizle de ilgili elbette. Kimin kiminle ne yaptığını anlatan magazin programlarından başka bir şey seyretmeyen, gazete, kitap okumayan, güncel olayların yanı sıra ülkesinin tarihiyle ilgili herhangi bir bilgisi olmayan bir nesil yetişiyor. Acı mı? Evet. Ama şunu da unutmayalım, bu ülkemize has bir sorun değil. Amerika’da da yeni nesil dünyaya hükmetmekte olan ülkelerinin haritada yerini gösteremiyor. Peki, bu içimizi rahatlatıyor mu? Tabii ki hayır. Çünkü, her koyun kendi bacağından asılıyor maalesef…
Eğitimi eleştirmek mümkün tabii, ama okuldan sonra kitaplarla, araştırmayla desteklenmeyen herhangi bir sistemi de suçlamak nereye kadar doğru? Yapılandırılacak yeni bir eğitim sistemi belki ezberciliği de yokedip, araştırmaya yönelik olabilir. Ancak biz kendimizi geliştirmek istemediğimiz sürece, dünyanın en iyi eğitim-öğretim sistemine sahip olsak da başarılı olabileceğimizi sanmıyorum.]
En yeni olarak, 22.10.2000 tarihinde yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre 73.5 milyon olan nüfusumuzun :
5 – 9 yaş arasındakiler 8 milyon 820 bin;
10 – 19 yaş arasındakiler 17 milyon 48 bin 43;
20 – 24 yaş arasındakiler 6 milyon 771 bin 610
0 – 19 yaş arası 25 milyon 868 bin 43; olarak bulunmuştur.
Bu verilere göre 10 – 24 yaş arasındaki gençlerimizin sayısının 23 milyon 819 bin 653 olduğu anlaşılmaktadır. Bu sayı genel nüfusun % 32.4 ü demektir.
İşte, üzerinde durulup bilgi eksikliğinden yakınılan yaklaşık 24 milyonluk bir kitledir. Yazar, eğitim sisteminin sorumlu tutulabileceğini, ama okul sonrası gençlerin kendilerini yetiştirme noksanının daha önde olduğunu savunuyor.
Bunları daha önce de çok yazıp söyledik. Lakin herşeyden önce şunu iyice bilmemiz gerekir : Okul sonrası kendini, sıfırdan alıp yetiştirebilecek gücü olanlar IQ leri 140 ın üzerinde olan dahi (genius) sınıfına giren kişilerdir. Çünkü bunların özöğrenimli (autodidacte) olma özellikleri vardır. Bunların dışında ortalama zekada olan gençlerin yetişmesi için iyi bir eğitime, kaçınılmaz biçimde gereksinimleri vardır. Bu gereksinim sağlanmadan gençlerin belli bir düzeye kendi çabalalarıyla gelmeleri olasılığı yoktur. Vardır!.. Diyorsanız : O zaman eğitim sistemlerine de neden gerek olduğunu?.. Sorup, irdelemek gerekir.
Yaklaşık bin normal doğumda bir dahi dünyaya gelme olasılığı olduğuna göre; Türkiyemizde en çok 73 bin kadar dahi, ancak bulunabilir. Bu da, genel nüfusa oranla çok küçük bir sayıdır. Hoş, bizim dahi düzeyindeki gençlerimizin üzerine eğilip, onların gereksinimi olan özel eğitimi de vermeye ya aklımız, ya bilgimiz ya da gücümüz yetmiyor!… Bu da ayrı bir eksikliktir.
Ama, eğitim verdiğimizi söylediğimiz gençlerimiz için de, yürürlükteki eğitim sistemiyle, hiç bir şey yapamadığımız ortadadır. Bu gençlerimize orta eğitimde ezbercilikten öteye hiç bir şey öğretilmiyor. Bunu görmezden gelip, yolumuza devam ediyoruz. Sonuçta kuşaklar kaybolup gidiyor.
Dünya Bankasının hazırladığı bir rapora göre Türkiyede lise eğitimi çökmüş durumda. Tüm sistemin odaklı olduğu ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı) için dersanelere, özel öğretmenlere yılda bir katrilyon harcanıyor. Bu da zengin ile yoksul arasındaki fırsat eşitliğini yok ediyor. ÖSS öğrencinin bilgisini değil sadece sınav yeteneğini test ediyor. Bu da bir anlamda, EĞİTİM YOK, ÖSS VAR demektir.
Bundan daha da kötüsü var : Bir süredir hazırlanan raporlar doğrultusunda, bazı kentlerimizdeki lise düzeyine gelebilmiş öğrencilerin bir bölümünün dört işlemi başaramadığı, bir bölümünün de okuma-yazmayı sökemediğini öğreniyoruz. Lise düzeyine gelinceye kadar bu öğrenciler girdikleri sınavlarda nasıl başarılı olmuşlardır?.. Neden bu çağa gelinceye kadar matematiğin en ilkel konularıyla okuma-yazmayı öğrenememişlerdir?.. Rezillik ile nitelendirebileceğimiz bu durumun hesabını kimlere soracağız?.. İçler acısı bir durum ki ne zaman, nasıl düzelebileceğinin yanıtını kimse veremez.
Bu konuda Dünya Bankası Türkiyedeki eğitim devrimi (reformu) için bir çalışma başlatmış bulunuyor. Bu çalışma Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu ile birlikte yürütülmektedir. (Konunun ayrıntıları için bkz. Posta Gazetesi 28 Mart 2006)
Şimdilik çocuklarımıza okullarında neler verebildiğimize bir göz atalım :
Türk dili ile edebiyatını — edebiyat tarihi olarak;
Tarihi — kronoloji cetveli (zaman dizini) gibi;
Coğrafya + biyoloji + fizik + kimyayı — ezberlenecek metinler halinde;
Matematiği — asıl anlamını vermeden çalakalem, ezber olarak;
Çocuklarımıza verip öğretiyoruz.
Müzik ile resim derslerinin ise yasak savma olarak algılanmasını sağlıyoruz.
En sonunda onlara ünlü ÖSS yi uyguluyoruz, Çoktan seçmeli, zamana karşı yürütülen bu sınavda, birtakım sorulara yanıtlar verilmesini bekliyoruz. Üstelik bu sınav bir bilgi düzeyi ölçme sınavı da değildir. Niteliği gereği bir eleme sınavıdır. Bilgi düzeyini ölçme sınavı olsaydı, söz gelimi, 65 puan üzerinde bir puan alan her öğrencinin başarılı olarak onaylanması gerekirdi. Oysa, eğer 99 puan alan öğrenci sayısı, açık olan yerleri doldurmaya yetiyorsa, 98 ya da buna yakın puan alan tüm öğrenciler bu sınava göre başarısız olarak görülüyor. Üstelik bu sınava, biraz önce söylediğimiz gibi, eğitim sisteminin tamamı tüm varlığıyla odaklanmış durumda!…
Sonuçta genel kültür düzeyi (sıfır) ya da buna çok yakın kuşaklar yetişiyor. Bunların yaşları ilerleyecek. Ama durumları aynı kalacak. Kendilerinden sonra gelen kuşakları, eğitim sisteminin çarpıklığının da yardımıyla, tıpkı kendileri gibi yetiştirecekler!..
Bunun en sonunda varacağı yer, seçilmiş lktidarı ile muhalefeti, bürokratı, esnafı ile bütün toplumsal katlar da içinde olarak, tümü alıklardan oluşmuş bir toplumdur. Alıklaşırlar!.. Çünkü zekayı geliştirecek araçları kullanmamak yönü ile yolunda inatla direnmektedirler. Böyle bir toplum çöker gider. Aklıbaşında olan başka toplumların yönetimi altına girer.
Bu yüzden eğitim sistemimizde bir devrime gereksinim vardır diyoruz. Eldeki sistemin bizi götürdüğü yer, yukarda anlatılanlardan, bellidir. Geç kalmadan, “zararın neresinden dönülse kardır” sözü uyarınca, birşeyler yapmanın tam zamanıdır.
Aslında, yukardaki alıntının yazarı da eğitimin önemini tümüyle yadsımıyor. Kendini yetiştirmenin önemini, öne çıkarıp vurgulamak istiyor. Elbette, genel kültürün oluşmasında bu da önemli bir özelliktir : Ama doğal olarak yapılabilindiğinde…