PSİKİATRİDE KURAMLAR…(3 üncü kitaptan)

Psikiatri alanının büyük isimleri bir süre Freud ile aynı yolda yürüdüler. Bunlardan Carl Gustav Jung 1905 ile 1914 arası bu birlikteliği sürdürmüş, dahası o’nun öğrencisi olmuştur. Ancak birinci dünya savaşının başlamasından kısa bir süre önce yolları ayrılmıştır. Bundan sonra Jung psikiatriye başka açıdan bakmaya başlayıp kendi kuramını geliştirdi.

Alfred Adler 1920 ile 1930 larda, Viyana’da Freud’la çalışmakla beraber, ikisi arasında bir ortaklık söz konusu olmamıştır. Adler’in de görüşleri farklıydı.

Jung’ un Freud’ den fikir yönünden ayrılmasına neden, öncü nitelikte bazı psikolojik görüşlere ulaşması olmuştur. Bu yeni görüşler şunlardı :

● Archetepe
● Collective Unconcious
● The Complex
● Synchronicity

Bu görüşlerin doğrultusunda Jung, neurosis’ in nedenini kişinin bilinci ile daha büyük olan archetypal dünya arasındaki harmoni (uyum) bozukluğuna bağlamaktaydı (Freud’un cinsel istemlerin bastırılması kuramının eşdeğeri).

Alfred Adler Bireysel Psikoloji’nin kurucusu olup, Freud’ un kuramları ile karşı görüşe ulaşmıştır. Bu fikir ayrılığı 1911 deki Weimar Psikanaliz Kongresinde su yüzüne çıktı. Adler, Freud’ un inandığı seks içgüdüsünün baskınlığı ile ego dürtüsünün libidodan gelip gelmediği konusuna karşı olduğunu söylüyordu. Ayrıca Freud’ un bilinçaltına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti.

Adler 1912 yılında yazdığı Uber den Nervösen Character (Nöroz Karakteri Üzerine) adlı kitabında kendi kilit düşüncelerini anlatmıştır. Burada insan kişiliğlnin amaçbilimsel (teleological) açıklanabileceği konusunu tartışmıştır. Buna göre öz amaç istemlerine, toplumsal ile etnik gereksinimler karşı koyar (freud’un, cinsel istemlerin ben ile üst-ben tarafından bastırılması kuramının eşdeğeri). Düzeltici etkenler umursanmaz, kişi aşırı yerine koyma (telafi) yoluna giderse aşağılık kompleksi oluşabilir. Kişi omnipotent (benmerkezci), güç düşkünü, saldırgan ya da daha kötüsü olabilir.

Gerçi ondokuzuncu yüzyıl ampirikleri, Freud’ ün zihin yapısı konusundaki kuramına ışık tutup kaynaklık edecek düşünceleri dile getirmiştir. Ama bunlardan günümüz modern psikiatristlerine kadar incelemeye alınırsa, bu konuda daha başka değişik kuramlar ile tanımlara ulaşma olanağı vardır.

Düşlerin oluşumu konusunu, 1999 – 2002 yılları arasında Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinden Dr. Subimal Datta da ele almıştır. Bu yazara göre “düşler, gündüz öğrendiklerimiz kısa süreli belleğe yerleştirildikten sonra, gece REM uykusu sırasında bir kitaplık kataloğu düzeninde uzun süreli ana belleğe alınmaktadır. İşte bu aktarım-yerleşim sırasında düşler oluşur”. Bu söylemiyle Dr Datta da Freud’den ayrılmış oluyor.

Biz burada ayrıntılara giremiyoruz, ama derinlemesine yapılacak bir incelemede görülecek olan, uğraş alanı psikiatri olup yeni kuramlar üretenlerin hepsinin bilinç, bilinçaltı, ben (ego), üstben (süperego), dahası İd yapıları üzerinde, dolaylı da olsa birleşmeleridir. Ancak bazan bakış açıları, bazan verdikleri adlar, bazan da tanımları farklıdır.

Ne var ki, kuramlarda var olan ayrılıklar, bize biraz değişik heveslermiş ya da değişik çözüm yollarını aramakmış gibi geliyor. Aslında, problemin çözülmüş hali ortada bütün açıklığıyla durmaktadır. İşe bilimsel yönden ilk el atan (S. Freud) bu çözümü gözler önüne sermiştir.

Çünkü önemli olan, görüşleri ne olursa olsun, bu hekimlerden her birinin karşılarına gelip aynı dertten yakınan hastaların tanıları konulduktan sonra sağlıklarına kavuşturulup kavuşturulmadıklarıdır.

Hepsi de bu sağıtma işinde (söz gelimi, bir anksiete nörozu olgusunda) başarı gösterdiklerine göre, fikir ayrılıklarına karşın, varış noktalarının aynı olması gerekmez mi? Böyle olmasa, sağıtma işinde bir bölümü başarılı bir bölümü başarısız olacaktı. İşte o zaman gerçekten de kuramların bazılalarının doğru, ötekilerinin ise yanlış olduğundan söz edilebilir.

Demek oluyor ki konuya hangi yoldan yaklaşırsanız yaklaşın, hep aynı noktaya varıyorsunuz. Matematik problemlerinin değişik bir kaç yoldan çözülebilmesine benziyor bu. Yollar baska da olsa gerçek hiç değişmeden olduğu yerde durmaktadır. Akıllı olmak, bu gerçeği görmeği gerektirir.

Aslında “ gerçek doğru bir tanedir. Bunu değiştirme olanağı da yoktur “ ilkesi burada da geçerli olmalıdır. Öyledir de…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>