İyi yönetici olmanın sırrı dört yanlıştan kaçınmak, beş doğruyu uygulamaktan geçer. Dört yanlış şunlardır: nasihat etmeden infaz etmek (gaddarlık); öğretmeden başarıyı ölçmek (kabalık), yönetimde gevşek olup sınırlar koymak (art niyet), özlük haklarının dağıtımında cimri davranmak (bürokrat olmak).
Beş doğru ise şunlardır: müsrif olmadan eliaçık olmak; gocunmadan çalışmak; haris olmadan istek duymak; mağrur olmadan rahat davranmak; ürkütücü olmadan saygın olmak.
KONFÜÇYUS
İnsanlar hep kendilerine yol gösteren, işleri planlayıp düzenleyen, bazı sorumlulukları yüklenebilen bir kişinin yolundan gitmeyi yeğlemişlerdir. Bu nitelikleri taşıyabilen kişiye LİDER (=önder, şef) diyoruz. Bu yalnızca insan toplulukları değil, hayvanlar için de geçerli doğal bir kuraldır. Sürü halinde yaşayan hayvan topluluklarının bir lideri, her zaman vardır.
Genelde, Liderlik ile yöneticiliğin ayrı ayrı konumlar olduğu söylenir. Doğrudur, aralarında açık ayrım vardır. İklsl arasındaki başkalığı belirtmek istersek şöyle diyebiliriz : “Her lider yönetici olabilir, fakat yalnızca yöneticilik nitelikleri olan birisi lider olamaz.” Bununla birlikte, ikisi için de aynı olan, olmazsa olmaz nitelikler, başka bir deyişle ortak paydalar da vardır.
Bazı beceriler için “bunun okulu yoktur, Tanrı vergisi olarak başarı sağlanır” deriz. Bu söz liderlik için geçerli değildir. Askeri okulların hapsinde Liderlik Dersleri okutulur. Bunun dışında, askerlikte belli uygulamaları anlatan “Talimname” lerde bir liderlik bölümü bulunur. Çünkü askerlikte liderlik konusu çok önemlidir. Bunun gibi, Üniversitelerde de liderlik öğrenimi yapılmaktadır (örnek : Bahçeşehir Üniversitesi).
Sivil yönetimlerde de lider olma niteliği her zaman aranmış, ama üzerinde fazla durulmamıştır. Çünkü aranan daha çok yöneticiliktir. Yaptığı işte belli bir düzeye kadar ilerlemiş kişiler, liderlik niteliği olup olmadığına bakılmadan, en üst yönetici katına getirilebilmektedir. Bu, kurumların, ortaklıkların (şirketlerin) yönetiminde olduğu gibi, devlet yönetiminde bile böyle yürüyüp gitmekte. Başa getirilen kişi bir raslantı sonucu liderlik niteliğini taşıyorsa işler doğru yolda gider. Tersi olursa, iş biraz bahta kalmıştır. Çünkü çoğu kez, liderlik bir yana, yöneticilik nitelikleri bile aranmamaktadır.
Bir de, başa getirilecek kişiyi seçme durumunda olanda da, elbette lider niteliği olmalıdır ki seçiminde yanılmaz olsun. Ne yazık ki, halkın seçimiyle başa geçenler için bu özelliği arama olanağı bulunamaz. Bu durumda salt rastlantı kuralı geçerli olacaktır. Halk çoğu kez aklından çok duygularıyla hareket ettiği için “Her toplum kendine yaraşan (layık) olduğu yönetime kavuşur” sözü söylenmiştir. Salt akılla iş görülebilseydi, “aklın yolu bir oduğundan” yaraşırlık’ tan (liyakat) söz etme olanağı olmazdı.
Acaba bir liderin ana nitelikleri nelerdir?… Fazlaca akademik ayrıntılara girmeden, çok kısa olarak açıklamaya çalışırsak :
● Zeka öğesi en önde gelir. Bir kişinin lider niteliğinde olabilmesi için IQ sünün 120 nin üzerinde olması gerekir. Çünkü, her işin başı zeka’da düğümleniyor. Olaylar arasında neden – sonuç bağıntısını doğru olarak bulamayan bir kişiden, liderliği bir yana bırakalım, kendiyle ilgili kararları bile vermesi beklenemez. Bazı yüksek görevler için aranan yüksek öğrenim görmüş olma koşulu yanında, IQ düzeyinin de ne olduğuna bakmak gerekir. Çünkü, yüksek öğrenim diploması, zeka düzeyini belgelemeye, hem yetmez, hem de yaramaz.
● Lider’in akıl sağlığı (psikiatrik sağlık) tam olmalı, herhangi bir nöroz belirtisi göstermemelidir (konu buraya sığamayacak kadar geniştir). Burada psikoz dediğimiz ağır akıl hastalıkları elbette söz konusu değildir. Ama ben, çalışma yaşamımda açıkça şizofreni belirtileri gösteren birinin, çok önemli bir yönetim katına atandığına tanıklık ettim. Hiç kuşku yok ki, verdiğimden başka örnekler de vardır. Bu bakımdan, daha ilk aşamada, en küçük rütbede bir işin başına getirilecek kişilerin psikiatrik testlerden geçirilmesi gerektiği kanısındayım. Böylece daha baştan, hiç olmazsa kişilere hangi işlerin verilebileceği ile nereye kadar yükseltilebilecekleri işe başlarken saptanmış olur.
● Lider’in kendisiyle barışık olup, kendini çok iyi tanıması gerekir. Bu konuda kendine güveni tam olmalıdır. Neleri yapabilip yapamayacağını, bir anlamda kendinin ruhsal, zihinsel kapsama gücünün sınırlarını iyi bilmelidir.
● İlerde gelişecek olayların sonuçlarını kestirebilmek anlamına gelen “vizyon” sahibi olmalıdır. Vizyonu, gelecekte varmak istediğimiz yerin zihinsel haritasını oluşturmak olarak da tanımlayabiliriz. Oysa bu harita bireyin düşlerinin gerçeğe dönüşüm planıdır. Öyleyse vizyon eylem gerektirir. Ufuklara kadar görüyoruz… Onun ötesini de görmeye çalışmak, vizyon sahibi olmak demektir.
● Çevresinde bulunan insanlara, her kim olursa olsun, değer vermelidir. Ama, kişilerin gerçek değerlerini tam saptayarak. Bu, o kişilerden bulundukları yerlerde, en ileri verimi alabilmek için baş koşuldur. Kişilere önemli oldukları farkettirilmelidir.
● Aşırıya kaçmama koşuluyla alçak gönüllü olmalıdır. Bu elde edilen başarının paylaşımını sağlayacak bir özelliktir. Alçak gönüllülük kişinin sahip olduğu güzel özelliklerle başka insanlara karşı üstünlük taslamaması demektir. Bu, kişinin sahip olduğu güzel özelliklerinin farkında olmaması demek değildir. Aksine güzel özelliklerin farkında olmak; fakat bunu kendinden bilmemektir. Kişi güzel özellikleri daha fazla geliştirmeye çalışır. Alçak gönüllülük kişinin diğer güzel özelliklerini gölgeleyecek şekilde olmamalıdır. Dinimizde “ifrat ve tefrit” yasak olduğu için alçak gönüllülük, kişinin haklarından mahrum olmasına neden olüp, çevresindekilerin onu tanımasına engel olacak derecede olmamalıdır. Alçak gönüllüğün aşırısı, kişinin kendisini çok aşağı görmesi (aşağılık kompleksi), karşıtı ise kibirdir, büyüklenmedir.
● Önde giden değil, yol gösteren olmalıdır. Kılavuzluk yapabilmelidir. Lider önde gidip “her şeyi ben yaparım ya da yapıyorum” havasında olamaz. Çünkü çevresinde birlikte çalıştığı kişilere bir takım bilinci içinde işi yürüttüğünü anlatabilmelidir. Bu da yol ya da yön göstermekle sağlanabilir. Böylelikle çevresindekilere örnek te olur.
● Yeri geldi mi sıradan bir er, yeri geldi mi başkomutan olmalıdır.
● Özverili (fedakar) olmalıdır. Bir amaç uğruna ya da gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi yararlarından vazgeçme, demektir özveri.
● İlkeleri ile sözlerine bağlı olmalıdır. Liderin çevresindekiler, onun her verdiği sözü yerine getireceğinden emin olmalılar. Belli ilkeler doğrultusundan ayrılmayacağı bilindiğinden, bir olay karşısında bu gün şöyle başka bir gün daha başka türlü davranmayacağı da önceden bilinmelidir
● Güvenilir, samimi olmalıdır. Aklında ne varsa dilinden de o dökülmelidir. Bunun anlamı “içten pazarlıklı” olmamak demektir. Lider, ne düşünüyorsa önu söyler. Hiç kimsenin de bundan kuşkusu yoktur
● Konuşmayı bildiği kadar dinlemeyi de bilmelidir. Dahası çok iyi bir dinleyici olmalıdır. Bunun iki yönden önemi vardır. Birincisi, çevresindekilerin belli bir konudaki fikirleriyle eğilimlerini öğrenip bundan yararlanma. İkincisi ise, herkes konuşurken kesinlikle kendini de anlatır. Anlatılanları dinleyerek birlikte çalıştığı kişiler hakkında gerçek bilgi sahibi olma olanağı vardır. Ancak bunun için yeteri kadar psikiatri bilgisi ile donanmış olmak gerekir.
● Sorumluluk almayı bilmelidir. Yapılan işin sorumluluğunu alarak, bunu başkalarına bırakmaz. Bu konuda öz varlığını (nefsini) korumayı aklına bile getirmez. Tersi durumda kendine gösterilen bütün güveni kaybedecektir.
● Başarıyı paylaşmasını bilmelidir. Bu alçak gönüllülükle ilgili bir özelliktir. Kazanılan başarıda kendi payının da olduğunu bilmekle birlikte, iş takım olarak yürütüldüğü için, takımdakilerin tek tek başarıda payı olduğu bilincinde olup, bunu bütün çevresine anlatarak hissettirmesi gerekir
Belki bu özelliklerin tamamını taşıyan bir çok lider var. Ama ben, yirminci yüzyılda yaşamış, bütün dünyanın hayranlığını kazanmış bir tek lider tanıyorum. O da Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bizim bahtımızın güzelliği böyle bir dahinin aramızdan çıkmış olmasıdır. O’ nu çok erken kaybettik. Keşke daha uzun yaşayabilseydi.