HİPNOZ’un PSİKOTERAPİDEKİ YERİ…

hipnoz1.gif

Hipnoz çok eski dönemlerde bilimsel olarak incelenmemiş, sadece kültürel bir birikim olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştı. Ama son yüzyılda bilimin gözlemi içine girerek, gerçek yerini almıştır. Bu yüzden de sihir, büyü ya da gizem dünyasının bir parçası olmaktan sıyrılıp çıkmıştır. Buna bir tür kurtuluş ta diyebiliriz.

Hipnoz aracılığı ile belki de hastaların kendi iç dünyalarını anlayarak, problemlerin kaynaklarını bulmaları daha kısa sürede olanak içinde olmaktadır. (psikanalizin de yöntemi ile varmak istediği sonuç, ama uzun zaman harcamayı göze alarak, bu değil midir?..) Bunun da ötesinde hipnoz hastaların ya da normal bireylerin kişiliklerini geliştirmede, başarımlarını artırmada kullanılan, hipnotistin bu çerçevede yardım ettiği bir uygulamadır. Hipnoz aracılığı ile hasta, hekimine kendi iç dünyasına girmesi için izin verir. Hekiminden kendisini keşfetmesini ister. Tıbbi ya da psikiyatrik problemleri olan hastaların sağıtımında, hipnozun ilk uygulama yönü bu olsa gerek… Demek ki, iç dünyanın keşfi… Psikolojik açıdan problemleri olan bireyleri olumlu yönlere gönderebilmek, doğruyu gösterebilmek için onları tanımamız gerekir. Hipnoz’un yardımıyla, hastalarımıza doğrudan ulaşarak iç dünyalarındaki karışıklık, karmaşıklık, çatışmalar, uzlaşmalar ile hesaplaşmaşmaların bir dökümünü ele geçirebiliriz. Hipnotik yöntem ile hastanın geçmişini video kayıttan bakarak gözlemliyor gibi incelerken, geleceğine yönelik tedavimizi planlarız.

İnsanlar zaman zaman yıkım içdüsü (thanatos) ile yanıp tutuşurlar. Bu normal hayatta her bireyin karşılaşabileceği bir duygu olabildiği gibi, boyutları büyürse hastalık sınırına girebilir. İşte insanlar içlerindeki bu olumsuz duyguları boşaltacak bir nesne ararlar. Bu nesne, zaman zaman kendileri olabileceği gibi ailesi, çevresi, dahası tüm toplum olabilir. Eğer bu içerde birikmiş gerilim ile yıkım gücü yönlendirilip, olumlu biçimde boşalma kanalları bulunamaz ise bir çok problem ile hastalığı beraberinde getirir.

Birey kendi kendini suçlayarak yıkıma girişirse sonucun nerede biteceği kestirilemez. Bu kendini öldürmeye kadar uzanan bir çizgiyi beraberinde getirir.

Çağımızda, toplum içinde yalnız kalan bireyler umutlarına ulaşamayıp hayal kırıklığına uğrayınca psikolojik bunalıma düşüp bir çok belirti geliştirmektedir. Binlerce psikosomatik hastalık toplumu sarmış durumda. Hemen hemen tüm organik hastalıkları taklid eden bu psikosomatik hastalıklar kişilere birer patolojik çıkış yolu yaratıp iç olumsuz enerjilerini bu şekilde boşalmasını sağlamaktadırlar.

Hipnoterapi yalnız başına hiçbir anlam taşımayan bir terimdir. Ancak dinamik psikiyatri ile var olan tüm psikoterapi yollarıyla bütünleştirildiğinde çok büyük bir anlam taşır. Bu nedenle hipnoterapiyi tam olarak kavrayabilmek için dinamik psikiyatri ile tüm psikoterapi yollarını çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Çünkü var olan psikoterapi yöntemleri bir kısım uyumsal değişiklikler ile hipnoz altında uygulanmaktadır. Bu nedenle hipnoterapik uygulamalara geçmeden önce psikoterapi yöntemleri hakkında bilgi edinmenin uygun olacağı kanısı yaygındır.

Aslında psikoterapinin içeriğine baktığımızda toplumun her kesiminin karşılıklı olarak yaptığı olumlu iletişimlerine de psikoterapi demek olanağı olduğunu görürüz. Demek ki, eğitimle iç içe bir durum söz konusudur. İnsanları güzele, iyiye, doğruya, olumlu savaşıma çağıran, egoyu güçlendiren tüm çalışmalar aslında bir psikoterapidir. Öğretmenin öğrenciye davranışı, imamın inanan insana öğütleri, toplum liderlerinin etkiledikleri insanlara verdikleri tüm olumlu bildirileri de bu ulama katmak olanağı vardır.

Kişiyi toplum içerisinde mutlu etmeye amaçlayan psikoterapi yaklaşımları ile teknikleri çok değişiklik göstermektedir. Tüm bu teknikler dünyanın dört bir tarafında kullanılıyor. Bu psikoterapi yaklaşımları hastaların durumlarına göre yeğ tutulmakta, kullanılmaktadır. Evrensel psikoterapi yaklaşımların incelediğimizde bunların doğası ile doğuşunda bir takım temel varsayımların, kabullerin ya da felsefi bir geri planın olduğunu görmekteyiz. Dahası bu teknikler ile içeriklerin gerisinde bir tarihten, bir kültürden, bir coğrafyadan sözetmek olanağı da vardır.

Psikoterapide kullanılan teknikler içinde bir takım yaklaşımlarla hastaya ulaşılır. Hastayı aydınlatma, bilgilendirme, inandırma, bir düşünceyi aşılama, kitap okutma, birtakım sesli ile görüntülü yayınları önerme yanında hipnoz da bir yaklaşım tarzı olarak kullanılmaktadır.

Hipnoza sokulacak kişide trans adı verilen değişik bir bilinçlilik durumu yaratma işlemi, otoriter bir tutumla olduğu kadar tekdüze, tekrarlayıcı, iç dünyaya girici yaklaşımla da sağlanabilir. Hipnoza başvuranların bu konudaki önyargıları ile kaygılarının önceden giderilmesi gerekir. Hipnozun gerçekten de tümüyle zararsız bir işlem, bir yaşantı olduğu ile hipnoz etkisi altında kendisine istemediği herhangi bir şeyi yaptırmanın olanaksız olduğu iyice, inandırıcı bir biçimde açıklanmalıdır. Hiç bir zaman hipnozu yapan kişinin emrine girmenin, onun gücüne boyun eğmenin söz konusu olmadığına, kendi başına terkedilse bile hastanın bir süre sonra kendiliğinden uyanabileceğine, bundan herhangibir rahatsızlık duymayacağına ilişkin güvenceler verilmelidir. Kişiye, gözlerini bir noktaya dikmesi, (bu nokta hastanın dikkatini vermekte az da olsa güçlük çekebileceği bir odak olmalıdır), bütün dikkatini hipnozcunun sözlerine vermesi söylenir. Sonra oldukça otoriter, ağır bir sesle kişiye yorulduğu, elini kolunu kaldıramayacak kadar canının çekildiği, uyuması gerektiği tekrar tekrar söylenir. Birkaç dakika içinde telkin yapılabilen kişiler gerçekten de uykuya benzer bir durum içine girerler. Bu durmda bile hipnozcuyu dinleme, yanıt verme, hareket etme olanağındadırlar. Ancak üçe kadar sayınca uyanacakları telkin edildiğinde uyanırlar. Hipnoz altındaki kişiye hastalık belirtilerinden, yakınmalarından kurtulduğu fikri aşılanır. Gerçekten de hafif yeğinlikteki, bilinçliliğe yakın düzeydeki nevrotik belirtilerden geçici de olsa kurtulmak olanağı bu yolla vardır. Ancak herkes hipnotik düzeyde fikir aşılanmasına yatkın olmadığı gibi temel kişilik değişmediğinden kaybolan hastalık belirtisi tekrar ortaya çıkabilir. Bu gibi nedenlerle hipnozun psikoterapötik değeri oldukça sınırlıdır.

Hipnoz, nevrotik belirtileri hızlı bir biçimde gidermenin en iyi yolu değildir. Bu, daha çok terapistin kişiliğine bağlıdır. Bazıları, klasik psikoterapi ile daha iyisini yapar, çünkü iyileştirici güçler, psikiyatrik bir görüşme sırasında, hipnotik bir oturuma göre çok daha büyük bir üstünlük oluşturur. Herhangi bir psikoterapötik yaklaşımın başarısı büyük olasılıkla dürtüsel güçlerin (psikanalitik terimlerle söylenirse “id” ile terapist arasındaki) ilişkisine bağlıdır. Bazı terapistler, hastanın id’ini hipnozla, bazıları ise konuşma ile dinlemeyle daha kolay etkilerler. Herhangi bir psikoterapist tarafından uygulandığında “hangi yöntem en iyi sonuçları ortaya çıkarıyorsa, terapistin insanları tedavide en etkin yolu odur. ” diyebiliriz.
———————————————

İlgili Makale :

Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ : Psikonevrologiya Meseleleri 17 nci Burahılış. Azerbaycan Psihiatriya Assosiasiyası, Azerbaycan Nevrologiya Assosiasiyası 1997 Bakü Sahife: 151-159.

One Response to HİPNOZ’un PSİKOTERAPİDEKİ YERİ…

  1. Rodrigo diyor ki:

    Oi, achei teu blog pelo google tá bem interessante gostei desse post. Quando der dá uma passada pelo meu blog, é sobre camisetas personalizadas, mostra passo a passo como criar uma camiseta personalizada bem maneira. Até mais.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>