Eğitim, aslında bir bilginin nasıl öğrenileceğini öğretme sanatıdır. İşte meslek öğretimi veren yüksek okullar ile Üniversitelerden önce orta öğretimin gerekli olması bu yüzdendir. Orta öğretimde zeka belli bir düzeye ulaştırılırken genel kültür de birlikte verilmiş olur. Böylece gerçek anlamda aydın kişiler yetiştirme olanağı elde edilebilir.
Bir de Howard Gardner’in 1980 li yılların başlarında ortaya atmış olduğu “Çoklu Zeka=Multiple Intelligence” kavramı vardır. Daha önce bu konuya değindik. Şimdiye kadar gençler yalnızca matematik ile sözel zeka yönünde eğitilip sonra da aynı yönde sınavdan geçiriliyordu. Bu iki zeka grubu dışında kalanlar eğitim-öğretim sırasında çok zorlandıkları gibi sınavlarda da başarısızlığa uğramaktaydılar.
Belki de Üniversite giriş sınavlarındaki düşük başarı oranı buna bağlıydı. Ama biz başarısızlığın nedenini hep şu ya da bu okulun iyi öğrenci yetiştirememesinde ya da öğrencilerin tümünün okul dışı kurslara gidememesinde aradık. Görüldüğü gibi neden-sonuç bağıntısını sağlıklı olarak kuramamışız. Demek ki yanlış tanı, yanlış sağıtmayı getirmiştir. Ama içimizdeki bazı uz görüşlüler sayesinde 1999 yılından bu yana Milli Eğitim Bakanlığımızda çoklu zeka’yı ön gören eğitim çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır. Dileriz bundan sonra olumlu sonuçlara ulaşılır.
Dünya Bankasının hazırladığı bir rapora göre Türkiyede lise eğitimi çökmüş durumda. Tüm sistemin odaklı olduğu ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı) için dersanelere, özel öğretmenlere yılda bir katrilyon harcanıyor. Bu da zengin ile yoksul arasındaki fırsat eşitliğini yok ediyor. ÖSS öğrencinin bilgisini değil sadece sınav yeteneğini test ediyor. Bu da bir anlamda EĞİTİM YOK, ÖSS VAR demektir.
Bunun nedeni, Üniversitelerin her yeni yılda toplu öğrenci alım hacmi 450 bin olmasına karşın, Üniversiteye giriş için 1.6 milyon kişinin başvuruyor olmasıdır. Bu sayı, nüfusun gençler yönünde artmasına koşut olarak her geçen yıl daha da büyümektedir. Böyle olunca, başvuranların yaklaşık 1.2 milyonunu açıkta bırakacak, bir bilgi ölçme sınavı değil, bir eleyip ayırma sınavı olarak ÖSS yi, 1960 lı yılların sonlarından başlamak üzere icadetmiş bulunuyoruz. Bu, Üniversiteler yönünden bakınca akla yakın gelmektedir. Demek ki ne yapılabileceği bellidir : Kısıtlı öğrenci alım hacmi karşılılığında ancak bir seçme sınavı uygulanabilir.
Ama, ülkenin eğitim sistemi ile orta-lise eğitiminden başarıyla geçmiş gençler açısından bakınca, durum hiç te öyle değildir. Burada aksayan bir şeylerin olduğu açıkça görülmektedir. En önce, kesinlikle genç nüfus artışını kısıtlamayı öngörmelidir.Sonra gençlerin üniversiteler dışında mesleki eğitim alıp, yaşamda başarılı olabilecekleri konusunda yüreklendirilmeleri gerekir. Daha sonra da belki Üniversite kapasitesinin bir parça arttırılması düşünülebilir. Sonuçta, Üniversiteye girişte bir sınav yapılmak gerekiyorsa, bunun bir eleme değil, başvuran öğrencinin o disiplini izleyebilecek bilgi alt-yapısının varlığını saptayabilecek bir bilgi ölçme sınavı olması olması sağlanabilir.
Burada çok önemli bir ayrıntı daha var. İşverenlerimizin de illaki Üniversite diploması aramaması, bunun yerine elemanın konusunda iyi yetişip yetişmediğine bakmaları, gerekiyorsa bunu bir sınavla saptamaları doğru olur kanısındayız.
Eğitim sistemimizdeki, yukarda anlatmaya çalıştığımız boşluklar nedeniyle toplum içinde zeka düzeyi niteliği bir çok tartışmaya neden oldu. Bunlardan en çarpıcı olanı Aziz Nesin ustanın, nedenlere inmeden Türk halkının çoğunluğunun zeka düzeyi üzerine söylediği sözlerdir ki bu konu hala tartışılmaktadır. Ama her olayda olduğu gibi zeka düzeyinin düşük olmasının da nedenleri vardır. Bütün sorun, bu nedenleri sağlıklı bir biçimde görüp, doğru sağıtmayı yapıp doğru sonuçlara ulaşabilmektir.
Diğer bir deyişle eğitim sistemimizde köklü, devrim niteliğinde değişikliğe yeğinlikle gereksinmemiz olduğu açık bir gerçek olarak karşımızda durmakta olduğudur. Bunu görmemiz gerekir. Ama sistem bir kez esaslı biçimde oeğiştirilmeli; her dört beş yılda bir değişikliğe gidilip iş yaz-boz düzenine dönüştürülmemelidir. Bu güne kadar yapılan hep budur. İşte görüyorsunuz yıllar boyu eğitimde yapılan, dahası devrim diye nitelendirilen bir çok oeğişiklikten sonra hala aynı konuları tartışıp olduğumuz yerde saymaktayız. Bu durumun kesinlikle değişmesi gerekir.
Bu konuda Dünya Bankası Türkiyedeki eğitim devrimi (reformu) için bir çalışma başlatmış bulunuyor. Bu çalışma Milli Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu ile birlikte yürütülmektedir. (Konunun ayrıntıları için bkz. Posta Gazetesi 28 Mart 2006)