Yeni doğan bebeğin bütün bilinç yapısının İd’ den oluştuğunu söylemiştik. Bilindiği gibi İd, bilinç katmanları içinde en önce oluşan, bu yüzden de işlenmemiş, ham, ilkel diyebileceğimiz bir bilinç türüdür. Bütün temel içgüdüler İd’ de saklıdır. Bunlar yaşam içgüdüsünün tamamını yapar. Buna Libido diyoruz. İd, haz ilkesine (pleasure principle) göre çalışır. Amaç, istemlerde bir an önce doyuma ulaşmaktır. Bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur. Bebeğin ağlamalarının altında bu neden yatar. Bu durumda bebek kendini dünyanın özeğinde (merkezinde) olarak görür. Bebeğin anasına olan gereksinimi de İd’ in istemlerinden biridir.
Bebek, yaşamında ilk altı ayını doldurduğunda, dıştan aldığı etkilerle yavaş yavaş Ben (ego) dediğimiz zihin katmanı gelişmeye başlar. Bunun oluşum enerjisi İd’ den kaynaklanır. Ama, bilinç ile gerçekliği sergiliyerek işlemleri gerçekleştirir. Ego devreye düşünme, karar verme ile planlama yetilerini sokar. Ego gerçeklilik ilkesine (reality prınciple) göre çalışır. Ego’ nun oluşmasıyla, Önce bütün bilinci dolduran İd, yavaş yavaş blinç altına itilmeye başlar. Belli bir sürenin sonunda tümüyle bilinç altında kalır. Dahası, ileri yaşlarda Ego’ nun da küçük bir bölümü bilinç altındadır.
İd ile Ego’ dan sonra Üstben (Süperego) oluşur. Çocuk konuşma ile kültürü öğrendilçe, Süperego gelişmeye başlar. Büyümenin her evresinde kültürü, düzgüleri (normları), simgeleri, kuralları, yasakları öğrenerek benimser. Böylece vicdan yapısı gelişen cocuk çevresince kimi zaman onaylanır, bazan da onaylanmaz. Çevresince onaylanmayan eylemleri farkederek, onaylanmamaktan kaçınır olur.
Ego ile Süperego birlikte, İd’ de bulunan istemlerle fikirlerin, gelişigüzel bilinç katına ulaşmasını önlemeye çalışırlar.
Ergin yaşlarda da bazı bebeklik çağı takıntıları (fixations) görüleblir. Biz bunlara öz-yapı (ıra = caractere) sapkınlıkları demeyi yeğliyoruz. Bir bölüm uzman bunlara akıl hastalığı der, Ama, bu durumda, söz gelimi sigara alışkanlığına da akıl hastalığı demek gerekir. Çünkü sigara alışkanlığı da bebeklikten kalma bir Oral Çağ Fixation’ udur. Genelde zannedildiği gibi, bir nikotin maddesi bağımlılığı değildir. Bu yüzden de sigara alışkanlığından kurtulmak çok zor olur. Ama, benim gördüğüm kadarı, hiç kimse konuyu bu yönden değerlendirmiyor. Sigara alışkanlığından kurtulmak isteyenler, ciddi bir profesyonel yardım almalıdır!…
Asıl konumuz olan ergindeki ben-merkezliliğe gelirsek. Burada çok önemli bir konuya açıklık getirmek gerekir. Biz tek tek, eski deyimiyle “ferden ferda” kendimizi, gereğinden çok önemseme eğilimindeyizdir. Bu bebeklik çağının, kendini dünyanın merkezinde sanan, ben-merkezli (omnipotent) davranışın bir kalıntısıdır. Bu ergin çağa gelmiş kişide çok abartılırsa, ciddi kişilik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olur. Kısaca, bir karakter sapkınlığı belirtisidir. Onun için “kendisiyle dalga geçebilen kişi”, ötekilere göre daha hoş karşılanır
.
Yukarda sözü edilen kişilerle sık sık karşılaşma olanağı, ne yazık ki vardır. Böylelerinin dışardan görünümü sevimsiz (antipathique) diye nitelendirilir. Gerçekten de öyledirler. Çünkü kendini çokça ciddiye alan kişi, sadece bununla kalmayıp, ben-merkezli olduğundan, her isteğinin bir yasa niteliğinde olduğu düşüncesiyle, anında yerine getirilmesini ister. Bu olmayınca, tıpkı bir bebeğin haykırıp çırpınması gibi, çevresine saldırganlığa kadar varan davranışlarda bulunabilir. Bunların tepkileri, kendi sosyal düzeylerine bağlı olarak, doğrudan fiziksel saldırıdan, karşılarındakinin zararına olacak her türlü davranışa kadar olan bir yelpazeyi içerir. Böyle kişileri, isteklerini tam olarak karşılamadan yatıştırmaya olanak yoktur.
Ben-merkezli olanlar, gene bebeklik çağının kalıntısı görünümünde, ana’larına hastalık düzeyinde düşkün olurlar. Bu kadınlarda, bir dereceye kadar hoşgörüyle karşılansa bile (Elektra Kompleksi nedeniyle), erkeklerde olduğunda çekilmez bir hal alır (Oidipus Kompleksi). Dahası, evliliklerin dağılmasına neden olabilir. Bunu yüce ana sevgisiyle karıştırmamak gerekir. Çünkü bu bir tür karakter bozukluğudur. Hiç unutmamak gerekir ki, ben-merkezli birisi, zlhln yönünden, yaşamının ilk altı ayına takılıp kalmış bir bireydir.
Özetle, ben-merkezli kişilerle karşılaşıldığında, deyim yerindeyse “dinlenip, dinlenip kaçılmalıdır”. Tersi durumda, bu alış-verişten çok büyük zararlarla çıkılacaktır.
Burada, iki durum için dikkati çekmek istiyoruz :
Bunlardan birincisi personeli işe alma sırasında yapılan görüşmelerde (mülakat), işe alınacak kişinin ruhsal durumunu etraflı biçimde anlayabilmektir. Kişinin sadece bilgisi, görgüsü, eğitim düzeyi değil, ama ruhsal durumu da göz önunde bulundurulmalıdır!… Bu yapılmazsa işe aldığınız kişinin, birlikte çalıştığı kişilerle, işlerini yürütmekle yükümlü olduğu kuruluşa ağır zararlar verdiği görülecektir. Ben, bu iş görüşmelerinin bu anlayış içinde yapılmadığı kanısındayım. O kadar ki, çalışma yaşamımda şizofrenik, ben-merkezli belirtiler gösteren birine önemli bir iş konumu verildiğini biliyorum. Bu durumu önlemek için, gerekiyorsa iş görüşmelerinde bir psikiatrist ile işbirliği yapılmalıdır.
İkincisi, evlilik ön gününde (arefesinde) olanlar, hiç bir ruhsal yapıyı göz önüne almadıkları gibi, özellikle önemsiz bir ayrıntı sayılan, ben-merkezliği de hiç irdelemiyorlar. Sonuç elbette batkı (hüsran) oluyor. Diyeceksiniz ki, sıradan bir kişi bu tür psikiatrik bozuklukları nasıl bilebilir?… Haklısınız! Ancak, bu gibi durumlarda çevrede bulunan yaşını başını almış kişilere kulak vermek gerekir. Onların psikiatri konusunda bilgileri olmasa bile, yaşam deneyimlerinden ötürü önemli sezgileri vardır.