İç Kaynaklı Uyku Bozuklukları
☀ Psikofizyolojik uykusuzluk, ayırıcı nitelik olarak öteki stres gibi etmenler devrede iken oluşur. Bir kaç gün uykusuz geçince hasta artık uyku derdine düşer. Sonuç uykusuzluğun artması ile yerleşmesidir. Uyku zamanı bütün uyarılar, dahası yatağın kendisi ile yatak odası da uyarı kaynağı olabilir. Böylece bu hastalar kendi odalarında uyuyamazken başka ortamlarda çok rahat uyuyor olabilirler (örnekse, oturma odası, motel, uyku laboratuvarı).
Psikofizyolojik uykusuzluğun tabanı bütün dikkatin uyuyamama üzerine toplanmasıdır. Uyuyamama rahatsızlığın tek nedeni olarak görülmekte, öteki emosyonel + mental konular gözardı edilmektedir. Ayırıcı nitelik olarak, hastalar stres etmenlerini yadsımakta ya da görmemektedirler. Uyuyamamayı nedensiz olarak kabullenmektedirler.
☀ Uyku durumunun algılanmaması diye adlandırdığımız bu ilginç hastalıkta uykuyla ilgili hiçbir bozukluk olmamasına karşın uykusuzluktan yakınma vardır. Hastalar haftalar, aylar, dahası yıllar boyu uyku yüzü görmediklerini söyleyebilirler. Oysa objektif uyku testinde her gece saatler boyu uymaktadırlar. Hastalara çalışma sonuçları gösterilince testlerin yanlış olabileceğini öne sürerler. Çünkü uyuduklarına inançları varsa bile, çok az uyudukları kanısındadırlar.
☀ İdyopatik ya da çocuklukta başlayan uykusuzluk, kronik ciddi bir uyyamama, hem de uykuyu sürdürememe durumudur. Bunun izine çocukluğun ilk haftalarına kadar rastlanır. Yatağa yatıldığında uykuya dalma süresi çok uzun olabilir. Uyku da araya giren uyanmalarla parçalanmış durumdadır. Hastalığın gün içindeki uzantıları dikkatin azalması, enerji ile yoğunlaşabilme eksikliği, moralde düşme biçiminde görülür.
İster hafif, isterse ağır olsun idyopatik uykusuzlukta psikolojik işlevler dikkati çekecek biçimde normaldir. İleri durumdaki olgukarda hastalar iş yapamazlar. Çocukluk ile ergenlikte, idyopatik uykusuzluk disleksi ya da hiperaktivite gibi nörolojik belirtilerle birlikte olabilir. Olguların çoğunda EEG de yaygın, kendine özgü olmayan anomaliler görülür.
Her ne kadar idyopatik uykusuzluk çocuklukta ortaya çıkarsa da, her çocukluk uykusuzluğu idyopatik uykusuzluk değildir.
☀ Narkolepsi, uyanıklık döneminde karşı konulamaz uyku atakları ile katapleksi, uyku – uyanıklık geçişi sırasında da uyku paralizisi ile halüsinasyonlarla kendini belli eden bir bozukluktur. Toplumda yaygınlığı 4/10000 oranında olup genellikle ergenlik döneminde ilk belirtiler ortaya çıkmaktadır.
Tüm belirtiler her hastada bulunmasa da gündüzleri gelen uyku atakları en yaygın rastlanan yakınmadır. Uyku atakları, genellikle 1.5 – 2 saat aralıklarla önüne geçilemez bir biçimde ortaya çıkar. Hastalar 5 – 10 dakika kadar uyduktan sonra tümüyle dinlenmiş olarak uyanırlar. Çoğu kez bu kısa uyku sırasında düş gördüklerini söylerler.
Katapleksi, heyecansal durumdaki ani değişiklikler karşısında kısa süreli çizgili kas gerilimi (tonusu) değişikliğidir. Birden konuşamaz olabilir, elindeki bir şeyi düşürebilir. Bu durum kısa sürede ortadan kalkar. Halüsinasyonlar ile uyku paralizisi, uyku – uyanıklık geçişi sırasında ortaya çıkan kısa süreli değişmelerdir.
☀ Birincil (primer) hipersomniya’dan, Türk toplumunda genel nüfusun % 14 ü yakınmaktadır. Bu olguların % 32 si kilo fazlalığı gösterir. Fazla uyuyanların %5.8 i gündüzleri dayanılmaz uyku atakları tanımlamaktadırlar,
Bir aydan uzun süren, gündelik yaşamı etkileyen, gece süre bakımından yeterince uyunmasına karşın gündüzleri uyumak zorunda kalanlar hipersomniak olarak tanımlanabilir.
☀ İdiopatik hipersomnia, genellikle 20 li yaşlarda başlamakla birlikte her yaşta ortaya çıkabilir. Hastaların geceleri hemen hemen süreklli denebilecek bir biçimde uzun süre uyudukları, sabah dinlenmeden kalktıkları, gündüzleri de farklı sürelerde uyusalar da dinlenemedikleri dikkati çekmektedir. Narkoleptiklerden farklı olarak REM latensi (gecikme süresi) kısa olmayıp, gündüz uykularında da bazan REM dönemine girmektedirler.
☀ Tekrarlayan hipersomnia , (Kleine – Levin sendromu), ergenlik döneminde başlayan, yılda bir kaç atakla kendini gösteren, erkeklerde daha çok görülen, erişkinlikte azalarak kaybolan bir hastalık türüdür. Bir kaç gün ya dahafta sürebilen ataklarda, hipersomnia, çok yeme (hiperfagia), seks güdüsü artımı (hipersexualıty) ile konfüzyon benzeri bozukluklar en öndedir. Genellikle aniden başlar. Nöbetler sırasında hasta nerdeyse uyandırılamaz. Çoğu kez başladığı gibi sonlanmakta, hasta günlük yaşamına dönmektedir. Belli bir sağıtma yöntemi olmamakla birlikte bazı olgularda lityum karbonat’ın etkili olduğu bildirilmiştir.
☀ Posttravmatik hipersomnia, kafa travmalarından sonra görülen subakut ya da kronik birçok değişikliklerden biridir. Aşırı uyku hali sergileyen hastalar uyaran verildiğinden kısa bir süre sonra hemen uyanabilirler. Normal uykuyu taklideden, ancak aşırı biçimde uykunun varlığıyla ayırt edilen, subakut ya da kronik bilinç düzeyi değişikliği gösterirler.
☀ Obstrüktif (tıkanıklık) uyku apne sendromu (OSAS), sıklıkla oksijen yoğunluğu eksikliği ile birlikte bulunan, uyku sırasında tekrarlayıcı üst hava yolu tıkanmasıdır. Apne en az 10 saniye süreyle ağız ile burundan gelen hava akımının durması demektir. Hastalığın varlığının onanması için ise bu hava akımı kesilmesinin bir saatlik uykuda 5 kezden fazla olması koşulu aranır. Burada, göğüs ile karın solunum kaslarının gayreti olmakla birlikte, tıkanıklık yüzünden hava akciğerlere kadar çekilip gönderilememektedir.
Belirtisiz (asemptomatik) OSAS, belirtili (semptomatik) olandan daha yaygındır. 50 yaşın üzerinde olan erkeklerin % 4 ü, kadınların % 2 sinde belirtili OSAS saptanmıştır. Daha önce düşünülenin tersine OSAS yaygın bir uyku bozukluğudur. OSAS lı hastaların % 86 – 90 ı erkektir. Bunun dışında OSAS lı hastaların 2 / 3 ü şişman kişilerdir. Görülme sıklığı yaşın ilerlemesiyle belirgin biçimde artar.
Alışkanlık biçiminde sürekli horlayanlarda % 34 – 60 oranında OSAS görülebileceği bildirilmiştir. Ayrıca OSAS ile basit horlamanın çocukluk döneminde de görülebilen bir hastalık olduğu unutulmamalıdır.
Hava yolu tıkanmaları nazofarinks ile hipofarinks’in bir çok alanlarında oluşur. Uyku sırasında niteliği azalmış kaslar havayolunun çöküp tıkanmasına katkıda bulunur. Dilin taban bölümünün glottis’in tam üzerinde bulunan havayoluna gelip çarpması, tıkanma olayının temelini oluşturur. Kısaca erişkinlerde yumuşak damak, küçük dil (uvula) ile dil kökü sorunları; çocuklarda ise adenoid vejetasyonlar ile bademcik büyümesi en çok görülen nedenlerdir.
Apneyi izliyerek kanda O2 basıncı düşer, CO2 basıncı yükselir, pH düşer. Bu gelişmeler kimyasal – algılıyıcıları (chemoreceptors) uyararak kişinin apneden kurtulması için refleks olarak uyanmasına ya da daha hafif uyku evresine geçmesine neden olmaktadır. Bunun sonucu kasların geriliminin (tonus) artması ile çöken (kollabe olan) bölge açılır. Hava akımı tekrar başlar, apne ortadan kalkar. Bu biçimde uykuya dalma, horlama, apne, uyanma dönemleri uyku boyunca sürer.
Gece olan sık uyku bölünmeleri nedeniyle bu hastalar sabahları dayak yemiş gibi bitkin uyanırlar. Gün boyunca da her fırsatta uyuklarlar. Bu uyklama hali özellikle şoför, polis, bekçi, hava trafik kontrolörü, cerrah gibi aşırı dikkat gerektiren mesleği olanlarda ciddi sorunlara neden olabilir. Çocuklarda kişilik sorunlarına (hırçın, uyumsuz, hiperaktif), ayrıca okul başarısızlıkları ile fizik – mental gelişim sorunlarına neden olmaktadır.
OSAS zararsız bir uyku bozukluğu türü olmayıp, uzun süre izlemedeOSAS lı hastaların 5 yıllık ölüm oranının % 11 olduğu bildirilmiştir.
☀ Merkezi uyku apne sendromu,’ nda da gene akciğerlere hava girişi durmuştur. Ama bu kez üst hava yollarında bir tıkanıklık söz konusu değildir.Hastanın, merkezi sinir sistemindeki solunum merkezinden solunum kaslarına uyarı gidişi kesintiye uğramıştır. Bu yüzden kişi gerekli havayı akciğerlerine çekemez.
Daha çok beyin sapı denilen bölgenin nörolojik hastalıkları bu tür uyku apnesine yol açar.Çünkü solunum merkezi buradadır.
☀ Şişmanlık hipoventilasyon sendromu. Önceleri Charles Dickens’ in Pickwick Klübü romanında sözünü ettiği çaycı Joe tiplemesinden esinlenerek Pickwick sendromu adı verilen bu hastalıkta uyku apnesinden farklı olarak gündüzleri de solunum problemi vardır.
Charles Dickens’ in romanında adı geçen çaycı Joe gibi aşırı kilolu, sürekli uyuklayan, solunum problemi nedeniyle morarma, demek ki siyanozu olan bu hastalarda bütün gün boyu (gece ile gündüz saatleri boyunca) solunum işlevinde bir zayıflık vardır. Bu sendromun kökeninde üst solunum yollarında meydana gelen tıkanmalar ya da aşırı kilolar nedeniyle akciğer mekaniğinin bozulması yatabilir.
Şişmanlık hipoventilasyon sendromu uyku apne hastalığı olmaksızın ortaya çıkabilmekle birlikte bu hastaların büyük çoğunluğunda apne – hipopne indeksi yüksektir. Özellikle kandaki oksijen basıncı azalıp, CO2 basıncı artmıştır.
☀ Peryodik Ekstremite hareket bozukluğu, uyku sırasında belirli aralıklarla tekrarlayıcı bacak hareketleri, bunu izleyen kısa uyanıklık ile gündüz aşırı uyuklamayla kendini belli eden bir hastalıktır. Bazan diz ile kollar da hareketlere eşlik ederler.
☀ Huzursuz bacak sendromu (restless legs syndrome, RLS), dinlenme ya da uykuda çoğu kez ayaklarda belirgin olarak uyuşma, karıncalanma gibi hisler, bazan ağrı ile sıçramalarla belirgin, uykuya dalma ile uykuyu sürdürmeye ilişkin güçlükler gösteren bir hastalıktır. Hastalar çoğu kez sorunlarıyla başetmek için ayaklarını oğuşturmakta, masaj yapmakta, kalkıp dolaşmakta, bazan da bir şeyler yiyerek yeniden yatmayı denemektedirler. İlginç olarak da ameliyat, doğum, menstürasyon (adet görme) gibi kanamalı durumlarda, metabolik bozukluklarda, antidepressif ilaç kullanımında yakınmaların artışı gözlemlenmektedir.
Genellikle eşler, uyku sırasında hastanın kendilerini düzgün aralıklarla dürttüklerini söylerler. Huzursuz bacak sendromunda hastaların çoğunda uykuda bacaklarda düzgün aralıklarla hareketler saptanmaktadır. Bu bıçimde uykuya dalma öncesi başlayan eylem, uyarılmaya yol açmaktadır. Bu hastalar uykuya dalabilseler bile uykunun devamlılığı bozulmaktadır.
Akpınar (1987) bu hastalığın etyopatogenezinde dopaminerjik yetersizlik üzerinde durmuştur (aynı parkinson hastalığında olduğu gibi. Ancak parkinsonizmde birincil nedenin dopaminerjik yetersizlik olduğu konusunda henüz yeterli kanıt elde edilmiş değildir).
Huzursuz bacak sendromu genel nüfusun % 10 – 15 inde görülür. Orta yaş kadın ile erkeklerde görülme sıklığı eşittir. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Bazan hamilelikte ortaya çıkabilir ya da önceden varsa yeğinliği artabilir. Özellikle gebelikte demir eksikliği ile ilişkisi olduğu bazılarınca
düşünülmektedir.
Dış Kaynaklı Uyku Bozuklukları
☀ Yetersiz uyku hijyenini tanımlayabilmek için, uyku hijyeninin ne olduğuna bir göz atmak gerekecektir. Bir çok kaynaklar yeterli uyku hijyeni için şu koşullara uyulmasını öngörmektedirler :
1 – Her gün yatağa aynı saatte yatıp aynı saatte kalkmalı.
2 – Özellikle yatmadan önce sigaradan sakınmak.
3 – Kahve ile kafein içeren içecekleri uykudan 6 saat önce keserek günlük toplam tutarı azaltmak.
4 – Her gün egzersiz yapmalı. Ancak bunun için gündüz vaktini seçmeli. Çünkü uymaya yakın yapılan ağır egzersizler uykuyu kaçırabilir.
5 – Düzenli olarak güneş ışığından yararlanmalı
6 – Gecenin ilerleyen saatlerinde uyanmaya yol açacağından akşam alkol kullanımını kısıtlamalı. Özellikle uyumak için alkol kullanmamalı.
7 – Açlık ile aşırı tokluk uyumayı engelleyeceğinden her ikisinden de sakınmalı.
8 – Yatmadan önce ısı, ışık, ses düzeylerini uygun biçimde ayarlamalı.
9 – Yatak odasını sadece uyku ile cinsel etkinlikler için kullanmalı. Burada TV izlemek, kitap okumak gibi uyarıcı etkinliklerden sakınmalı.
10 – Hekim önerisi dışında uyku ilacı kullanmamalı.
11 – Ilık bir duş ile masaj uyumaya yardımcı olur.
12 – Uymaya hazır olunca yatağa girmeli. Uyuyamayınca ısrarcı olmayıp yataktan kalkmalı. Yarım saat içinde uykuya dalınamıyorsa yataktan çıkmalı. Yatak odası dışında heyecan vermeyen kitap okuma ya da TV izleme biçiminda uğraşı sırasında uyku geldiğinde tekrar yatılmalı.
13 – Gündüz uyuklama ile şekerleme yapmaktan sakınmalı. Özellikle saat 15.00 ten sonra uyumamalı.
14 – Çalar saat, telefon gibi aletleri yatak odasından uzak tutmalı.
15 – Uyanır uyanmaz yataktan çıkmalı.
Bu koşullara önem vermeyip, bunların dışına çıkıldığında sağlıklı, iyi bir uykuya kavuşma olanağı da bizden uzaklaşacaktır.
☀ Çevreye ilişkin uyku bozukluklarını, sağlıklı bir uyku sağlama bakımından iki yönde incelemeye almak gerekir : 1) fiziksel çevre, 2) toplumsal çevre ile buna bağlı ruhsal (psişik) etkiler. Bunlardaki uygunsuzluklar uyku bozukluklarını da birliklerinde getirirler.
Fiziksel çevre olarak ilk akla gelen uyunan yer olan yatak odası ile bunun döşemidir. Yatak odası en az 15 – 16 m2 olmalı. Penceresi az, küçük, batıya yönelmiş bulunmalıdır. Döşemde merkez yataktır. Bunun yeteri kadar geniş, rahat olması gerekir. Kullanılan yastıklar çok önemlidir. Başka türlü bir alışkanlık söz konusu değilse, yan yatıldığında omuzu dolduracak, başın aşağı doğru düşmesini önleyecek kalınlıkta olmalı, her durumda bu kalınlığı koruyabilmelidir. Yatak odasında fazla eşya bulundurulmamalı, yalnız işlevsel değeri olanlarla yetinmelidir. Duvarların rengi huzur verici olanlardan biri, örnekse mavinin çeşitli tonlarından biri, olmalıdır.
Fiziksel çevrenin öteki öğeleri ses ile ışıktır. Önce ses kirliliğinin her türünden, gürültüden uzak kalınmalıdır. Telefon ile alarm niteliğinde ses üreten cihazlar yatak odasına alınmamalıdır. Uykuya dalış sırasında düşük desibelle çalınacak hafif müzik yararlı olabilir. Zifiri karanlık uykuya dalma için elverişli değildir. Olabiliyorsa yatak odasında, ana ışıklar kapatıldığında, çok düşük yeğinlikte mavi ışık bulundurulmalıdır. Yatak odası penceresi yeteri kalınlıkta, dışarıdan gelecek ışığı geçirmeyecek biçimde, bir perdeyle kapatılır.
İçinda yaşadığımız toplumsal çevre, iş, eş, çocuklar, dostlar, komşular olarak tanımlanabilir. Çalıştığımız işte düzgün gitmeyen olaylar, tartışmalar, çekişmeler, yerini kaybetme endişesi olabileceği gibi, kazandığımız para ile harcamamız gerekenler arasında olumsuz açıklıklar da olabilir. Yatağa yatınca aklımıza üşüşen bu tür düşünceler uykuya dalmayı önlerler. Eş ya da çocuklarla yaşanan ya da onların problemleri de uykuyu önler. Çevremizde bulunan kişilerle ilişkilerimizde düzgün gitmeyen bir şeyler söz konusu olabilir. Bütün bunlar doğrudan uykuyu bozacağı gibi, olaylar kroniklik gösteriyorsa ruhsal yapıya da olumsuz yönde etki yapacaklardır.
Bu yüzden yatağa, olabiliyorsa bütün olumsuz düşünceleri dışarda bırakarak
girmelidir.
☀ Yükseklik uykusuzluğu, kısa sürde belli yüksekliklere ulaşma durumunda olanlarda görülen bir çok bozukluktan biridir.
Sıfır metre olarak deniz düzeyi alınır. Bundan yukarı doğru olan yükseklikleri sıralayıp değerlendirirsek :
Yüksek düzey 1500 m – 3500 m
Çok yüksek düzey 3500 m – 5000 m
Aşırı yüksek düzey 5500 m ile üzeri
____________________________________
Yüksekliğe Göre Hava Basıncı
Deniz düzeyinde 760 mm Hg
1500 m de 660 mm Hg
3500 m de 510 mm Hg
5000 m de 410 mm Hg
____________________________________
Havadaki Oksijen Parsiyel Basıncı
Deniz Düzeyinde 160 mm Hg
2000 m de 125 mm Hg
3000 m de 110 mm Hg
4000 m de 95 mm Hg
olur.
_____________________________________
Yükseklere çıktıkça her 150 m de ısı 1 C düşer.
_____________________________________
Daha çok dağcılarda görülen O2 azlığı belirtileri
Hiperventilasyon (solunum hızı artması)
Siyanoz (morarma)
Zihin karışıklığı (confusion mentale)
Karar verme yeteneğinde zayıflama
Kas eşgüdümünün bozulması
______________________________________
Dünya üzerindeki yerleşim yerleri çok büyük çoğunlukla 1500 m nin altında yer alır. Bu yerleşimler ile 2500 m ye kadar olan yüksekliklerde kişiye problem olacak kadar çabuklukta vücutta bir takım değişiklikler olmaz ya da uyum makanizmaları her türlü eylemin hızla üstesinden gelir. Daha yükseklere hızla çıkılınca, çıkıştan 6 – 72 saat sanra akut dağ hastalığı (accute mauntain sikness, AMS) denilen durumla karşı karşıya gelinir. Bu hastalıkta önde gelen bozukluklar beyin ile akciğer ödeminin gelişmesidir.
Bilindiği gibi bizler hava (ya da atmosfer) dediğimiz bir gaz karışımı okyanusunun dibinde yaşamaktayız. Yükseklere çıkıldıkça atmosfer basıncı azalır, gaz karışımının yoğunluğu, bu arada içindeki O2 basıcı düşer. Yavaş yavaş gelişen akciğer ödeminin de etkisiyle, kişi yeterli oksijeni alabilmek için daha hızlı solumaya (hiperventilasyon) başlayacaktır. Hiperventilasyon sonucu gereğinden fazla CO2 vücut dışına atılarak kandaki düzeyi düşer. Oysa CO2 solunum merkezini uyararak solunumun ayarlanması görevini üstlenmiştir.
Gündüzleri kişi şöyle ya da böyle solunumunu ayarlamaya çalışır. Ama gece uykuda Cheyne- Stokes solunumu denilen, kısa aralıklarla bir azalıp bir yükselen solunum biçimi gelişir. Kişi aniden uyanır, nefessiz kalıp bunalmıştır, tedirgindir, uyku tutmaz olur. Bunun dışında var olan solunum güçlüğü uykuya dalmayı da güçleştirir.
☀ Yetersiz uyku, hem nicelik hem de nitelik yönünden ele alınmalıdır. Nicelik yönünden, ergin bir kişide bir gecelik uykunun 6 – 8 saat sürmesi gerekir. Yaş ufaldıkça bu süre uzar. Yaş ilerledikçe kısalmaya başlar. Ne var ki modern yaşamda bu 6 – 8 saatlik uyku giderek kısaltılmaya, 3 – 4 saate indirmek için uğraş verilmeye başlanmıştır. Bunda başarı da sağlanmıştır. Ama sonuç hiç te iç açıcı değildir. Çünkü kısa süre uyuyanlarda ertesi gün uyuklamalar, unutkanlıklar, huzursuzluk görüldüğü gibi, bazı kaynaklara göre şişmanlığın (obesitenin) kaynağı da bu kısa süreli uykudur.
Nitelik yönünden, uykuya dalış süresinin 10 – 30 dakika olması öngörülür. Uykuya daldıktan sonra, nedeni ne olursa olsun uyku bölünmeleri olmamalıdır. Bölünmeler olursa ertesi gün yaşam niteliği ileri derecede düşer.
☀ Alkole-hipnotiklere-bağımlılık yapanlara bağlı uyku bozukluğu : Uyumaya yardım için alkol kullanımı bir aykırı düşünceye neden olur. Şöyle ki, gerçi başlangıçta alkol uykuya dalmayı kolaylaştırabilir. Ama gecenin bundan sonraki dönemlerinde uykuyu bözar. Klinikçiler, alkoliklerin hem içmeyi sürdürdükleri, hem de onu terkettikleri zaman uyku bozuklukları yaşadıklarında birleşirler. Bu uyku bozuklukları alkolü terkten sonra aylarca sürebilir.
Alkolikliğin dışında, akşamları bir iki kadeh içki içmekle de uykuya dalış hızlı, kolay olur. Çünkü alkol uyku gecikme süresini (latency) azaltır. Bundan sonra ise uyku yapınısını, derin uyku dönemi NREM (bunun 4. dönemi) ile REM uykularını kısaltarak bozar. Uyku bölünmelerinin artmasına, dahası solunum tıkanıklığına yol açar.
Sedatif – hipnotik ilaçların (uyku ilaçları) kullanımı REM uykusunu kısalttığı için gündüz uyuklamalarının artmasına neden olur. Ayrıca uyku bölünmelerini çoğaltır. Öte yandan uyku ilaçlarının uzun süre kullanımı sonucu uyuma zorlukları ile bu ilaçlara alışma (tolerance) gelişebilir.
Cocaine kullanımı uyku gecikme süresinin uzamasına, tüm uyku zamanının kısalmasına, zehirlenme durumunda da tüm uyku yapısının yıkımına neden olur. Cocaine yoksunluğu hipersomnia ile birliktetedir.
Heroin kullanımında uyku hemen hemen tümüyle yok olmuştur. Yoksunluğunda bir çok belirti yanında insomnia gözlemlenir.
Amfetaminler uykuya dalma süresini uzatmakla birlikte uyku bozukluklarına neden olurlar. Uyku bölünmeleri oluşur, tüm uyku zamanı kısalmıştır.Vücut hareketleri artmış, REM uykusu azalmıştır. Uzun süre anfetamin kullanımından sonra kesilirse hipersomnia ile aşırı gündüz vakti uyuklamaları kural olarak gelişir.
☀ Gece yeme-içme sendromu (binge eating disorder), gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan açlık hissi ile durdurulamayan, denetimsiz yeme davranışı demektir. Bu durum genellikle kişinin sabah uyandığında pişmanlık duymasına neden olur. Ancak çoğunlukla bu pişmanlığın ardından gene gece denetimsiz yeme atılımları gelecektir. “ Gece oburluğu “ diyebileceğimiz bu hal iki biçimde karşımıza çıkar : Birinci grupta olanlar uyku aralıklarını kullanıp sık sık uyanarak atıştırırlar. İkinci gruptakiler gecenin ortasında bir kez uyanarak denetimsiz yeme davranışını gerçekleştirir.
Gece oburluğu çeşitli nedenlere dayandırılmaktadır. Birincil neden davranışın metabolizma kaynaklı olmasıdır. Buna göre kişi yediklerini hızla tüketerek sık sık açlık hissi çeker. Bu tür nedene bağlı oburluk sadece gece değil gündüz boyunca da sürer. Norveç’ te yapılan bir araştırma sonucuna göre “ gece oburluğu “ na yakalanan kişiler genelde, genelde sabah kahvaltısında hiç iştahı olmayan, günün öteki öğünleriniyse saat 19.00 dan sonra yiyen kişilerdir. Bunlar, çoğunlukla çabuk strese giren , oburluk riski yüksek bireylerdir. Araştırmalara göre stres hormonu “ kortizol “ ün salgılanması, gece yarısı oburlarında farklılıklar gösteriyor.
Gece oburluğunun öteki bir boyutu ise dürtü denetimi ya da depresyon gibi psikolojik nedenlere bağlanmaktadır. Aslında bu tür durumlarda hissedilen gerçek açlık değildir.Ne var ki psikolojik açlık olarak başlayan bu durum giderek kötü bir alışkanlığa dönüşür.
Nedeni neye bağlanırsa bağlansın gece yeme-içme alışkanlığı kişinin uykusunun bölünerek bozulmasına, ertesi gün boyunca da uyku bozukluğu belirtilerini yaşamasına neden olur.
Sirkadyen Ritme Bağlı Uyku Bozuklukları
☀ Zaman-bölge (jet lag) sendromu’ na, daha başlangıçta “ uyku konusundaki yanılgılar “ dan söz ederken kısaca değinmiştik. Terimdeki “ lag “ sözcüğü, geri kalma, gecikme, zaman farkı anlamına gelmektedir. Gerçekten de bir jet uağıyla, demek ki hızlı bir biçimde doğu←→batı yönünde gidilirse, bir çok zaman bölgesi kısa sürede aşılacağı için uyku düzeninde birtakım değişmeler olur.
Hızlı taşıma araçları olan modern jet uçaklarıyla kıtalar arası uzun mesafeler kısa sürede aşılmakta olup yakın geçmişte günlerce, dahası haftalarca sürebilen bu yolculuklar günümüzde günü birlik yolculuk haline gelmiştir. Kısa zamanda uzun mesafeler alınınca, yolcunun yaşadığı coğrafi saatlne uyum sağlamış olan içsel (biyolojik) saati gidilen ülkenin coğrafi saatine, gece-gündüz farklılığı nedeniyle uyuma-uyanma, yemek ile çalışma saatlerine uyum sağlamakta zorlanır. Böylece jet lag denilen uyumsuzluk belirtileri ortaya çıkar.
Bu belirtiler uykusuzluk, yorgunluk, iştahsızlık, bağırsak bozukluğu, zihinsel ile fiziksel başarım kaybı, zaman ile mesafe algısı bozukluğu, tepki zamanı uzaması, yargı ile hafıza kusurları, bulanık görme, vücut ağrıları, terleme biçiminde kendini belli eder.
Bu durum doğu←→batı ya da batı←→doğu yönündeki beşten fazla zaman dilimi süren uçuşlarda görülmektedir. Dünya 360 boylama bölümlenmiştir. Her boylam 1 saatte geçilir, buna bie zaman dilimi denir. Bu hesaba göre 5 zaman dilimi için 75 boylam geçilir. Dünya çevresinde 24 zaman dilimi vardır.
Doğu←→batı yönünde, batıya doğru yolculuk yapıldığında gün ışığı süresi uzayacaktır. Doğuya doğru gidilirse gün ışığı süresi kısalır, hızla gece bölümüne girilir. Bu yüzden belirtiler daha yeğin olur. Her iki durumda da sirkadyen ritm’ i yöneten zaman saatinin ayarı bozulmuş olur. Uyku üzerine etkinliği büyük olan melatonin hormonunun salgılanması gece – gündüz ilişkisine, demek ki gün ışığına bağlı olduğundan, sirkadyen ritm saatinin ayarının bozulması uykuyu doğrudan etkiler,
Jet lag belirtileri genel olarak geçilen zaman dilimi (saat) kadar gün sürer. En az dinlenme süresi ise geçilen zaman diliminin sakiz katı saattir. Bir başka deyişle altı saat uçulmuşsa 6X8 = 48 saat dinlenme gereklidir.
Konuya başka bir açıdan, Einstein’ ın görecelik kuramı açısından bakıldığında, batıya olan gidişlerde zaman genleşir, doğuya olan gidişlerdeyse zaman sıkışır diyebiliriz. Öyle ki, kuramsal olarak dünyanın kendi çevresindeki dönüş hızı olan 500 m/sn ye (1800 km/saat) ulaşılabilindiğinde, batıya gidişlerde zaman durur gibi olur. Saat hep aynı kalır, örnekse hep 8.00 ya da 12.00 gibi. Doğuya doğru gidişlerdeyse 24 saat içinde iki kez gündüz, iki kez gece yaşanır.
Bu tür uyum bozukluklarının önlenmesi olanağı vardır. Ama bunun için, yolculuktan önce, bir hafta dolayında bir zaman içinde bazı çabaların harcanması ile bazı egzersiizlerin yapılması gerekir.
☀ Vardiya uyku bozukluğu : İş zorunluklarıyla (nöbet, lvedi durumlar, gece görevleri vb.) yaşam dönemi ile uyum döneminin bir bölümüyle ya da tümüyle yer değiştirmesi durumunda vücudun iç ritmi bu yeni düzene uymakta zorlanır. Bu durum jet lag’ a benzer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. İnsanların çoğu gündüz çalışıp gece uyumaya hem alışık hem de yatkındır. Bunun tersine çevrilmesinde yorgunluk, uykusuzluk, genel keyifsizlik hali, mide-bağırsak ile öteki psikosomatik yakınmalar belirir.
Alışkın olunan çalışma/uyuma peryodunun değiştirilmesiyle vücut ısısı, kan şekeri düzeyi ile zihinsel çalışma gücü etkilenir. Kaza oranlarının gece yarısından sabaha kadar olan sürede en yüksek düzeylere çıkması, psikomotor başarımın bu dönemde bozulduğunun göstergesidir.
Parasomnialar
Kabus görme (karabasan), hemen her zaman REM uykusu sırasında gerçekleşir. Kabuslar iyi anımsanır. Korkuyla uyanmaya neden olurlar. Hastalar düş içeriğini hatırlarlar. Bunlar uzun süren korkutucu düşlerdir. Gecenin herhangi bir zamanında görülebilirler. Kabusta, uyku terörüne göre bunalım, devinim, konuşma, terleme, çarpıntı daha azdır, ya da hiç görülmez. Kendine özgün bir sağıtım yöntemi yoktur. Buna genellikle uykusuzluk eşlik eder. Genel nüfus içinde % 5 oranında görülür.
Uyku terörü (uykuda korku) Uykunun ilk saatlerinde, yavaş dalga uykusu sırasında ortaya çıkar. Çocuklarda yaygındır. Sıklık % 1 – 6 oranında olup, en çok 5 – 7 yaş arasında görülür. Ergenlikte sıklığı azalır. Erişkinde görülme oranı % 1 in altına düşer. Yoğun bunalım eşliğinde ani uyanmalar görüiür. Çarpıntı, terleme olabilir. Kişi uyandığında aşırı hareketlidir, yataktan bile kaçabilir. Haykırarak ağlar. Uyandığında gördüğü düşü anımsamaz. Sonuçta bu da uykuda bir kabus görme olayıdır. Ondan farkı belirgin motor eylemin olması ile görülen düşün REM döneminde değil de yavaş uyku dalgası döneminde olmasıdır. Ataklar genelde 15 dakika içinde sona erer. Bu hastalık genellikle uyurgezerlikle sürer.
Uyurgezerlik (somnanbulisme). Tıp dilinde somnanbulisme adı verilen bu hastalıkta hastanın bilinci uykuda olduğu halde, demek ki özel bir bilinç durumunda olduğu halde, duyu organları uyanıktır. Belirtileri hastaya göre değişir. Bazıları uykularında gezer. Bazıları ise el, kol işareti yapar. Daha başkaları da yatak çarşafını buruşturur, yastığıyla uğraşır. Bir bölümü de uykularında konuşur. Uyandıkları zaman da uykudayken yaptıklarını anımsamazlar. Daha çok ruhsal bir bozukluğun yansımasıdır. Ayrıca başından yaralanmış olanlarda, kanlarındaki şeker düzeyi düşük ya da beyin damarlarında atherosklerozis yüzünden tıkanıklık olanlarda da uyurgezerlik görülebilir. Bazı kişilerde ise genetik kaynaklıdır. Uykuda gezer olan hastaların sürekli olarak ailesince denetim altında tutulması, başlarına gelebilecek herhangi bir kazayı önlemesi açısından yararlıdır.
Uyurgezerlik uykunun REM döneminde ortaya çıkar. Bilindiği gibi normal koşullarda bu düşlerin oluştuğu uyku dönemidir. Uyuyan kişi REM dönemine girince beden felce uğramış hale gelir. Bu, kişiyi düşlerini gerçek olarak yaşamaktan alıkoymak için doğaca oluşturulmaktadır. Buna karşılık uyurgrzerlikte felç hali oluşmaz. Kişi kendine ya da çevresindekilere zarar verecek hareketler yapabilir.
Uykuda diş sıkma (gıcırdatma).Sorunlar, acılar, öfkeler, denetim altına alamadığımız duygular (özellikle nefret) uykularımıza yansıyarak değişik biçimlerde kendilerini ele verirler. Uykuda diş gıcırdatmak bunların dışa vurumlarında en yaygın olanıdır. Tıpta bruksizm adı verilen diş gıcırdatma alışkanlığı uykuda olduğu gibi gündüz vakti uyanıkken de gözlenebilen bir sorun olup, psikolojik kökenlidir. Bu, alışkanlık halini aldıktan sonra değiştirilmesi çok zor bir hastalıktır. Üzerinde durulmadığı zaman diş mineleri, diş kökü, çene kaslarıyla çene oynağına zarar vermektedir. Sağıtmaya erken başlamanın önemi vardır. Splint ya da gece plağı denilen, gece uyumadan önce dişlerin çiğneyici yüzeyleri üzerine geçirilen plakla sağıtmada başarılı sonuçlar alınmakla birlikte, hastalara psikolojik sağıtma yöntemlerinin uygulanması gerekir
REM uykusu davranış bozukluğu (RDB), Daha çok yaşlı erkeklerde görülmekte olup, nörolojik kaynaklıdır. Normalde REM uykusu sırasında kişinin göz kasları dışındaki istemli kasları, belli bir gerginliği korudukları halde devinimsiz kalırlar. Bazı kişilerde bu devinimsizlik gerçekleşmez. Uyuyan kişi düşlerini yaşamayı, demek ki gördüğü eylemleri dışa aktarmaya başlar. Bu da bazan tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örnekse, uyurgezerlik bu tür bir hastalık olarak değerlendirilebilir.
RDB li hastalarda % 38 oranında İdiopatik Parkinson Hastalığı (IPH) geliştiği bildirilmiştir. Bundan başka RDB li hastaların % 65 inde parkinsonizm ya/ya da demans (bunama) geliştiği gözlemlenmiştir.
Uykuda konuşma (sayıklama). REM uykusu davranış bozukluğunda olduğu gibi, bu kez kişi uykusunda gördüğü düşlerden sözlü aktarımlar yapmaktadır. Bu kişiler anlaşılır sözcükler yanında kullanılan dil ile hiç ilişkisi olmayan bazı sesler de çıkarırlar. Ancak söyledikleri, birer tümce olarak hemen her zaman dinliyenlerce anlaşılmaz sözlerdir. Çünkü düşler asıllarında anlamlarının çözülmesi güç simgelerden oluşmaktadır. Uykusunda sayıklayan kişi de gördüğü bu simgelerden, hem de biraz çarpıtarak söz ettiğinden dinleyenin anlamasına olanak yoktur.
——————————————————————
İlgili Makale
Akpınar, Ş. : Restless legs syndrome treatement with dopaminergic drugs. 1987, Clin. Neuropharmacol.. 10 : 69.
Cok faydali,detayli,ayrintili bilgiler buldum. Tesekkur ederim