Tanrı tarafından verilmiş bazı içgüdülerle dünyaya geliriz. Bunlar 7 tane olup, Libido ya da biyolojik enerji adını da alırlar :
Beslenme İçgüdüsü
Dışkılama İçgüdüsü
Kendini Koruma İçgüdüsü
Üreme ya da Cinsel İçgüdü
Çekişme (Rekabet) İçgüdüsü
Kahramanlık İçgüdüsü
Thanatos (Saldırganlık ile Öldürme ya da Yoketme) İçgüdüsü
Bilindiği gibi, içgüdüler, değiştirilemez, önlenemez, yok sayılamazlar. Tersi durumda büyük dertler doğacaktır. Öte yandan, içgüdülerin içerdiği konularda kişi, öğrenme ile eğitilmeye gereksinme olmadan, özdevinimli olarak gereğini yapar.
Burada çok önemli bir konuya açıklık getirmek gerekir. Biz tek tek, eski deyimiyle “ferden ferda” kendimizi, gereğinden çok önemseme eğilimindeyizdir. Bu bebeklik çağının, kendini dünyanın merkezinde sanan, ben-merkezli (omnipotent) davranışın bir kalıntısıdır. Bu ergin çağa gelmiş kişide çok abartılırsa, ciddi kişilik sorunlarının ortaya çıkmasına neden olur. Kısaca, bir karakter çarpıklığı belirtisidir. Onun için “kendisiyle dalga geçebilen kişi”, ötekilere göre daha hoş karşılanır
Oysa tam tersine, Tanrı katında, tek tek bireyler değil ama, o bireyin içinde olduğu tür önem taşır. Bu durumda tek başına bir insanın önemi, bir tek karıncanınkine eşittir. Tanrı, öyle görünüyor ki, tek tek bireyleri değil türleri öne alıp, türlerin yok olmayıp devamını, önemle öngörmektedir. Bizlerin bunun bilincine varmamızın çok önemi olduğu gerçeği, tartışma götürmez bir konudur.
İşte bu yüzden, türün sürekliliğini sağlayacak bir içgüdü olarak Üreme (ya da Cinsel) İçgüdü verilmiş olsa gerektir. Öteki içgüdüler de, Cinsel İçgüdü kadar doğrudan olmasa bile, türün sürekliliğine hizmet ederler. Biri dışında : Sadece insanda olup, başka türlerde bulunmayan Thanatos (yoketme içgüdüsü)!…
Denebilir ki, “türün korunmasına hizmet etmeyen bir içgüdü neden sadece insana verilmiştir?…” Biraz düşünülürse, insanın hiç doğal düşmanı olmadığı gerçeği görülecektir. Varmış gibi olanların da üstesinden, zekasıyla gelebilmektedir. Thanatos da doğal dengeyi (insanı, insana kırdırmak) sağlamaya yönelik bir içgüdü olarak bizlere verilmiş olabilir. İnsana üstün zekayı veren Tanrı, kesinlikle bu ayrımı hesaplamış olmalıdır.
Ne var ki, Cinsel İçgüdü, hayvansal (behimi = sensual) duyguları da beraberinde getirir. Bu, hayvanlarda olduğu gibi, çoğalma amaçlı serbest cinsel ilişki anlamını taşır. İnsan beyni, yaratıldığından bu yana, böyle bir serbestliği, işlettiği akıl düzeneği gereği kabullenemeyip, cinsel konularda, yazılı olmayan toplumsal kuralları, büyük dinlerin doğmasıyla daha da güçlü olarak geliştirmiştir. Bu kurallar olağan, sıradan kurallar gibi olmayıp, tabu benzeri kurallardır. Bilindiği gibi, eski inanışlarda tabuyu çiğnemenin karşılığı ölümdür. Dolaylı olarak, cinsellik konusunda tabuların varlığı, insan toplumlarında zorlamalara neden olmuştur.
Bir yanda, yaradılıştan gelen önlenemez, değiştirilemez Cinsel İçgüdü, öte yanda bu içgüdüyü baskı altına almaya çalışan tabular… İster istemez insan zihninde baskı ile karmaşaya, binlerce yılla ölçülebilecek zaman içinde yol açtı. Sonuçta, karakter sapkınlıkları olarak nitelendirilen, bazı akıl hastalıkları ortaya çıkmıştır.
Psikanalitik okul, bilince düşen yasak duyguların bilinç altına, zor kullanarak gönderildiğini varsayar. Bilinç altına yığılan yasak duygular, buradan çıkıp kendilerinden söz ettirmek isterler. Adeta, bilince baskı uygularlar. Kişinin bilinci, uyanıklık halinde, kesinlikle bu duyguların (tabuların) açığa çıkmasına olur vermez. Buna karşın, uykuda görülen düşlerde, bunlar kendilerini anlatmaya çalışırlar. O da, gizlenmek için bazı simgelerin arkasına saklanarak… Bu da düşlerin anlaşılmaz, karmaşık öyküler olarak karşımıza çıkmasına neden olur. Psikanalitik sağıtma, uzmanlar eliyle bu karmaşık şifreleri çözerek akıl hastalıklarını iyileştirmeyi amaçlar.
Bazan düşlerde, bilinç altının düşüncelerini saklamak amacıyla ürettiği şifreleri, bilincin kendisi çözerek bunların asıl anlamlarını keşfeder. Sonuç olarak, görülen düşleri hemen silip atar. İşte, bu yüzden kimi kez hiç düş görmediğimizi söyleriz. Bazan da anımsanan düş, kısa sürede bellekten silinip gider. Bu olanlara, psikanalitik okul “bilinç tarafından düşlere uygulanan sansür” adını veriyor.
Sonuçta, insanoğlunun başına gelenler, içgüdüleriyle bunlara karşı kendi zihninin koyduğu yasaklar arasında sıkışmasından kaynaklanır. Durum doğal yolla ne zaman, nasıl çözülebilir?… Bu zor sorunun yanıtını, bu günkü günde verebilme olanağı, ne yazık ki yoktur!..