PSİKİATRİK & NÖROLOJİK BOZUKLUKLARDA UYKU… (3 üncü kitaptan)

Uyku, merkezi sinir sisteminin etkin katılımı ile gerçekleşmektedir. Bu sırada psikolojik ile biyolojik etkinlikler değişir. Tüm bu değişmelerin bir önceki günle sonraki gün arasındaki düzenlemeleri gerçekleştirdiği düşünülmektedir.
Bu nedenle, yıllardır insanda biyolojik ile psikolojik yaşantılarla uyku arasında ilişki kurulmuştur.

Uyku çalışmaları, psikiatri uygulamasına son 40 – 45 yıl içinde girmiş olup biyolojik temelli yaklaşımların birini oluşturmaktadır. Hastalıkların biyolojik kökeni araştırılırken nöroendokrin, nörokimyasal araştırmalarla birlikte uyku çalışmaları da önemli ilerlemelere ulaşmıştır.

Psikiatrik bozukluklarda en yaygın yakınmalardan biri uykunun nitelik ile niceliğindeki değişmelerdir. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında uyku çalışmalarındaki ilerlemeler sonucunda psikiatrik bozukluklarda uyku değişmeleri araştırma konusu oldu. Psikiatrik bozukluklarla uyku örüntüsündeki (pattern = dessin) değişmelerin eş zamanlı oluşu, her iki durumun temelinde de nörobiyolojik patolojilerin yer aldığını düşündürmektedir. Bu alanda en çok çalışma depresyon üzerinde yapılmış, uyku örüntüsündeki değişmeler depresyon için biyolojik göstergelerden birisi olarak dikkate alınmıştır. Tanıda tablonun ağırlığı uyku değişkenleriyle ilgili bulunmuş, ytku çalışmalarıyla sağıtma biçiminin öngörülebileceği ileri sürülmüştür.

Bizim bu çalışmamızda GATA’ da yapılan bir araştırma temel olarak alındı (Hamdullah Aydın, Fuat Özgen).

Depresyonda Uyku Çalışmaları
——————————
Depressif hastaların % 80 – 85 i uykusuzluktan, % 25 – 20 si de fazla uyumaktan yakınmaktadır. Uykusuzluktan yakınanlar uykuya dalmakta güçlük çektiklerini, gece sık – uzun uyanıklıkları olduğunu, sabah erken uyandıklarını söylemektedirler.

Araştırmalarda depresyondaki nörokimyasal, nörohormonal ile metabolik değişmelerin uyku derinliğine de yansıdığı, bunlar arasında koşutluk bulunduğu ileri sürülür.

Depressiflerde uyku örüntüsündeki değişmeler uykunun ilk saatlerinde kendini gösterir. Normalde ilk saatlerde NREM fazla, REM azken, örüntü neredeyse tersine dönmekte, REM öne çıkmaktadır. Değişmeler, uykuya girişin geç olması (uzun uyku latensi), kısa REM latensi, ilk REM’ in uzun yoğun, ilk NREM’ in kısa oluşu biçiminde özetlenebilir.

Ergen depresyonlarında farklı bulgular ortaya çıksa da çalışmalar, genellikle erişkinlere benzer bir uyku örüntüsünün görüldüğü, REM ile uyku latensinin kısa, daha fazla REM, daha az delta uykusu dikkati çekmektedir.

Uyku Örüntüsünde Saptanmış Ortak Noktalar :
——————————————–
a. REM Olaylarında Değişmeler : REM latensi kısa, ilk REM uzun, REM yoğunluğu artmıştır. Sanrılı depresyonda REM latensi kısalığı ötekilerden daha belirgindir. REM olaylarındaki değişmelerin, depresyondaki aminerjlk inhibisyonla ilişkili olarak ortaya çıkan kolinerjik dominansın sonucu geliştiği düşünülmektedir. Böylece normalde, uyuduktan yaklaşık 90 dakika sonra başlaması gereken REM, erken ortaya çıkmakta, nicelik ile yoğunluğu artmaktadır. Başka bir açıklamaya göre de, depresyonda bozulan sirkadyen ritmin yansıması olarak uykunun iç ritmi de bozulmakta, REM erken başlamaktadır. Böylece ilk NREM, uykunun başlangıcında ortaya çıkmakta, ileriye kaymaktadır.

b. Derin Uykuda Değişmeler : Derin uyku azalmış, uykunun ileri dönemlerine kaymıştır. Bunun yanısıra derin uykunun göstergesi olan delta dalgaları, uyku içinde toplam olarak da azalmıştır. Bu değişmeler sağlıklılarda uykunun ilk saaatlerinde yer alan derin uykunun geç saatlere kaymasıyla ilişkilendirilebilir. Depresyonda bu değişmeler sirkadyen ritmin kaymasıyla ortaya çıkabileceği gibi metabolik değişmeler sonunda da delta dalgaları bastırılıyor olabilir. Bu bulgularla birlikte öteki biyolojik değişkenler de dikkate alındığında depressiflerin temelde, bir uyarılmışlık içinde olduğu söylenebilir. Böylece uykuya giriş geciktiği gibi uykunun derinleşmesi de güçleşmekte, hastalar sabahları dinlenmeden uyanmaktadırlar.

c. Uyku Sürekliliğine İlişkin Bozukluklar : Polisomnografik çalışmalarda uykuya girişin geç, gece sık – uzun uyanıklıklar, sabah erken uyanma saptanmaktadır. Bu bulgular hastaların yakınmalarıyla oldukça uyumludur.

Manide Uyku Çalışmaları :
—————————–
Mani ile hipomanide uykuya giriş güçlüğü ön planda olup toplam uyku süresi genellikle 2 – 3 saat kadardır. Uyku dinlendirici olmaktan uzaktır.

Bir çalışmada manik dönemkerde toplam uyku süresi, REM yüzdesi ile derin uykuda azalma, depressif dönemde kısa REM latensi, yüksek REM yoğunluğu ile yuzdesi, derin uykuda azalma saptanmıştır

Şizofreni, mani ile depresyon grubunda polisomnografik değişikliklerde belirgin fark bulunmamaktadır. Bu hastalıklar, belirti ile etyopatogenez açısından farklı olmalarına karşın polisomnografik bulguların örtüşmesi yöntem sorunlarından kaynaklanıyor olabilir.

Şizofrenide Uyku Çalışmaları :
——————————–
Şizofrenide uyku bozuklukları, başat belirtilerden biridir. Uykusuzluktan uyku ahenginin değişmesine kadar olan belirti yelpazesinde farklı biçimlerde kendini gösterir. Yıllardır üzerinde durulan bir nokta da sanrıların (hallusinasyon) düş benzeri yaşantılar oluşuyla ilgili açıklamalardır. Gündüzleri düş benzeri yaşantılar içindeki hastalarda gece – gündüz ritminin değiştiği, bu nedenle gece REM’ in azaldığı biçiminde kurgusal anlatımlar yapılmıştır. Bu bakış açısını destekleyen bir bulgu ise şizofrenide REM azalması sonrasında REM’ in geri gelmesi (rebound = (REM kısalmasını izleyen gece uykusunda REM’in uzaması) halinin görülmemesidir. Rebound olmaması gece ya da gündüz, şizofrenlerin REM uykusu gereksinmelerini karşıladıklarını düşündürmektedir. Araştırmalar böyle bir ilişkiyi gösterecek noktada olmamakla birlikte şizofrenideki usdışı, yoğun otistik yaşantılar ile REM düşlerinin yapısı yakın bir benzerlik göstermektedir. Bulgular ile gözlemler, gerçek dışı yaşantılar ile REM’ in birbiri yerine geçebilen, benzer olaylar olduğu biçimindeki anlatımları destekler yöndedir.

Şizofrenide uyku çalışmaları, kısa REM latensi, yoğun REM, azalmış delta uykusu ile uyku sürekliliği bozukluğu ile belirgindir.

Akut dönemde uykuya giriş ile uykunun sürekliliğinde bozulmalar biçiminde uyku sorunları görülürken, kronik olgularda uyku ritminin değişmesine daha sık rastlanmaktadır. Özellikle kronik olgulardaki uyku düzensizliği kullanılan ilaçlar, bir de ortaya çıkan metabolik değişmelere bağlanmakla birlikte, giderek gece ile gündüz ritmindeki karışma ön sıraya çıkmaktadır

Anksiete Bozukluklarında Uykku Çalışmaları :
———————————————
Yaygın anksiete bozukluğunda yeterince uyku çaışması yapılmamıştır. Araştırmalarda da farklı sonuçlara ulaşılmaktadır. Yaygın anksiete ile depresyon sıklıkla birlikte görüldükleri için bazı çalışmalarda depressiflerin uyku örüntüsüyle benzerlikler dikkati çekmişse de daha sonraki çalışmalar bunu doğrulamamıştır.

Hastaların yakınmaları daha çok uykuya dalma güçlüğü biçiminde olup o sırada sorunlarını düşündükleri, çözümler aradıkları yönündedir. Bu hastalar sabahları dinlenmeden kalktıklarını söylerler. Uyku çalışmalarındaki bulgular da hastaların yakınmalarına koşut olarak uykunun yüzeyelleştiğini göstermektedir.

Yaygın anksietede uykuya dalmada gecikme, delta dalgalarında azalma, birinci dönem uykuda artma, özellikle delta uykusu sırasında olarak elektrodermal eylemde artış dikkati çekmektedir. Bu değişmeler anksiete düzeyiyle koşutluk göstermektedir

Özetle, anksiete bozukluklarında sağlıklı bireylerin uyku örüntülerinden farklı olmakla birlikte kendine öz bulgu saptanmadığı söylenebilir.

Panik’te Uyku :
———————–
Panik bozukluğu olan hastaların yarısından fazlasında uyku sorunu olduğu bilinmektedir. Bunların da en az yarısı, uyku sırasında soluk alamayarak uyanma biçiminde yakınmalar göstermektedir. Uykuda panik atakların genellikle ikinci dönem sonu ya da üçüncü dönem başlarında ortaya çıktığı dikkat çekmektedir. Hastaların büyük bir bölümünün uykusuzluk yakınması da uykuda ortaya çıkabilecek panik atakları karşısındaki kaçınma davranışı olarak kabul edilmektedir. Uyumayarak gelebilecek panik ataklardan korunmaya çalışmaktadırlar.

Panik buzukluğunda, uykuda hareketlerde artış yaygın olarak saptanan bir bulgudur. Genel uyarılmışlığın artışına bağlı olarak uykuda devinimin arttığı düşünülmektedir. Bu nedenle uyku derinleşmemekte, dinlendirici özellikte olmamaktadır.

Anoreksia Nevroza ile Bulimia :
——————————–
Anorektikler, depressiflere göre daha fazla uyanıklık gösterirken normal kişilere göre hem daha fazla uyanıklık, hem de daha az REM uykusu içinde olmuşlardır. Bu bulgular, anoreksia ile bulimia için kendine has olmamakla birlikte sağlıklılardan farklı, ama depressiflere benzer nitelikte bir uyku örüntüsüne sahip olduklarını göstermektedir.

Travma Sonrası Stress Bozukluğunda uyku Çalışmaları :
————————————————-
Travma sonrası stress bozukluğu olan hastalar, dinlendirici olmayan uyku, rahatsızlık veren düşler, insomnia (uykuya dalış ile onu sürdürmede güçlük, irkilme, panikle uyanmalar biçiminde yakınmalar), karabasanlar, saldırgan davranışlar, uykuda konuşma, yürüme ile uyku inmesinden (paralizi) yakınmaktadırlar.

Uykuya başlamada güçlük, anksieteye bağlı sık uyanıklıklar, uyku sırasında travmatik yaşantıya benzer karabasanlar dikkati çekmektedir. REM uykusu davranış bozuklukları, bir başka ciddi uyku sorunudur. Özellikle karabasan gibi yaşantılar, hastalarda uykuları kaçırma biçiminde davranış değişikliklerine yol açabilmektedir.

Travma sonrası stress bozukluklarında anksieteye bağlı uyanıklılar genelde NREM dönemleri ile uykunun ilk saatlerinde ortaya çıkar.

Bir uyku çalışmasına göre, uyku endeksi düşüklüğü, sik kısa uynıklıklar, sık tekrarlanan hareketler, bu hareketlerin % 34.8 inde eşlik eden kısa süreli uyanıklıklar saptanmıştır. Hataların % 83 ü gece uyandiklarında, irkilme ile korku (düşlerle ilgili olmayan), % 17 si gözdağı veren düşler tanımlamışlardır. Uyanıklıkların % 50 si REM den hemen önce ortaya çıkmış, REM de devirli eylemler artmıştır.

Kişilik Bozukluklarında Uyku :
——————————–
Sınırda bulunan (borderline) kişilik bozukluğunda uykunun başlama ile sürdürülmesine ilişkin sorunlar saptanmıştır. Bazı olgularda REM latensi kısalığı olsa da süreklilik göstermemektedir.

Alzheimer Hastalığında Uyku Çalışmaları :
—————————————
Yaşlılarda bunaklık (demans) ile depresyon yaşamları belirtilerinin benzerliği üzerinde yıllar boyu durulmaktadır. Duygu alanı ile bilişsel işlevlerdeki değişmelerin değerlendirilmesi oldukça güçtür. Üstelik bu görüntüler birbirine karışacağı gibi birinin ötekine eşlik etmesi de olasıdır. Bu nedenlerle yaşlılarda depresyon – demans ayrımı için geçerli, güvenilir ayırıcı tanı yöntemlerine gereksinim vardır. Genel olarak depresyonda REM erken, yoğun bir biçimde ortaya çıkmakla birlikte toplam uyku içindeki niceliği değişmemektedir. Demans’ ta ise REM azalmaktadır. Bu gözlemlerin ışığında, polisomnografinin demans – depresyon ayrımında kullanılabilecek güvenilir bir teknik olduğu düşünülmektedir.

Hafif Alzheimer Hastalığı bulguları olan 39 hastanın uyku sırasında EEG dalgaları incelendiğinde, tonik REM uykusu sırasında EEG’ de dalgaların yavaşlama yönünde değiştiği, beta dalgaları azalırken teta ile deltaların arttığı dikkati çekmiştir. Yaş, cins gibi etmenler yönünden eşleştirilmiş sağlıklı deneklerin de yer aldığı bu çalışmada dalga incelemesinin Alzheimer Hastalığı bulunanları % 92, sağlikli olanları da % 95 doğrulukla ayırdettiği ortaya konmuştur. Bu çalışmada olguların hafif düzeyde hastalık belirtileri taşıdığı dikkate alındığında uyku çalışmasıyla hastalığln % 92 doğrulukta öngörülebilmesi, oldukça yüksek yordayıcı değer olduğu söylenebilir.

Epilepsinin Uyku Üzerine Etkileri
————————————
Epilepsi hastalarında uyku bozuklukları sık karşılaşılan bir durumdur. Uykuda gelişen nöbetler uyku latensinin uzamasına, uyku evrelerinin yer değiştirmesine, evre 1 – 2 nin süresinin uzamasına neden olmaktadır. Uykuya daldıktan sonra uyanmalar görülür. Uyku yoğunluğu değişir. Ayrıca nöbetler REM latensini arttırıp, REM süresini kısaltırlar. Uyku bozuklukları hem bölümsel hem de yaygın birincil, tüm nöbetlerde ortaya çıkmaktadır. Basit bölümsel ile karmaşık bölümsel nöbetler gece boyunca tekrarlarsa uykuyu bözabilirler. Ayrıca bozulmuş uyku örüntüsü nöbet eşiğini düşürüp başka nöbetlerin gelmesine de neden olabilmektedir. Demek kl bir kötü döngü sarmalı söz konusudur. Karabasan görme, gece terörü, uykuda yürüme, yorgun uyanma biçiminde yakınmalar da görülebilir. Nöbetler ne kadar sıksa uyku belirtileri de daha sık olarak ortaya çıkmaktadır.

Nöbet olmayan akşamlarda REM uykusunun süresi normalken, birincil ya da ikincil genel nöbetlerin olduğu akşamlarda REM uykusunun süresi kısadır. Sık tekrarlayan yaygın gece nöbetleri , kronik REM yoksunluğuna, bu durum da kortikal nöron uyarımını arttlrarak nöbet eşiğinin düşmesine neden olmaktadır. Epilepsili hastalarda gelişen uyku bozuklukları epilepsi karşıtı ilaçla sağıtmaya yanıt vermez.

Parkinson Hastalığında Uyku Bozukluğu
—————————————-
Parkinson hastalığında uyku bozukluğu, kendini REM davranış bozukluğu biçiminde gösterir

Bilindiği gibi, REM uykusu davranış bozukluğu RDB, REM uykusu sırasında normal iskelet kası atonisinin kaybı ile düş durumuna bağlı kol – bacak hareketleriyle belirgindir. İlk olarak 1986 yılında C. H. Schrenk ile arkadaşlarınca tanımlanmıştır. Başlangıç yaşı en küçük 20, en büyük 80 oşarak ortalama 50 – 65 tir. Hastaların yaklaşık % 90 ı erkektir. Hastalar REM uykusu sırasında sıklıkla konuşurlar ya da çığlık atabilirler. Tek kol ya da bacak hareketi görülebileceği gibi yumruklama, saç çekiştirme ile yatak dışına fırlayarak koşma gibi karmaşık eylemler de gözlemlenebilir.

Çeşitli çalışmalarda Parkinson hastalarında % 25 – 47 oranında RDB saptanmıştır. RDB nin Parkinsonizme öncelik edebileceği de bildirilmiştir.

REM uykusunun oluşumundan sorumlu anatomik alanlar beyin sapı çekirdeklerinde yerleşmiştir. Pons’ ta yer alan pedunkülopontin çekirdek ile laterodorsal tegmental demet çekirdeği REM uykusu sırasında hem etkindiir, hem de rostral medülladaki magnosellüler ile kaudal medülladaki paramedian retiküler çekirdekle alış veriş içindedir.

Yazarlar laterodorsal tegmental demet çekirdeği pedunkülüpontin çekirdeğin nöronlarının belirgin biçimde artış görerek RDB yi buna bağlamışlardır.

RDB nin kaynağında dopaminerjik işlev azalması da araştırılmlş olup, buna karşılık hala RDB nin birincil nedeninin dopaminerjik işlev azlığı olduğuna ilişkin yeterli veri yoktur.
——————————————————————

İlgili Makale :

Aydın, H., Özgen, F. : Psikiatrik bozukluklarda uyku çalışmaları. 1998, Klinik Psikiatri, 2 : 89 – 97.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>