POZİTİF (müsbet = olumlu) BİLİM….

“Matematiksel açıklamalar ve yöntemler kullanılmadan yapılan hiçbir araştırmaya bilimsel denemez.”
Leonardo Da Vinci

“Doğa, Tanrı’nın yazdığı bir kitaptır”.
HARVEY

Aptallar, eski olayları hatırlamayı, bir bilim sayarlar.
PLANCHE

Tanımlar

Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, söz arasında yerli yersiz, bilim ya da bilimsel sözcüğünü sık sık kullananların pek büyük bir çoğunluğu, sorsanız bilimin bir tanımını bile yapamazlar.

Pozitif bilim için, üzerinde herkesin birleşebileceği ortak bir tanım yapabilmek oldukça güçtür. Bu yüzden, örnekse, Türk Dil Kurumu Sözlüğü üç ayrı tanım üzerinde durmuştur :

1) “Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemlerle gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi.”

2) “Genel geçerlik ile kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli, dizgisel bilgi.”

3) “Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen, bir bilgi edinme ile yöntemli araştırma süreci.”

Üzerinde herkesin uzlaşabileceği tek bir tanınmın yapılamamasının nedeni, pozitif bilimin hızla gelişen, çok yönlü, devingen bir etkinlik olmasına bağlanmak istenmiştir. Bununla birlikte, başka bir tanım olarak “geçerliği kanıtlanmış sistemli bilgiler bütünü” tümcesi verilebilir.

Bu tanımların dışında;

Albert Einstein’in bilim tanımı : “Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır” biçimindedir.

Bertrand Russell ise pozitif bilim için :”Gözlem ile gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır” diyor.

Görüldüğü gibi pozitif bilim için yapılan tanımlar, çok sayıdadır. Fakat, öte yandan bilimin kapsamı söz konusu olduğunda, şöyle demek olanağımız vardır : “Pozitif bilim, bilinen ya da bilinmeyen, fakat bilinmesi gerekip bilinebilecek olan tüm evreni kapsamaktadır. Gerçekten de bu gün, kavramı ile kapsamı için hiç bir şey bilmediğimiz, ama yarın karşımıza çıkabilecek olan her şey pozitif bilimin kapsamı içindedir.”

Acaba, bilimadamları, pozitif bilim yoluyla neyi araştırmaktadırlar?…

Hiç kuşku yok ki, evren içinde gelişmekte olan bütün olguların gerçekte ne olduğu, nedenleri, ne içinleri araştırılıyor. Bu çaba, atomların davranışlarndan, evrenin en ücra köşelerinde gelişmekte olan olayların, içinde biyolojik olgular da olmak üzere, bütün evren konusunda bilinemiyenlerin araştırılıp, gerçeklere ulaşma çabasıdır.

Sözü edilen doğa olguları, bütün evrende önceden saptanmış, kesin, hiç bir zaman değişmeyen doğa yasaları doğrultusunda yürümektedir. Bu doğa yasalarını, evrenin yaratılmasıyla birlikte Tanrı yürürlüğe koymuştur. Doğa yasalalarının bu biteviyeliği ile kesinliği karşısında matematikçi Jules-Henri Poincarré, anlam olarak aşağı yukarı şu sözleri söylemiştir : “Doğa olaylarının, belli bir nizam içinde biteviye gidişi, bazılarının tam tersine, beni Tanrı fikrine götürmektedir”.

Çünkü, ortalama kişi Tanrı, oradan da din kavramına ulaşabilmek için, bir takım kural dışı mucizelerin olmasını bekler. Zira, ona göre, Tanrı doğa olaylarıyla yerli yersiz oynayıp, onları zaman zaman ters-yüz etmelidir ki, onun varlığına inanılabilsin. Doğa olaylarının bir nizam içinde oluşması, ortalama kişiyi Tanrı fikrinden uzaklaştırır. Demek ki, ortalama insan, Tanrıya inanmak için karmaşa (kaos) olmasını bekliyor. Bunun tersine, matematikçi kafa yapısı taşıyan J-H. Poincarré, doğa yasalarının değişmez işleyişi sonucu, Tanrı fikrine ulaşmaktadır.

Doğada gelişmekte olan olgular, zincirleme bir gidişle, birbirlerini tetikleyip başlatarak, özdevinimli (otomatik) olarak süregiderler. Bağlı oldukları kurallar ile yasalar, evrenin her noktasında aynı olduğu için, varılan sonuçlar birbirinin eşi, ya da birbirine çok yakın olur. Bu nedenle, yerkürenin dışında, evrendeki uzak bir yerlerde yaşam var da, bu yaşam insan düzeyine kadar uzanmışsa, oradaki insanlar kesinlikle bizlere benzeyecektir. Anatomik yapılarıyla fizyolojik düzenleri de bizimle aynı olacaktır. Şimdilerde, uzaydan gelen canlılar için düşünülen acayip anatomik, fizyonomik yapılar, bizlerin imgeleme gücümüzle geliştirdiğimiz masalsı varliklar olup, gerçekle hiçbir ilişkileri olamaz.

Uzayda varlığını düşündüğümüz yaşamdaki bitkiler de, yapılarındaki klorofil nedeniyle, yeşil olacaktır. Oradaki insanların kanları da hemoglobin taşıdıkları içini bizimki gibi kırmızı olacaktır. Bazıları : “Ne demek!… Tanrı uzayda bir yerdeki insanların kanlarını klorofilli, demek ki yeşil olarak yaratmış olamaz mı?…” Diyebilmektedirler. Bu, Tanrı kavramını da, onun kurduğu doğa yasalarını da hiç anlamamak, dahası bilimsel düşünceye hiç ulaşamamak demektir.

Evet, Tanrıın her şeye gücü yeter!… Ama, kendi koyduğu kurallar ile yasaları hiç bir zaman bozmaz. Bunu böyle bilip anlamamız gerekir. Tersi durumda, doğa olaylarında sürekli karmaşa (kaos) yaşanacaktır. Oysa, doğadaki bütün olgular, kesin bir düzen içinde yürüyüp gider. Tanrı buyruğu bu yöndedir. Bunu anlayıp göremiyorsak temel bilimsel düşünceye bir türlü ulaşamadığımız gibi bilim de varlığını sürdüremez. Hep, masallarla öyküler düzeyinde kalırız ki, bu da bilim değil, olsa olsa sanat olur. Bu durumda doğanın gizlerini araştıranlar da, bilim adamları değil, ama falcılarla medyumlar olacaktır.

Bilim adamları, bilimsel gerçekleri aydınlatma yolunda, neleri bulmaya çalışmaktadırlar?… Hiç kuşkusuz doğa olgularının gizlerine, nedenlerine, ne içinlerine ulaşmaya çalıştıklarına göre, vardıkları sonuçlar doğa yasalarının birer açıklaması olacaktır. Ne var ki, bizler Tanrı gibi düşünme, Tanrı mantığında olma olanağına hiç bir zaman sahip olamayacağımız için, doğa olaylarının yasalarına ulaşmada çok zorlanıyoruz.

Gene aynı nedenle, bütün çırpınmalarımıza karşın, doğa gizlerinin pek azına ulaşmış durumdayız. O da, bulduğumuzu sandığımız gerçekler doğru ise?… Bunu neden söylüyoruz?… Çünkü, bilimsel gerçekler dediğimiz bulgular, zaman boyunca sürekli değişmekte. Dahası, bazı disiplinlerde bu değişme süresi çok kısa, 3 – 5 yıl aralığına sıkışmış durumdadır (örnekse, biyoloji ile tıp disiplinleri için durum böyledir). Demek ki, tam doğruları bulmada çok, ama pek çok gerilerdeyiz.

Eğer, Tanrı gibi düşünebilseydik!.. Çözülememiş doğa gizi kalmazdı… Ama, buna olanak yoktur. Her ne kadar, “Tanrı insan zekasını yaratmakla,, kendine benzer bir varlığı meydana getirmiş oldu.” diyorsak da, Tanrıın mantığı ile insan zekası arasında, bizim ölçmemize olanak olamayan, bizi korkuya düşürebilecek boyutta bir ayrım, bir uçurum vardır. Biz bu güçsüzlüğümüzü göz ardı ederek, “pozitif bilim” aracını kullanıp doğa gizlerinin derinlerine ulaşmaya çalışmaktayız.

Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, “Pozitf bilimin konusu ile görevi, doğada gelişip gitmekte olan olayların, bağlı ya da bağımlı oldukları doğa yasalarını bulmak, bu zoru başarmaya çalışmaktır.”

Bunu, pozitif bilim konusunda bizim yaptığımız sade bir tanım olarak alabilirsiniz.

Bilimin İşlevleri

Pozitif bilimler, ilgi alanları içindeki konuları araştırırken, işlevleri olan bazı etkinlikleri gerçekleştirirler. Bilimin işlevleri üç tanedir :

☀ Açıklamak
☀ Yordamak
☀ Denetim altına almak

☀ Olgu ya da olgusal durumları açıklamak, bilimin en temel işlevidir. Bilim adamları olayların ya da olgusal durumların sadece adını vermek, onları sınıflara ayırmak ya da ne olduklarını bilmekle yetinmezler. İnceledikleri olay ya da olgusal durumların niçin, nasıl oluştuklarıyla ilgili olarak da açıklamalar yapmaya çalışırlar. Bu açıklamaları sistemli bir biçimde yapmaya özen gösterirler.

☀ Bilimin öteki önemli işlevi yordamaktır. Yordamak, bilinen ya da gözlenen durumlardan yola çıkarak bilinmeyen ya da gözlemlenmeyen durumlar için kestirimde bulunmak anlamını taşır. Bilim adamları, gözledikleri olgu ya da olayları sadece açıklayan genellemeler ileri sürmekle kalmayıp geleceğe yönelik güvenilir kestirimlerde de bulunurlar.

☀ Bilimin bir işlevi de, istenilen sonuçları elde edebilmek için gerekli olan koşulları denetim altında tutmaktır.

Pozitif Bilimin Yöntemi

Pozitif bilimlerde, yeni bir bilgi edinmek için kullanılan yaklaşım biçimi yöntemdir. Bilim adamları bu yöntemle, zaman içinde bilgilerin üst üste binmesiyle evrendeki olayların doğru, güvenilir bir betimlemesini yapmayı amaç edinirler.

Bu arada, “olsa olsa = tatonement” ile “deneme – yanılma” adını verebileceğimiz yöntemlerin pozitif bilimlerde, hem yeri hem de ilgileri yoktur, Adı geçen bu yolları pozif bilimler kullanmaz. Kullanıyorsa, bilim olma niteliğini yitirir.

Bilimsel yöntem, en basit haliyle şu biçimde özetlenebilir :

1) Evrendeki bir olayın (fenomen) gözlemlenmesi.
2) Bu olaya ilişkin, gözlemler ile tutarlı, ancak kesin olmayan, varsayım (hipotez) adı altında deneysel bir açıklama getirilmesi.
3) Varsayımın kestirimlerde bulunmak için kullanılması.
4) Kestirimlerin deneylerle ya da ek gözlemlerle sınanması. Sonuçlar ışığında varsayımda gerekli değişikliklerin yapılması.
5) (3) ile (4) üncü adımların varsayım ile deney arasında tutarsızlık kalmayıncaya kadar yinelenmesi

Tam tutarlılık sağlandığı zaman varsayım, gözlemlerin açıklanabilir yeni akıl yürütmelerin yapılabileceği bir kuram (teori) haline gelir. Böylelikle, bir olay türünü açıklayan kolay anlaşılabilir, tutarlı bir önermeler kümesi oluşturulmuş olunur.

Yöntem uygulandığı sırada, ortama matematiksel mantık egemendir. Ayrıca yöntemin kullandığı dil matematik dilidir. Yönteminde matematik dilini kullanmayan hiç bir disiplin pozitif bilim niteliğini taşımaz. Ama, matematiğin kendisi bir bilim dalı değildir. Matematik, pozitif bilimlerin yöntemlerinde kullanılan bir araç, bir disiplindir.

Madem ki pozitif bilimlerin yöntemlerinde matematiği kullanma zorundayız. O halde, “Tanrı mantığında da matematik saklıdır”, kestirimini yapabilirmiyiz?!…

Son olarak, önemli bir konuyu belirtelim : Bilim felsefesinin önemli isimlerinden Paul Feyerabend, “Yönteme Hayır!” başlıklı ünlü kitabında, bilimsel yöntemin genelleştirilmesi ile tek geçerli yöntem olarak mutlaklaştırılması girişimini eleştirmiştir. Feyerabend’ in karşı çıkışı, asıl olarak bilimsel yöntemin tek, mutlak bir yöntem gibi kabul edilmesi ile dayatılmasına yöneliktir.

Bir de Pozitif-olmayan (negatif=menfi=olumsuz değil!!..) bilimlerden söz etme olanağı vardır. Bu konumuz dışında olduğundan, burada değil ama, belki başka bir makalede bunu tartışmaya açacağız.
______________________________________________

İlgili Makale :

Paul Feyerabend : Against Method : Outline of an Anarchitic Theory of Knowledge. 1974, Atlantic Highlands, N.J., Humanities Press.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>