Bu günlerde Siyami Ersek Hastanesinden, şu aşağıdaki toplantı çağrısını aldım :
Sayın Prof. Dr. Yalçın Güran,
Siyami Ersek Hastanesinin kuruluşunun 45. Yılı nedeni ile düzenlediğimiz, Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi Bilimsel Günleri Toplantısı 11 – 13 Mayıs 2007 tarihleri arasında Hastanemizin Konferans Salonunda gerçekleşecektir.
Toplantımızın amacı, Dünya göğüs kalp damar cerrahisi tarihinin hem bilimsel hem de teknolojik tüm safhalarının eşzamanlı olarak yaşandığı bu merkezde kırk beş yıldır aralıksız süren hizmette emeği geçenlerle bir arada olmak, aramızda olmayanları hatırlamak, hatıraları paylaşmak ve yeni gelişmeleri tartışarak ülke bilimine yeni bir ivme temin etmektir.
Bu düşüncelerle sizleri kırk beşinci yılımızı kutlama günlerinde aramızda görmekten ve ağırlamaktan onur duyacağız.
Saygılarımızla,
İbrahim Yekeler
————————————————————–
Ben bu toplantıya, büyük olasılıkla o tarihte İstanbulda olamayacağımdan katılamayacağım. Ama, altı çizili olan tümce, beni gerilere götürdü… Burada bununla ilgili olarak, birinci kitabım “TÜRKİYEDE AÇIK-KALB CERRAHİSİNİN BAŞLANGICI” ndan bir kaç bölümü, söyleneni doğrulamak için, aktarıyorum :
(……………)
Yıl 1963 olmuştu. Bu yıl ilk açık-kalb ameliyatlarını yapacaktık. Yani dünyadaki ilk başarılı açık-kalb ameliyatından 10 yıl sonra Türkiyede bu işi başarmış olacaktık. Bu batıdan bize gelen tekniklerin uygulanmasının en kısa zaman aralığında olanlardan biridir . Zira mide rezeksiyonu dünyada ilk kez yapıldıktan 60 yıl sonra, kolon rezeksiyonu 70 yıl sonra, kapalı mitral ameliyatı 32 yıl sonra, akciğer rezeksiyonu 50 yıl sonra Türkiyede uygulanabilmiştir. Böyle gecikmeler batı dünyasınin kendi içinde de vardır. Bunun en çarpıcı örneği Penicillin’in bulunuşu ile ilaç olarak kullanılması arasında geçen zamandır. Alexander Fleming penicillum notatum’un ilk kez 1928 yılında bakteri üremesini engellediğini keşfetti. Penisillin bir ilaç olarak ilk kez 1946 yılında kullanılabildi. Aradan 18 yıl geçmişti.
(………….)
Yıl 1963 e geldiğinde, Türkiyede ilk açık-kalb ameliyatları, İstanbul Göğüs Cerrahisi Merkezi ile Hacettepe Üniversitesi kalb cerrahisi bölümünde bir kaç gün arayla başlatıldı. Hacettepedeki ekibin başında Dr. Aydın Aytaç bulunuyordu. Bu gün Türkiyede, bir çok merkezde, yılda toplam 15 000 – 20 000 arasında açık-kalb ameliyatı yapılmaktadır. Dünyada ise bu sayı 650 bin dolaylarındadır. Bu, günde yaklaşık 2 000 ameliyat demektir
(…………..)
Açık-kalb cerrahisinde ilk kez banka kanı kullanımı hakkında.
Makinanın hacmi ufaltılmış ve daha az kana gereksinme duyulmaya başlanmıştı, ama az da olsa gene donörlere muhtaçtık. Acaba donör derdinden kurtulmanın bir olanağı varmıydı? İşte Dr. Güran’ın aklına şimdi de bu konu takılmaya başlamıştı. Zaman 1964 yılı sonlarıydı. Hiç kimseye duyurmadan, çünkü o zaman için çok saçma görünen bir işle uğraşınca gene alaya alınacağından, dahası çalışmalarının önleneceğinden korkuyordu, eldeki laboratuvarda çalışmaya başladı. Kan bankasıyla dolaylı olarak ilgilenen Başhemşire Adeviye Taşkın ile anlaştı. Çok değil, birer ünite (500 cc) çeşitli yaşta kan elde etti. Bu kanların en yaşlısı 13 günlük, en genci 3 günlüktü.
Bir çok deneyden sonra görüldü ki, 3 ten 5 günlüğe kadar olan banka kanları hemoliz olmadan kalb-akciğer makinasında kullanılabilir. Böyle olunca 1 den 3 günlüğe kadar haydi haydi kullanılabilirdi. Demek ki 1 günlükten 5 günlüğe kadar olan banka kanlarını perfüzyon makinasını doldurmak için kullanma olanağı olduğu ortaya çıkmıştı.
Elbette bu gün için bu anlattıklarımızın sözü bile edilemez, çünkü artık her yerde bu işlem rutin olarak perfüzyon teknisyenleri tarafından, sessizce yapılmaktadır. Ama siz geriye doğru giderek 1964 yılı sonlarına bir gelin bakalım… O günlerde herkes bu işlemin yapılamayacağına, adeta iman etmişti. Dünya yüzünde böyle bir uygulama yoktu
Perfüzyonda banka kanını kullanmaya başladık. Aynı yıl banka kanı Amerika Birleşik Devletlerinde de kullanılmaya başlandı. Bazı engeller olmasaydı biz çok önce bu işe başlamış olacaktık.
(……………..)
Dr. Yalçın Güran ile Dr. Kemal Bayazıt, 1965 te, ilk kez kalb-akciğer makinasıyla, kay-cross doner diskli film oksigenator kullanarak ekstrakorporeal hayat desteğini uyguladılar. 6 saat sonra desteği durdurmak
zorunluğu başgösterdi. Hasta kaybedildi.Zira eldeki oksigenator bu işe yetmiyordu.
(……………)
Kay-Cross oksijenatörünün (yapay akciğer) modifikasyonu hakkında.
Önce 0.5 mm kalınlığında ince rondeleler yaptirdı. Bunların 9 tanesini biraraya getirince 4.5 mm aralık elde ediliyordu. Ilk deneyler bu aralıklarla yapıldı. Kan olarak günü geçmiş banka kanları kullanıldı. Ilk denemede hiçbir değişiklik gözlemlenmedi. Sonra ince rondeleler azaltılmaya başlandı. Disk aralığı 2.5 mm ye indiği zaman disk araları kanla doluyor, köpürme başlıyordu. Ama aralık 3 mm olursa bu komplikasyonlar görülmüyordu. Yalnız burada bir ince ayrıntı vardı. O da Kay-Cross oksigenatorunu fabrikanın gösterdiğinden bir parça daha yüksek doldurmak gerekiyordu. İşin can alıcı noktası buydu.
Böylece 88 diski 13″ lik Kay-Cross oksigenatoruna sığdırmayı başarmıştık. Bunun anlamı makinayı doldurmak için 1300 cc daha az kana gereksinme olduğuydu. Demek ki 3 kan vericisine gereksinme kalmıyordu. Her ameliyatta artık 2-3 donörle yetinebilirdik. Nitekim ameliyatlar hızlandı. Kay-Cross oksigenatorunun bir modifikasyonu başarıyla yapılmıştı. Bu çalışma ilerde, 1972 yılında, Dr Güran’ın doçentlik tezinin bir bölümü oldu.
(…………….)
İstanbul Göğüs Cerrahisi Merkezinde, 1966 yılında, bir hastanın üç kapağı birden değiştirildi. Bu kapaklar aorta, mitral, triküspit kapaklarıydı. Ameliyatı Dr. Kemal Bayazıt yaptı. Bu ameliyat ABD den üç yıl sonra, dünyanın geri kalanında ilk kez yapılmış olan üçlü replasmandır.
(…………….)
Dr. Kemal Bayazıt ile ekibi, Dr. Yalçın Güran’ın da katılımıyla , 1968 yılinda Ankara Yüksek İhtisas Hastanesinde, Türkiyedeki ilk kalb naklini gerçekleştirdi. Bundan dört gün sonra Istanbul Göğüs Cerrahisi Merkezinde, Dr. Siyami Ersek ile ekibi bir kalb nakli yaptılar.
————————————————–
İşte, bu alıntıların da gösterdiği gibi, Türkiyede açık-kab cerrahisi zaman zaman batıdaki uygulamalarla aynı zamanda yürütülmüş, bazan da uygulanan teknikler batının önüne geçmiştir. Yurdumuzda açık-kalb cerrahisinin bu günkü düzeyine gelebilmesi bunlarla gerrçekleşebilmiştir.