Samuel Pepys, 14 Kasım 1666 Çarşamba günü, köpeklerde yaptığı ilk kan transfüzonunu yayınladı.
Prof. Jean-Baptiste Denis, 15 Haziran 1667 de, Koyundan insana ilk kan transfüzyonunu gerçekleştirdi. Bunda başarılı da oldu. Fransa ile İngilterede yapılan bir kaç denemeden sonra bir hasta öldü. Bunun üzerine Prof. Denis kaatil olmakla suçlandı. Hayvandan insana kan nakli yasaklandı. Daha sonra insandan insana kan nakli yapılabilmesi için yaklaşık bir yüzyıl geçmiştir.
Solunum “mekaniği” ile ilgilenen ilk bilim adamı John Marlow’dur. 1670 yılında göğüs boşluğunun genişlemesiyle havanın akciğerlere dolduğunu, meydana getirdiği bir düzenekle göstermiştir. Onun yaptığı tanımlar bir buçuk yüzyıl sonra DNBS, Dış Negativ Basınç Solunumu cihazlarının (çelik ciğer) yapımına yol açmıştır
Ingiliz doktorları Richard Pearson ile Thomas Beddoes, 1794 te, ether’i değişik hastalıkları sağıtmak için, örnekse: verem, kataral ateş, idrar kesesi taşı, iskorbüt hastalığı için kullandılar.
Ether’in ilk kez cerrahi anestezik olarak kullanımı Dr. Crawford Williamson Long tarafından 30 Mart 1842 de, boyundan iki tane tümörün çıkartılması sırasında gerçekleştirildi.
Joseph Priestley, 1774 te, oksijenin varlığını keşfetti. Bundan 47 yıl önce, 1727 de, ilerde ayrıntılarıyla görüleceği gibi, Stephen Hales kapalı devre solunum aygıtına çok benzeyen bir aparattan, yayınladığı kitabında, söz etmiştir.
Antoine Laurent Lavoisier’in 1774 ile 1785 yılları arasında yaptığı klasik araştırmalarında solunumun O2 alıp CO2 vermek olduğu anlatmıştır. Bu çalışmanın daha başlarında CO2 in kostik alkaliler tarafından tutulabildiği açıkça anlaşılmış bulunmaktaydı.
Bu sırada birçok araştırıcı, kapalı sistem solunumumda yaşamın sürdürülebilmesi için, sisteme CO2 di tutmak gayesiyle kostik alkalilerin konmasının gerektiğini ortaya koydular. Bunların içinde Sheele (arılar), Lavoisier ile Seguin (kobaylar), Regnault ile Reiset (köpekler) bulunmaktadır. Ekspire edilen (akciğerlerden dışarı atılan) oksijen’in kireçli sudan geçirilerek temizlenmesi, bu dönemde, Ingen Housz tarafından da bildirilmiştir.
Philip Syng Physick, Philadelphiada bir Amerikalı hekim, bilinen ilk insan transfüzyonunu 1795 yılinda gerçekletirdi. Fakat ayrıntıları yayınlamamıştır.
Benjamin Brodie, 1812 de, daha önce d’Anghera’nın tanımladığı, Sir Walter Raleight ile Alexander von Humbolt’un Avrupaya getirip tanıttıkları güney amerikalı yerlilerin oklarının ucundaki zehire curare adını verdi. Bu çok tanınmış İngiliz cerrah curare’lanmış hayvanlerın yapay solunum altında ölmediklerini gösterdi.
James Blundell, Büyük Britanyalı kadın hastalıkları uzmanı, 1818 de, doğum sonrası kanama için hastanın kocasından aldığı kanı eşine nakletti.
Intravenöz injeksiyon ile infüzyon 1670 de başlatılmıştı. Fakat 12 Mart 1845 Çarşamba günü Francis Rynd bir hipodermik iğne ile sıvıları ciltaltı yoluyla ilk kez vermeyi başardı. Daha sonra Charles Gabriel Pravaz, lyon’lu bir Fransız cerrahı ile Alexander Wood, bir İskoçyalı hekim, 1853 te, birbirlerinden habersiz olarak ilk kez metal cam karışımı bir enjektör ile cilt altına girebilecek incelikte bir iğneyi geliştirdiler. Bu enjektörün ilk kullanımı ağrı kesici olarak morfin injeksiyonu için olmuştur. Bu gün, artık çok seyrek olalarak kullanılan, pravaz enjektör diye adlandırdığımız bu enjektörlerdir.
Dr. Horace Wells, Amerikalı diş hekimi, 1844 te, ilk kez N2O yu bir aneztezik olarak kullandı.
Shwann,1856 da, karışık bir kanister sistemi içine kostik sodaya daldırılmış kireç parçaları koyarak CO2 di sistemden uzaklaştırdı. Açık olmayan nedenlerden bu cihaz 1877 ye kadar yayınlanıp açıklanmadı. Bu absorpsiyon kanisteri tasarımı, 1920 lerde Drager ekipmanında kullanılan kanisterlere esas olmuştur.
Ancak anestezide ilk kez CO2 absorbsiyonunu kullanan kişi John Snow’dur. Makalesini 1850 de yayınlamıştır.
Daha önce, 1774 te, Joseph Priestley N2O (azot protoksit) i izole etti. 1799 ile 1800 yıllarında Dr. Thomas Beddoes ile Sir Humprey Davy N2O yu ürettiler, test ettiler. Sir Humprey Davy 1800 de N2O konusunda hayvan ile insan deneylerini anlatan kompakt kitabını yayınladı.
Dr Oliver Wendell Holmes, 1846 da, ilk kez bilinç kaybı olayının anlatımı için “Anesthesia” sözcüğünün kullanılmasını önerdi. Bu önerinin önündeki, ardındaki tarihlerde bir sıra gelişme olmuştur. Başlangıçta genel anestezi hastanın yüzüne kapatılan gaz bezinden yapılmış maskeye damla damla ether ya da chloroform dökülmesiyle sağlanıyordu. Burada hasta doğal solunumu ile bu maddelerin gazlarını soluyarak bilincini kaybeder, yapılacak ameliyat gerçekleştirilirdi. Soluduğu bu gazların dışında havadaki oksijenle yaşamını sürdürüyordu. 1847 de, James Young Simpson klorform’un aneztezik özellik taşıdığını buldu, bunu kadın hastalıkları cerrahisinde aneztezik olarak kullandı.
Dr. Edmund Andrews, Kasım 1868 de, Chicago Medical Examiners dergisinde bir makale yayınlıyarak N2O + O2 karışımının %80 + %20 olması gerektiğini soyledi. Bu oran görüldüğü gibi havadaki N2 + O2 oranına uymaktadır
Alexander Graham Bell, telefonun mucidi, belki de büyük oğlunun solunum yetmezliğinden ölümünün verdiği ilhamla, 1882 de İngiltere gezisi sırasında bir “vakum ceket” icadetti. Bu göğüs etrafına uygulanan sert bir kabuk ile bir körükten oluşuyordu. Körük negativ basıncı sağlamaktaydı. Bell 1892 de tasarımını daha da geliştiren bir çizim yaptı. Bu çalışmalar ilk DNBS cihazını ortaya çıkarmıştır.
Bundan sonra 19. yüzyıl boyunca hekimlerle mühendisler deneyler yaparak DNBS cihazları geliştirdiler. Dr.Alfred F. Jones (USA) 1864 Ignez von Hauke (Avusturya) 1874, Eugene Joseph Woillez (Fransa) 1875, Charles Breuillard (Fransa) 1887, bunlardan birkaç tanesidir.
Henry Hillard, Nisan 1898 de, yüz maskesiyle N2O aneztezisini anlattı. Anestezinin devamını nasofaringeal insuflasyonla sürdürmüştür.
Aneztezik maddelerin yanı sıra hastanın kendi doğal solunumu yerine yapay solunum ile bunu sağlayacak düzenekler üzerinde çalışmalar gündeme gelmiştir. Dr. Marshall Hall’ın 12 Nisan 1856 da, Lancet dergisinde yapay solunumu tanımlamasından önce 1743 te İngiliz fizyolologu Stephen Hales gemiler ile madenlerde çalışanlara yardımcı olma amacıyla bir aygıt icadetti. Bu ilk mekanik solunum makinasıdır. Bu elle çalıştırılan havayı kişinin akciğerlerine içeri ve dışarı doğru verip alan bir körüktü. Burada inspirator ya da ekspirator hacim ölçümleri söz konusu olmadığından yeterli bir yapay solunum elde etmek söz konusu olamazdı.
Yüz maskelerinin yanı sıra anestezide kullanılacak endotrakeal tüpler ile yapay solunumu sağlayacak cihazlar üzerindeki çalışmalar daha sonra başladı.
Torakotomi dediğimiz, göğüs boşluğunun cerrahi yolla açılabilmesi, poztiv basınçlı solunumun sağlanmasıyla gerçekleşebilir. Bu yöntemin bilinmediği 1883 yılinda, şimdiki adıyla Gdansk’ta, genç bir cerrah olan H.M.Block kendi akrabası iki taraflı tüberkülozu olan genç bir kıza dünyadaki ilk akciğer rezeksiyonunu yapmaya girişti. Ancak toraks açılınca mediastinum karşı tarafa kaydı. Kalb atışları hızlandı, hasta morardı, biraz sonra da dolaşımın durmasıyla ölüm geldi. Bu olaydan sonra cerrah hakkında adli soruşturma açıldı (belki de tıbbi hata yüzünden tarihte ilk kez açılan adli soruşturma) sonuçta Dr. Block, paniğe kapılarak, intihar etti.
Bu trajik sonuçtan sonra bütün aklı başında cerrahlar Dieffenbach’ın “plevraya gelince dur!” öğüdüne uymaya başladılar. Demek ki akciğer zarına gelince daha ileri gitmiyorlar, onu açmıyorlardı. Probleme çözüm getirmek için1904 te, Breslau Üniversitesinde, Sauerbruck hayvanlarda “unterdruck” (alçak basınç) metodunu uyguladı. Burada torakotomi sırasında bütün vücut alçak basınçlı (eksi 15 cm H2O) bir oda içine alınmaktaydı. Baş bu odanın dışında bulunuyordu.
Daha sonra Breuer “uberdruck”, yani yüksek basınç’la yapılan aneztezinin yararlarını anlattı. Bu yöntemde hastanın başı camdan yapılmış bir pozitiv basınç fanusu içine konarak akciğerler şişirilmiş olarak tutuluyordu. 1937 yılına gelininceye kadar endotrakeal entübasyon hem tehlikeli, hem de fuzuli olarak kabul ediliyordu. Ancak endotrakeal entübasyonun başlangıcı çok daha gerilere gider.
Sürecek
[url=http://super-new-s.info]http://super-new-s.info[/url]
Without variants….