YAPAY ZEKA (son)


Yapay zekanın kendisi için söylediklerimizi onu yaratıp geliştirenler için uygulayamayız. Çünkü bu yolda emek verenler üstün zeka ile donanmış olduklarını ortaya çıkardıkları yapıtla kanıtlamışlardır. Böylece yapılan çalışmalarla elde edilen sonuçlar, işin burada kalmayacağını çok daha ilerlere varılabileceğini göstermektedir. Çalışmalar bu ivmeyle giderse, çok ta uzak olmayan bir gelecekte akıllı robotların ortada dolaştığını görerek şaşırmamamız gerekir.

Demek ki doğan çocuk büyüyecektir. Günümüzde de bazı robotlar yapıldı. Ama bunların işlevlerini gördükleri sırada ya yanlarında ya da arkalarında hep insanların olduğunu görmekteyiz. Buna örnek olarak tıp alanında kullanılmak için üretilen robotlar gösterilebilir. Koroner cerrahisi için geliştirilen robotlar, laboratuvar işlemleri için yapılmış makinalar, bir de son zamanlarda hastanede yatan hastaların vizitlerini yapmak için yapılmış robotlar hep insan deteği ile çalışmak zorundadırlar.

Fakat bu konuda ne kadar ileri gidileceğini Carnegie Mellon Üniversitesi Robotik Enstitüsünden Prof. Hans Moravec belirtmektedir. Bu bilim adamına göre 2050 yılına kadar insanın zihin gücüne sahip akıllı robotların varolabileceği, bunların yönetime bile el koyabilecekleri kaçınılmaz bir sonuçtur.

Daha da ilginç bir yorum British Telecom’un gelecek öngörülerinde bulunan “futurology” biriminin başkanı Ian Pearson’ dan gelmiş bulunuyor. O’na göre 21 inci yüzyılın ortalarına doğru insan zihninin super bilgisayarlara indirilebileceği (download) bir gerçektir. Pearson’un The Observer gazetesine yaptığı açıklamaya göre yakın gelecekte bilgisayarlar da bilinç ile duyulara sahip olacak. Bu teknolojinin ucuzlayıp yaygınlaşması 2075 – 2080 yıllarında olacaktır. Bu yolda hızla ilerlenmektedir. Örnek olarak ta Sony’nin oyun konsolu PlayStation serisini gösterdi. PlayStation 3 bir önceki versiyonundan 35 kat daha güçlüdür.

Böylesi bir gelişim insanlık için büyük tehlike oluşturacaktır. Tahminlere göre on üzerinden sekiz oranında bir değerdir bu tehlike olasılığı. Neden insanlık için bir tehditten söz ediyoruz? Çünkü yaratılan akıllı robotlarda belki üstün bir zeka bulunacaktır, ama insanda var olan duygu ile buna bağlı sağ duyu, hoşgörü, affedebilme özelliği ile harmanlanmamış kupkuru bir zeka olacaktır bu. Sadece zekası olan bir varlık; karakter yönü hiç yok, tümüyle boş… Robotlar bu durumlarıyla yönetimi de ele geçireceklerse insanlık için yıkıma neden olalacaklardır.

Pearson’un dediği gibi zekanın yanı sıra bilinç ile duyulara da sahip olacaklarsa daha tehlikeli olacaklar demektir. Burada sözü edilen duygular değil duyular, demek ki görme işitme gibi duyulardır. Tanrıya yakaralım ki insanoğlu, Frankeshtein canavarına benzeyen ama ondan binlerce kat daha tehlikeli olabilecek robot “ucubeler = monsters” yaratmasın. Sanal zekalar hep insan denetimi ile yönetiminde olsun. İnsanoğlu her zaman efendi konumunda bulunsun.

Bunu neden söylüyoruz? Çünkü görme, işitme, dokunma, koklama, tat alma duyularından hiç birine sahip olmayan bir kişide zekadan söz etme olanağı yoktur. Demek ki beş duyu olmayınca zeka da olamaz. Bizler zekamızı oluşturmak için kesinlikle beş duyumuza bağımlıyız. Bize beş duyu bu yüzden verilmiştir. Bir bilgisara insan zekası verilecekse herşeyden önce ona beş duyu özelliğini kazandırmak gerekir. Bunlar olmayınca, ne yapılırsa yapılsın bilgisayar insan zekası düzeyine ulaştırılamaz. Oysa Pearson bilgisayarların duyu ile bilince sahip olacağını söylemektedir. Biz şimdiye kadar bu açık gerçeğin akıllara gelmediği düşüncesiyle avunmaktaydık. İşte bizi endişeye düşüren özellik bu olmuştur. Demek ki konu üzerinde akıl yoranlar en önemli gerçeği artık görür olmuşlardır. Bizce çok tehlikeli bir gidiştir bu. Dahası, yol yakınken hemen önlenmelidir.

Daha once de, nükleer bombalar, biyolojik + kimyasal silahlar gibi kitle yoketme araçları bulunup geliştirilmişti. Sonradan bunların yaygınlaşmasının insanlığı, dahası gezegenimizdeki bütün canlı yaratıkları, yok olma tehlikesiyle karşılaştırdığı için önlemeye, hiç değilse kısıtlamaya çabalayıp duruyoruz. Bu sonucu onları keşfetmeden kestirip, daha o zamandan önlem almamız gerekmezmiydi? Öyle görülüyor ki icadetme heyecanı aklın önüne geçmiştir.

Yaratıcı olmaya, buluşlar yapmaya bir diyeceğimiz olamaz. Ama yapılan buluşlar “ Bindiği dalı kesme “ niteliğinde tehlikeli olursa, gene zekamızı kullanarak bunlardan anında vazgeçmeyi bilmemiz gerekir. Büyüklerimizin dediği gibi “ sonradan gelen pişmanlık hiç bir işe yaramaz “. Olumlu yönde çalışan insan zekası önceden önlem almayı bilmelidir. İşin doğrusu da budur.

Bu konudaki olumsuz düşüncelerimizde yalnız değiliz. S.U.N. microsystems ortaklığının baş kurucusu olup bu kuruluşta bilgisayar alanında bir çok yeni buluş yanında ünlü JAVA bilgisayar proglama dilini geliştirip kullanıma sunan TCP/IP sisteminin fikir babası bilgisayar bilgini William N. Joy (kısaca Bill Joy) da bu konuda bizim gibi düşünmektedir Düşüncelerini Wired adlı dergide yayınladığı “Why the future doesn’t need us = Gelecek bize neden gereksinim duymaz” başlıklı makalesinde etrafıyla anlatmıştır.

Makaleslne “ Bizim en güçlü 21 nci yüzyıl teknolojilerimiz – robotlar, genetik mühendisliği ile nanoteknoloji – insanlığı soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya getirmektedir “ alt başlığını koyan Bill Joy, devamla konunun insanlık için ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini, en ince ayrıntılarına kadar sade, kolay anlaşılır bir dille anlatmıştır.

Öte yandan ünlü fizikçi Stephen Hawking, genetik mühendisliğinin bilgisayarların insan zekasının önüne geçmesini önlemek için kullanılabileceğini söylemiştir. Hawking, Fokus dergisine verdiği demeçte, genetik değişikliğin DNA nın karmaşıklığını arttırabileceğini, bu yolla insanoğlunu geliştirebileceğini belirtti. Bunun uzun bir süreç olacağını söyledikten sonra “Ancak biyolojik sistemlerin elektronik olanlara üstün olmaya devam etmesini istiyorsak bu yolu izlemeliyiz” dedi. “Bizim zihin yapımıza karşın bilgisayarların verim güçleri her 18 ayda bir artıyor” diyen ünlü fizikçi, “Beyinle bilgisayar arasında doğrudan bağlantıyı sağlayan teknolojileri geliştirmeliyiz. Böylece yapay beyin, insan zekasına karşı olmak bir yana ona katkıda bulunur” dedi.

“Maymunlar, insanlarla yüzde 98 oranında aynı genetik yapıya sahip oldukları gösterilmiştir. Böyle olmasına karşın maymunlar görecelik (izafiyet) kuramını bilemiyorlar. Ancak bu yüzde 2 lik fark, insana büyük bir öne geçme olanağı sağlıyor. Bu olanak dil’dir. Dil yüzünden insanlar dev, ama yavaş işleyen bir bilgisayar oluşturuyor. Bu bilgisayarın bir kuram ortaya çıkaracak güçte olmasını umut ediyorum” demiştir Hawking.

Bir de, daha bilgisayarların ortalarda görünmediği 1931 yılında, XX. Yüzyılın en büyük matematikçilerinden, ayrıca tüm tarihin en büyük mantıkçılarından olan, Brno kenti, Avusturya-Macaristan doğumlu Kurt Gödel’in (1906 – 1978) ünlü bir teoremi vardır. Bu teorem şöyle :

“Belli bir düzeyden daha karmaşık olan her tutarlı biçimsel (formel) yöntemler düzeni (system) için ispatlanamayan, ama doğru olan bir takım önermeler vardır”.

Gerçi anlamının derinlerine inebilmek için sayfalar dolusu yazı yazmak gerekse de, biraz yüzeysel giderek, gelelim bundan ne anlaşılabileceğine : Bir biçimsel yöntemler düzeninin “tutarlı” olması, onun birbiriyle çelişen sonuçlar üretmemesi demektir. Demek ki belirli girdiler altında bilgisayarın size söyledikleri, yine aynı girdilere karşılık çıkardığı başka sonuçlarla çelişmemelidir. Başka bir deyişle aklın yolu bir olmalıdır. Bunun her bilgisayar için doğru olduğunu varsayabiliriz.

“Bir düzeyden daha karmaşık olan” sözünü bilgisayara uygularsak, diyebiliriz ki çarpma, bölme işlemlerini başarabilen her bilgisayar bu düzeyin üstündedir. Gerçek de budur.

Sonuçta Gödel’in ortaya koyduğu teoremlle anlatmak istediği şu olabilir : (elbette burada bunu bir bilgisayara uyguluyoruz) “Öyle doğrular vardır ki bilgisayarımız hiçbir biçimde bunların doğru olduğunu anlayamaz”.

Yapay zekanın, en mükemmel biçimiyle er ya da geç yapılacağına inananların temel düşüncesi olan “ Doğru programlanmak koşuluyla bilgisayarlar her şeyi yapabilirler” kanısına, daha 1931 yılında ortaya konan Gödel teoremi büyük bir darbe vurmuş olmuyor mu? Demek ki bilgisayarlar her şeyi yapamazlar, onların doğru ya da yanlış olduklarını bir türlü anlayamayacakları bir sürü sonuç (çıktı) vardır.

Ama kim bilir, belki de mühendislik felsefeden önde giderek daha yapay zekanın olanaklılığı ispatlanmadan insan gibi düşünen makinalar yapılabilir. Bunu zaman gösterecek.

İnsanlığın yakın geleceği için yapılan bu çoğu karamsar ya da bir bölümü iyimser kestirimlere karşın bir avunma nedenimiz var. Çünkü sadece zeka ile donanmış akıllı robotların hiç değilse akıl hastası olma olanağı yok. Bilindiği gibi akıl hastalıkları birer karakter bozukluğudur. Zekanın bununla ilgisi yoktur. Bir akıl hastasının çok iyi bir zekası olabilir (paranoia örneğinde olduğu gibi). Ancak akıl hastasının bu nitelikli zekası bozuk olan karakterin buyruğu doğrultusunda iş görür. Robotlara karakter verilemeyeceğine göre onların delirmelerine de olanak yoktur. Hiç değilse içimiz bir parça rahat olabilir!!…

Bu konuda bir başka avunma nedeni de insanda sezgi yoluyla alınan kararların akıl yoluyla alınanlardan daha doğru olduğunu doğrulayan bilimsel çalışmalardır. Max Planck Institute’den Gerd Gigerenzer, Princeton Üniversitesinden Jonathan Cohen ile Iowa Üniversitesinden Antonio R. Damasio’ nun yayınlarından “ ventromedial prefrontal korteks “ adı verilen beyin bölgesi nöronlarının gerçekleştirdiği etkinlik sonucu alınan kararların, akılla verilenlere göre hem daha doğru, hem de dahaha hızlı olduğunu öğreniyoruz. Dahası Heidelberg Üniversitesinden Alman psikolog Dr. Henning Plessner “ Sezgilerimiz bıçak gibi keskin çalışmakta, ama aklımız zayıf “ demektedir. Yapay zekada sezgi söz konusu olmayıp, salt akıl olacağına gore bunun insan zekasına yaklaşması söz konusu olmayacaktır. Bu da içimizi rahatlatacak bir durum olarak karşımızda duruyor.

Buna karşılık aksi yönde uğraşlara da tanık oluyoruz, demek ki makinaları insanlaştırmak yerine insanları makinalaştırmaya yönelik (biyonik insan) çalışmalar da var. Bunlardan biri telekinesis (uzaktan kumanda ile hareketlendirme) diyebileceğimiz bir çalışma. Bunun 11 – 15 yıl içinde gerçekleşeceği söyleniyor. ABD de Brown Üniversitesi ile Foxborough Cybernetics Enstitüsünde makinalarla iletişim kurmayı sağlayacak beyin inplantları üzerinde çalışıyorlar. Kafatasının tam altında bulunan motor korteks bölümüne yerleştirilen bir mini yonga (micro chip) sinir uyarılarını algılayarak bunları bir bilgisayara yönlendirecek. Bu bilgisayar da kablosuz olarak öteki bilgisayarlar, müzik setleri ya da elektrik kumandalı tekerlekli sandalyeler gibi pek çok elektronik makinayı yönlendirebilecek.

Gene 11 – 15 yıl içinde gerçekleşebileceği söylenen ikinci araştırma konusunun ip uçlarını Güney California Üniversitesinde sinir mühendisi olan Ted Berger veriyor. Kendisinin yaptığı bu araştırma belleği zenginleştirmek için bir yöntem bulmakla ilgili. Bir mini yonga (micro chip), sağlıklı beyin hücresinden hasarlı dokuları atlayıp bir öteki sağlıklı hücreye uyarılar gönderiyor. Bu biçimde yaratılacak yapay hippocampus öncelikle Alzheimer hastalarının, daha sonra da bellek kaybı yaşayanların bellek yeteneklerini kazanmalarına yardımcı olabilecektir.

Yukarda sözü edilen çalışmaların meyvelerinin alınmaya başladığına tanık olmaktayız.

Bu günlerde İngilterede inmeli bir adamın, yeni bir beyin sensorundan yararlanarak, düşünme yoluyla bilgisayarın imlecini hareket ettirip e-postasını açtığını bildiren bilgiler bize ulaşmış bulunuyor.

Kolları ile bacaklarını inme yüzünden kullanamayan (quadriplegy) 25 yaşındaki bu hasta “ brain gate “ sensoru ile bilgisayarında e-postasını açmış, ayrıca bir robot kolunu denetim altında tutabilmiştir. Bu kişi Massachusetts’ deki Cybernetics Neurotechnology Systems tarafından geliştirilen bu sistemin denendiği ilk hasta olmuştur.

Bilim adamları, hastanın beyninin hareketleri sağlayan bölgesine, üzerinde 100 elektrodun bulunduğu minik bir silicon yonga (chip) yerleştirdi. Böylece hücrelerin etkinlikleri kaydedilerek bilgisayara aktarıldı. Bilgisayarın komutları çevirmesii sonucu hastanın cihazı denetim altına alması ile hareket ettirmesi sağlanmış oldu.

Mini yonga’yı (micro chip) geliştiren Massachusetts’ teki bilim adamları bunun inmeli biri için umut verici bir adım olduğunu söylemekteler.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>