Ölümün kardeşi, uyku…
Virgil (M.Ö. 70 – M.Ö. 19)
Aeneid
“ Uykudur ölüm… Eğer düş görülüyorsa.”
William Shakespeare
HAMLET’in “To be or not to be…” sözleriyle başlayan ünlü
tiradından
_____________________________________________________________
Bir zamanlar adamın birinin bahçesinde, yirmi yıldır duran görkemli bir ağaç varmış. Ancak o, bu ağacı resim çalışmalarına başladıktan sonra görmeye başlamış. O güne kadar ağacın önünden yüzlerce kez geçtiği halde varlığının farkına bile varmazmış. Bu gerçekten yaşanmış bir olay olup resim yapmaya yeni başlamış birinden öğretmenine gönderilen bir mektupta anlatılmıştır.
Buna benzeyerek, çoğumuz çevremizde olan nesneler ile yaşamımızda gelişen olayların pek farkında olmayız. Onlar orada dururlar ya da yaşamımız içinde vardırlar, ama bizi ilgilendirmezler. Bu daha çok kendiliğinden sürekli olarak gelişmekte olan olaylar için geçerlidir. Olayları yaşarız, ama nasılını. nedenini, ne içinini hiç düşünmeyiz. Çünkü onlar doğal olarak kendiliklerinden gelişmektedirler.
İşte uyku da böyle olaylardan biridir. Doğal olarak 24 saatte bir yaklaşık 8 saat kadar yaşanır. Böylelikle yaşamımızın 1/3 ünü kapsar. Ama üzerinde fazla durulmaz.
Canlılarda uyku süreleri değişiklik gösterir. Örnekse, 24 saatte :
İnsan……………………..5-8 saat
Pars……………………….16-18 saat
Yarasa……………………19.9 saat
Aslan……………………..13.5 saat
Fare……………………….13 saat
Kedi……………………….12.5 saat
Köpekbalığı……………..5.3 saat
Fil………………………….3.1 saat
Zürafa…………………….1.9 saat
Uyurlar.
Buna karşın, bazıları uykuyu mercek altına alarak onun için tanımlamalar aramışlardır.
Tanımları belli başlı sözlükler arasında dolaşarak görelim.
Bunlardan biri AND sözlüğü, şöyle anlatıyor uykuyu : “ İnsanlarla bir çok hayvanlarda, geçici bir dönem olup, süresi boyunca fizik devinimlerin en az olduğu, vücudun işlevsel güçlerinin yenilendiği doğal bir bilinç dışı haldir “.
Yahoo Eğitim Sözlüğü : “ Zihin ile bedenin doğal olarak periyodik olarak içine girdiği bir durumdur. Burada gözler kapalı, bilinç ya tümüyle ya da bir bölümüyle kapalı olup, vücut devinimleri ile dış ortamdan gelen uyarılara verilen yanıtların derecesi azalmıştır. Uyku sırasında insanlar ile öteki memelilerin beyin dalga etkinikleri belli ayırıcı nıtelik taşır. Düşler sırasında değişik dalga biçimleri görülür “ demektedir.
Bir başka tanım : “ Doğal periyodik bir dinlenme durumu olup bilinçç işlevleri askıya alınmıştır “ diyor.
Encarta sözlüğü uyku için “ Uyanık olmama durumu. İnsanlarla hayvanlarda bilincin bir bölümünün ya da tamamının kapalı olması, bu sırada istemli işlevlerin askıya alındığı, vücudun dinlenerek kendini yenilediği bir süreçtir “. Tanımını vermektedir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü de : “ Dış uyaranlara karşı bilincin bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu “ diyor.
Dr. Justus Schifferes, uykuyu şöyle tanımlamış : “ Uyku bir dinlenme ile gevşeme dönemi olmanın ötesinde, bir nekahat ile yenilenme dönemidir. Yaşamın normal akışı içinde vücut hücreleri eskir, aşınır. Bunların yenilenmesi gerekir. Bu yenilenme uyku sırasında hızlı olur. Örnekse, gösterilmiştir ki deri hücrelerinin bölünerek yeni hücreler oluşturması uyku sırasında, uyanık olunan döneme göre iki kez daha hızlıdır “.
Daha başka tanımlara da ulaşma olanağı var. Ama söylemlerin aynı kaldığı, aşağı yukarı aynı noktalar üzerinde durulduğu, bunlar incelenince görülecektir. Buraya alınan tanımlarda da durumun aynı olduğu görülmektedir.
Acaba uyku, az ya da çok bir bilinç yokluğu mudur?
Uykuya benzer iki durumun daha olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri bayılma, öteki koma durumudur. Bunların ikisinde de bilinç kaybı yaşanır. Daha baştan söylemek gerekir ki bu ikisinin nedeni uykudan çok farklıdır. Çünkü patolojik olgulardır.
Bayılma durumunda herhangi bir nedenle beyne giden kan niceliğinde azalma olur. Bilindiği gibi beyin bütün vücudun kullandığı oksijen ile enerjinin % 20 sini kullanma gereksiminde olan bir organdır. Böylece kendine gelen kan konusunda çok duyarlıdır. Azalma durumunda, deyim yerindeyse devrelerini kapatır. Kişi bilincini kaybederek bayılır.
Komada beyin üzerine ya belli bir baskı vardır (kanama, ödem gibi), ya da beyin dokusunun belli bir bölümü harap olmuştur (tümörlerde olduğu gibi). Bu durumda kişi gene bilincini kaybeder.
Bunların dışında bir de, geçirilen ateşli bir hastalığa bağlı olarak, vücut ısısının çok yüksek düzeylere (40 C – 41.5 C) çıkması sonucu bilinç kaybı gerçekleşebilir. Bu durumda da düşler oluşur, dahası kişi gördüğü düşleri sözcüklerle dışa vurur. Buna “ sayıklama “ diyoruz. Aynı durum bebeklerde olduğunda havale (=convulsion) dan söz edilir.
Gerçi, herhangi bir bulaşıcı hastalık yapan minicanlıya verilen bir doğal tepkidir ateşin yükselmesi. Amacı minicanlıyı yaşatmayıp kişiyi hastalıktan kurtarmaktır. Ama bu yüksek ısıda beyin çalışmasına ara verip bilinci kapatır.
Bunların tersine, uyku patolojik değil, ama doğal, fizyolojik bir süreçtir
Uykuda dış uyaranlara verilen yanıtlar da bayılma ile komadan farklıdır. Uyuyan bir kişi dış uyaranlar aracılığıyla kolayca uyanabildiği halde, bayılma ile komada bu sonuç elde edilemez. Demek ki bu gibi kişiler dış uyaranlarla bilinçlerine kavuşamazlar.
Uykuda bir özellik daha gözlemliyoruz. Uyku hangi dış uyaran koşulunda başlamışsa. Bu koşul değişinceye kadar surer. Değişiklik durumunda kesintiye uğrayarak kişi uyanır. Örnekse, gürültü sırasında uykuya dalınmışsa, bu gürültü süresince uyku hali sürer . Tersi de doğrudur: sessizlikte uyku başlamışsa, bir gürültü oluncaya kadar uyku surer.
Bunun dışında uyku sırasında iç uyaranlara da tam yanıt verilir. Örnekse, uykuda aniden bir ağrı gelişirse ya da bir karabasan düş görüldüğünde, kişi hemen uyanır.
Bunlardan hemen anlaşılacağı gibi uyku sırasında dış uyaranlara yanıt alınabilmesine karşın bayılma ile komada bu olanak yoktur. Bunlarda bilinç kaybı kesindir (mutlak). Bayılma ya da komadan çıkabilmek için onların meydana gelmesine yol açan nedenlerin ortadan kalkması gerekir.
Ayrıca uyku sırasında bir beyin etkinliği olan düşler de gündemdedir. Bu durumda uykuda olan hale bilinç kaybı değil, ama özel bir bilinç durumu dememiz daha doğru olur. Buna bazıları “ farklı bir bilinç durumu “ demeyi yeğliyor. Uykuda karşılaştığımız bilinç durumuna ne ad verilirse verilsin, uyku sırasında bilinç kaybı olduğundan söz edilemez.
Uykunun bir dinlenme aracı olduğu düşüncesi doğrumudur?
Uyku sırasında dinlenmeye geçen hiç bir sistem yoktur. Kalb-damar sistemi uyanıklıktaki gibi çalışmak zorundadır. Sindirim sistemi çalışmasını uykuda da sürdürür. Böbrekler çalışmalarına ara vermezler. Karaciğer işini bırakmaz. Kasların da uyku sırasında belli bir gerilimleri (tonus) olduğu gibi zaman zaman küçük hareketleri gerçekleştirirler.
Beyin bunların hepsinin arasındaki eşuyumu sağlarmakla birlikte düşlerin oluşmasıyla zihinsel işlevini de sürdürür. Özetle, uykuda dinlenen hiç bir organ yoktur. Bu durumda “ uykuda dinlenilir “ sözü geçerliliğini yitirmektedir.
Uykuda vücudun kandini yenilemesi savına gelince. Bu belki de, uykuda adrenalin ile öteki stress hormonlarının düşük düzeyde olmaları, ayrıca büyüme = yenilenme hormonlerının yüksek düzeyde bulunması göz önüne alınarak söylenmektedir. Bu düş görülmeyen uyku evrelerine özel bir durumdur. Fakat görülen düşlerin içeriğine bağlı olarak stress hormonlarının yükselebileceğini de unutmamak gerekir.
Mademki bütün organ sistemleri çalışmalarını uyku boyunca sürdürüyorlar, o halde “yenilenme” işlemi de uyanıkken olandan daha farklı olamaz: denilebilir. Demek ki uyku halini de uyanıklığın bir devamı gibi düşünmek doğru olur.
Gerçekten de “yenilenir” sözü söylenmekle birlikte açık bir kanıt olarak uykuda derinin yenilenmesindeki hızlanmadan başka bir gözlem ileri sürülememektedir. Ama bu bir bütün içinde tek başına kalan bir olaydır. O halde yenilenme savı “olsa olsa, böyle olmalıdır” diyerek uyku tanımları içine alınmıştır.
Ayrıca, Sigmund Freud’da (1899) gelinceye kadar hiç kimse uykuda görülen düş’ lerin üzerinde bilimsel olarak durmamış, yapılan tanımlara çok önemli, doğal olduğu kadar zorunlu olan bu olayı katmamıştır. Bu ilgi çekici olmalıdır. Çünkü uyku için yapılan tanımların hemen hepsi Freud’den sonra ortaya konmuştur. Oysa uyku ile düş’ ler arasında, göz ardı edilemeyecek çok sıkı bir ilişki olduğu, konuya uzak olan biri tarafından bile hemen onaylanır.
Yapılan tanımlarda en göze çarpan öğe, bunların uykunun bir tek evresi göz önüne alınarak (NREM dönemi) yapıldığıdır. Böylece uykunun tanımı, körlerin fil’i tanımlaması anlatımındaki sonuca ulaşmaktadır. Oysa uykuyu bir bütün olarak gözleyip tanıma öyle varmak gerekir.
Bütün bunları göz önüne alarak bizim uyku için yeni bir tanım vermemiz gerekmektedir. Bu tanım uykunun içerdiklerini bir araya toplayan, içermediklerini dışarda tutan bir tanım olmak zorundadır. Şöyle ki :
Uyku canlılarda, 24 saat boyunca gündüz ile gecenin ard arda gelmesi sonucu (circadian cyclus) devirli olarak yaşanan, özel bir bilinç halini içeren, yolu boyunca bazı yıkımlar ile onarımların oluşması yüzünden uyanıklık halinden fazlaca farkı olmayan, ama çok önemli olarak yaşandığı sırada zorunlu olarak belirli sayıda DÜŞ GÖRÜLÜP, dış uyaranlarla iç uyaranlara tam olarak yanıt verildiği, olmazsa olmaz beyin işlevi doğal blr fizyolojik yaşam sürecidir.
Diyebiliriz.
Burada önemli olan iç uyaranlardır. Görülen bazı düşler nedeniyle stress hormonları fazlaca salgılanarak, o anda uykudan uyanmaya yol açılmasa bile, sabah kalkındığında kendini iyi hissetmeme haline kişiyi sokabilir. Kaldı ki, görülen bazı düşler sonucu kişi, bazan haykırarak, bazan da ağlayarak uykudan uyanır. Uyanık halde de bir sure daha bu sıkıntılı hali yaşar. Elbette bu sırada stress hormonları da varabilecekleri en üst düzeylere çıkarlar. Demek ki düşler de uyanıkken yaşdığımız bazı stress üretici etkenler gibi bizi zor duruma sokabilir.
O zaman bunun neresine “ bir dinlenme ve yenilenme dönemi “ diyebiliriz? Bütün iş, gündüz uyanıkken olduğu gibi, gece görülen düşlerin bizi sarsıp strese sokup sokmamasıdır. Bu yönden uyku ile uyanıklığın pek büyük farklılığı olmaması gerekir. Gündüz uyanıkken düşlerin yerini, bizleri strese sokabilen, yaşanmış olaylar alır.
Dinlenme bir yana, yenilenmeden belki de söz etmek olasıdır. Bu da uykunun bazı özel dönemlerinde (NREM dönemi) kendini göstermekte olup, uyku sırasında yenilenen bir tek doku ya da organ vardır. O da deri’ dir. Ama bir bütün olarak uyku ele alındığında, stres hormonları ile büyüme hormonları, belli nedenlerle bir azalıp bir çoğalma durumunda olduklarından uyku durumunun uyanıklık ile uzun boylu farklılığı yoktur.
Uykuyu sadece NREM döneminden oluşan bir olay gibi kabullenip, geçirilen öteki dönemleri yok sayarak, akıl yürütüp tanımlar yaparak sonuçlara varmaya çalışırsak, yolumuz üzerinde yanılgının bizi beklediğini akıldan çıkarmamak gerektiğini bilmeliyiz.
Uyku sırasında, bazılarının ileri sürdüğü gibi hücreler, organlar, hormonlar, enzimler konusunda değil, ama değişik bir tür “ yenilenme “ söz konusu olabilir. Daha başka bir deyişle bu yenilenme ruhsal (psychique) yönde yürüyen bir süreçtir. Konuya bu bölümden sonra açıklık getirmeye çalışacağız.