ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUKLAR HAKKINDA….(ikinci kitaptan)

Deha sahiplerinin bebekliklerinden beri gösterdikleri bazı belirtiler gözlemlenir.. Gülme eylemine yatkınlıkları vardır. Hareketli bebek olurlar (hiperaktif değil!) Bunlar konuşmaya başladıktan hemen sonra kendiliklerinden okuma-yazma öğrenirler. Bu durumdan ailelerinin çoğu kez haberi bile olmaz. Burada hiç bir zorlama gayreti söz konusu değildir. Bu arada bir bölümü rakkamları, bunlarla yapılabilen basit işlemleri de, gene kendiliklerinden öğrenirler. Özöğrenimli ( Autodidaktos) özelliğini taşırlar. Bir konuyu öğrenmek için onun kaynağına gidip bilgiyi oradan kendi kendilerine almayı yeğlerler. Bu özellikleri yaşamları boyunca korunur. Eğitimleri ile öğrenimleri olağanüstü kolaydır. Böylesi çocukların erken okula gönderilmeleri salık verilmez. Çünkü ilk sınıflar bir yana, ileri sınıflarda arkadaşları kendilerinden yaşça büyük olup psikolojik yönden daha olgun olduklarından, bazı güçlükler içine düşüp bunalıma girebilirler. Ama normale yakın yaşta okula verilirlerse başarıları en yüksek düzeyde olur. Okulda lider durumuna kolaylıkla geçerler. Çevreye, sosyal ilişkilere ilgileri çok fazladır.

Üstün zekalı çocukların olumsuz diyebileceğimiz yönleri de bulunmaktadır. Bunlara ailelerin, özellikle eğitmenlerin dikkat edip onların yetişmesini kolaylaştırmaları gerekir.

● Rutin ödevlerden çabuk sıkılırlar.
● İşleri kendi bildikleri gibi yapmak isterler.
● Sınıfta çok fazla dikkat çekebilirler.
● Başkalarının göremediği ilişkileri görebilir, dersin çoğunun sadece bu konuda tartışmaya ayırmak isteyebilirler.
● Bazen bir projeyi bitirip diğerine başlamayı istemeyebilirler.
● Ara sıra hayallere dalıp dikkatleri dağılır.
● Öteki öğrencilerin “sönük” kalmalarına neden olabilirler.
● Kendilerine çok da yararlı olmayan yapıtlara gereğinden fazla zaman ayırabilirler.
● Yersiz espriler yapabilirler.
● Bazan gereğinden fazla yenilikçi olabilirler.
● Başarısızlıklardan çok çabuk etkilenebilirler.
● Aşırı düzeyde “otoriter” olabilirler.
● Başkalarının fikirlerine yeterince önem vermeyebilirler.

Bütün bu anlatımlar normal zekalı çocuklarla, üstün zekalı çocukların aynı dersliklerde, aynı öğretim programlarıyla eğitime alınmalarının sakıncalarını söylemektedir, satır aralarında.

En iyisi böyle çocukların erken tanınıp onlar için kurulmuş özel okullara gönderilmeleridir. Ne yazık ki Türkiyemizde buna olanak yok gibidir. Çünkü bizler normal çocukların bile tümünün eğitimine henüz bir çare bulabilmiş değiliz. Nerde kaldı ileri zekalı olan çocuklarımızın özel eğitimi diyoruz.

Fakat ileri zekası olan çocuklarımızın, yer altı ya da yer üstü zenginliklerimiz gibi, bizim servetimiz olduğunu unutmamak gerekir. Bunların gereği gibi değerlendirilmesi büyük artı değer kazanımına neden olur. Aralarında bütün güçlüklerden sıyrılıp sivrilenler varsa da bu okyanusta bir damla kadar küçük önem taşımaktadır.

İşte ansiklopedilerde Türk isimlerinin yok denecek kadar az olmasının nedenini burada aramak gerekir. Benjamin Franklin’nin şu sözünün ne kadar doğru olduğunu anımsayalım “Eğitimsiz deha, toprak içindeki gümüş madeni gibidir”. Bu arada üstün zekalı olarak doğan çocuklarımızın hiç te önemsenmiyecek kadar az olmadığını söyleyelim. Yapılan saptamalara göre bin tane normal doğuma karşılık bir dahi dünyaya gelmektedir. Ama bunlar, bizim adamsendeciliğimiz yüzünden yok olup gitmektedirler. Bir eğitimci olarak onları arayıp, bulup, özenle yetiştimek başlıca hedefimiz olmalıdır.

Günümüzde okyanusta bir damla niteliğinden de az olsa üstün zekalı çocuklarımızın eğitimi ile ilgili bir çalışma geniş kapsamlı olarak Milli Eğitim Bakanlığı kuruluşu içinde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu proje üstün yetenekli öğrencileri normal eğitim programlarından arta kalan zamanlarda eğitilmelerini amaçlamaktadır. Sözü edilen eğitim etkinlikleri bağımsız okul niteliğindeki Bilim, Sanat Merkezlerinde verilmektedir. Mart 2003 tarihinden bu yana 17 tane Bilim, Sanat Merkezi etkin bir biçimde çalışmalarına devam etmektedir.

Fakat gönül isterdi ki üstün zekalı çocuklarımız için, bütün eğitimlerinin orada yürütüldüğü özel okullar, derslikler bulunsun. Bu gün yürütülmekte olan projede üstün zekalı çocuklar “normal eğitmleri dışında”, demek ki normal çocuklarla birarada gördükleri eğitimden sonra özel eğitime alınmaktadırlar. Bunun, hem normal hem de üstün zekalı çocuklar için bir çok sakıncalarının olabileceği bir kaç paragraph once belirtilmişti. Çözümün bu günkü tutumla sağlanması olanağı olmadığı açık bir gerçektir. Ama gene de konuya bir biçimde el atılmış olması, esas hedefe varılması yıllar alacak bile olsa, umut vericidir.

Denebilir ki bu kalabalık insan topluluğu içindeki dehaları nasıl seçelim de onları özel eğitimden geçirelim? Sorunun birinci bölümünün yanıtı basittir. Kitle içinde IQ testi taraması yapılabilir ( Ancak taramada kullanılacak IQ testinin çoklu zeka’ya gore yeniden düzenlenmiş olması gerekir). IQ sü 140 ya da daha yukarıda olanlar deha olarak ayrılırlar. Zor olan sorunun ikinci bölümüdür. Bunların eğitimi ayrı bir teknik beceriyi gerektirir. Fakat burada hemen akla gelmeli : Yer yüzünde bir çok ülkede olduğu gibi bizimkinde de “bilim adamı” yetiştirmek için kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlar dehaları değil, fakat normal zekalı, ama yetenekli kişileri bilim adamı yapabilmek için uğraş verir. Ama uyguladıkları yöntem dehaların eğitilmesi için elverişlidir. Uygulamayı biraz değiştirip biraz da aşağı çekerek, örnekse ilk öğretimden başlatıp, özel dersliklerde, ödüllendirilmiş bu çocukları yurt yararına kazamayı sağlamak olanağı acaba yokmudur?…

Bu noktada “Yüzde yüzü okuma yazma düzeyine henüz ulaştırılamamış bir toplum için dehaların eğitimini düşünmek bir parça lüks değilmidir?”… sorusu hemen akla gelebilir. Benzer düşünce tıp alanında vaktiyle ileri sürülmüştü : “Memlekette kızamık hastalığından çocuklar ölmekteyken, kalb hastalarının sağıtılması için bir çok para harcayıp cerrahi merkezler, yeğin bakım birimleri açmak doğru mu?”… Bu fikir halk avcılığı (demagogie) sınıfına girdiği için iflas etti. Şimdilerde, başlangıçtaki birkaç aklı başında öncü sayesinde, tam aksi yönde atılımlar yapılıyor. Dehaların eğitimi fikri de buna benzemektedir. Deha, Benjamin Franklin’in de anlattığı gibi yurdun sahip olduğu çok değerli bir tür maden filizi gibidir. Gereği gibi eğitilirse (Maden filizinin yer yüzüne çıkarılıp işlenmesi gibi) yurda çok büyük zenginlik sağlıyabilir. Bu yüzden yetenekli eğitimcilerden, bu konuda sağ görülü, uzgörülü davranış sergilemelerini beklemek en doğal hakkımızdır. Bu, toplumun tamamının okuma yazma bilmesinden çok daha yararlı sonuçlar verecek bir yatırımdır.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>