İki cinsin üreme hücreleri birleştiğinde, demek ki döllenme olunca, iki değişik canlının kromozom yapısı, daha doğrusu genleri de harmanlanarak, ilerde olgun, yeni canlıyı meydana getirmek için hazır duruma gelirler. Genler, yeni meydana gelecek canlının, en ince noktasına kadar nasıl oluşturulacağını saptayan kod’ları taşır. Dokularla organlar, bu kodların gösterdiği düzen içinde oluşturulurlar. Böylece, döllenmiş tek hücreden başlayarak, önce dölüt (embrio), sonra da doğumla, canlı dünyaya gelir.
Genlerin gösterdiği doğrultuda her bir doku ya da organ gelişerek son durumlarını alırlar. Bu süreç yürürken, her bir doku ya da organ belli sınırlara gelince yapım ya da gelişme durur. Organ son biçimini almıştır. O, bundan sonra, organizma içinde kendine düşen işlevleri yürütmeyle yükümlüdür. Yaşam boyunca, yıkılıp yok olan hücrelerin yerlerine, gene belirli gen kodlarının doğrultusunda yeni hücrelar geliştirilir.
Hesabı çok iyi yapılmış, sınırları kesinlikle belirli bu büyüme işlemi sırasında, bazı kez hücrelerin bir yerde, denetimsiz olarak gelişip, organı meydana getirme düzenine baş kaldırarak, genlerin çizdiği yollarda değil de, kendi başiarına bildikleri gibi çoğalıp büyümeleri gerçekleşebilir. Bu bir başkaldırma, bir kargaşa (kaos), bir terörizm olarak nitelendirilebilir. Elbette, her terorizm olayı gibi, organizma için bazı zararları da beraberinde getirir.
Biz bu tür doku büyümelerinin sınırlı olanlarına, iyi huylu tümör, sınır tanımadan büyüyp, üstelik bulunduğu yerden, kan ya da lenf doloşımıyla, başka organlara atlayabilenlerine de kötü huylu tümör diyoruz. Genelde, kötü huylu tümörler kanser adıyla da anılmaktadır.
Bu güne kadar kanserlerin nedenleri, açık seçik tanımlanıp kanıtlanamamıştır. Kanser nedenleri için ileri sürülen her türlü fikir, ya tahmin ya da istatistik bilgilerinden yola çıkılarak geliştirilmiştir. Bu yüzden kanserlerin nedenleri, kesin olarak ortaya konulamamıştır. Aslında, bu saptama kesinlikle yapılabilseydi, örnekse verem (tüberküloz) de olduğu gibi, neden üzerine gidilerek kesin sağıtma sağlanabilirdi.
Eldeki olanaklar doğrultusunda, kanserlerin nedenlerinin yok edilmeleri değil de, kanser hücrelerinin böyle kargaşa halinde büyümelerini önleyebilecek önlemler düşünülerek gündeme getirilmiş olup, halen kansere karşı savaş bunlarla yapılabilmektedir.
Nedir bu kanserle savaşma araçları?…
Bunlar üç tane olup, bazan tek başlarına, bazan da birlikte olarak kanser sağıtımında kullanılırlar. Bunları şöyle sıralayabiliriz :
Cerrahi Girişim (kanserin yaygın olmadığı durumlarda kullanılır)
Kemoterapi (ilaçla sağıtma, ki bu maddeler kanse hücrelerini yok ederler)
Radyoterapi (kanserli bölgeye belli dozda röntgen ışını uygulaması. Bu da kanser hücrelerinin yıkımını sağlar)
Kanserin oluşumunda, uzunca bir zamandan bu yana, stres’in, dolaylı olarak bağışıklık sisteminin (immune system) büyük rolü olduğu kabul edilmiştir, ki bu bir gerçektir. Çünkü, bağışıklık sistemi vücuda giren yabancı maddelere savaş açarak, onları yok etmeye çalışır. Örnekse, hastalık yapan minicanlılar (micrrobe), gibi… Düzeni bozan, bir tür terorist gibi davranan tümör hücreleri de, bağışıklık sistemi için birer düşman olup, yok edilmeleri gerekir. Bağışıklık sistemi bunlara saldırarak yok eder. Ama, bunun için bu sistemin yeteri kadar güçlü olması gerekmektedir. Stres bağışıklık sisteminin zayıflamasına, dahası çökmesine neden olur. Bu durumda organizma, kanserle savaş konusunda en önemli doğal silahını kaybetmiştir. Özetle, bağışıklık sistemini kaybeden bir organizma kansere yenik düşer.
Şimdi!… Bizim kanserle savaş için kullanmakta olduğumuz araçlara bir göz atıp, bunların etkilerini gözden geçirelim :
Cerrahi girişimin amacı, bulunduğu yerden tümör kitlesinin çıkarılmasıdır. Bu tümör yaygın olmadığı sürece kullanılabilecek bir aeaçtır. Ancak, açık bir gerçektir ki her tür cerrahi girişim, strese yol açıp, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Bunu kimse yadsıyamaz.
Kemoterapi, kaser hücrelerini yok edebilen bazı kimyasalların kullanımı demektir. Ne var ki, bu maddeler kanser hücreleri yanında, normal doku hücrelerinin de yıkımına neden olur. Dahası, bağışıklık sistemini de çökertirler. Bizler, organ nakli yaptığımızda, vücuda yerleştirdiğimiz yabancı protein taşıyan yeni organın, bağışıklık sistemince işlemez hale getirilmemesi için, başka bir deyişle, nakledilen organın reddedilmemesi için, başta kemoterapi kullanırız. Demek ki, isteyerek bağışıklık sistemini çökertiriz. Bu kemoterapinin bağışıklık sistemini çökerttiğinin başlıca kanıtıdır.
Radyoterapi de, kemoterapi gibi, tümör hücrelerini yok eder. Ama, bağışıklık sisteminin çökmesine de neden olur. Çünkü, radyoterapide uygulanan röntgen ışını dozları, alelade röntgen filmi çekimlerinde verilen röntgen ışını dozlarından pek çok kez daha yüksektir. Bu da organ naklinde, reddi önlemek için kullanılabilir. Kaza sonucu yüksek doz radyoaktiviteyle karşılaşanlarda, tümörlerin oluşmasının altında da bu gerçek yatar.
Bu durumda, eldeki savaş araçlarıyla tümör hücreleri yok edilirken, yanı sıra bağışıklık sistemi de çökertilmiş olur. Bunun anlamı, kanseri yok edelim derken, onun azgınlaşmasına yol açmaktır. Başka bir deyişle, eldeki bu silahlar kanser savaşında kullanılamaz!…
Ama kullanıyoruz. Çünkü başka bir sağıtma aracımız yok. Doğru mu yapıyuruz?… Bana soruyorsanız yanıt : Hayır! Olacaktır. Çünkü, önce, yapılan işlem Hippocrates’in “primum nil nocere = önce zarar verme” ilkesine aykırı düşüyor. İkinci olarak, hekimin görevi “ölüme çare bulamadığına göre, ömrü olduğunca uzatmaya çalışmak” olmalıdır. Bu da gözden kaçmış gibidir. Gerçekten de, diyelim tümörüyle üç ya da beş yıl daha yaşayabilecek hasta, tıbbi tedavi altında, çoğu kez bir yılın içinde yaşamını yitirmektedir. Hastaların yakından izlenmesi sonunda yapılacak bir istatistik çalışması bunu ortaya koyacaktır.
Böylece, kanser sağıtımında izlenen yol, kesin bir iyileştirme sağlamayıp, sanki bir “yasak savma” görünümüne bürünmektedir.
Ama, bazı gelişmeler kanserlerin gerçek nedenlerinin bulunmasına bizi götürecek gibidir. Örnekse, bu yakınlarda rahim boynu (collum uteri) kanserinin nedeninin bir tür virus olduğu bulundu. Neden öteki kanser türleri de birer virus enfeksiyonu sonucu gelişiyor olmasın?… Araştırmalar bizi bu noktaya götürürse kanserlerin kesin sağıtımına ulaşmış oluruz. Aynı verem ya da öteki bakteriyel enfeksiyonlarda olduğu gibi…
—————————————————————————–
NOT : Birinci kitabın “sözlük” bölümünden bir alıntı.
IMMUNOSUPPRESSIVE Bağışıklık sistemini etkileyerek, bağışıklık cisimlerinin (antibodies) yapımını önleyen maddeler. Böylelikle bağışıklık sistemi işlemez hale gelmiş olur. Bu maddeler, özellikle organ nakillerinde, reddi önlemek için kullanılır. Organ reddini önlemek için immunosuppressive olarak radyoterapi de kullanılmakta. Cerrahinin kendisinin de immunosuppressive etkisi vardır. Oysa, biz bu üçünü de, oluşumunda bağışıklık sisteminin zayıflığının büyük rolü olan, kötü huylu tümörler için sağıtma gayesiyle kullanmaktayız. Acaba buna hakkımız var mıdır?…
merhaba yalçın bey,ben maia(maya) 9 sene oldu türk gelin-vatandaş olarak yaşiyorum,burda yaşamak benim için çok zor hele karamürsel gibi bir yerde,ben kataliz ve kinetik kimya eytimi aldım,kafkas hevsur kabileden geliyorum atalarım eski samirieli,incilde söz ediliyor,dedemin uyguladığı bir karışım vardı isa peygamber tarafından yahudileri sevmedikleri için,ceza olarak olarak atalarıma öğrettı bir karışım,yaşam suyu,soyadı ordan geliyor tsiklus-aura. bu karışım başımıza gerçekten hep derd açtı,ben onu çok iyi inceledim,17sene ben kullaniyorum,162 kişi kullandı,sonuç inanilmaz.benim memleketimde sigorta yok,kemoterapi çok pahalı,kanson(adını ben verdım) verdım insanlar kanserdı,çoğu hiç tedavi görmemişti,2-3 sene sonra iyileşiyorlar,sizinle paylaşmak istedım çünkü kemoterapi hakında yazınızı okudum,benim bilgilerimi destekliyorsunuz. benim yazılarımı okursanız sevinirim,orda kanson hakında yazarım var, sonra sizin yorumunuz benim için çok değerlı http://maiatsiklauri@hotmail.com maiasaricam@hotmail.com ben hayalcı bir insan değilim,6 sene tiflis bilim enstitusunde bilim adamı olarak çalıştım, burda 10 senedır yoga ve şaman teknikleriğile meditasyon dersleri veriyorum, 100 den fazla öğrencim var,çoğu kansonu benim gibi profilaktik amaçla içiyor,mutiş bir etkisivar,bu insanları dinlemeniz gerekiyor bütün mektupları sakliyorum,insanlara yardım etmek harika bir duygu.
Merhaba. Kanserle ilgili son gelismelere yer verdigim ve henuz yeni hayata gecirdigim bir web sitem var. Arastirma yaparken rasladigim bu yaziniza hem fikirlerinizi almak hem de daha cok insana ulasabilmek icin yorum birakmak istedim. Web sitemi ziyaret edip yorumlarinizi paylasabilirsiniz cok sevinirim. Yayin hayatinizda basarilar dilerim.
çıkmak istiyorum