BAŞKA BİR PARADOKS (Yüksek Tansiyon’un Nedeni?…)


Bundan öncekiyle ilintili olan, yüksek tansiyon (hipertantion) hastalığına gelince. Damar sertliği, büyükçe atar damarlarda görülür. Oysa, yüksek tansiyon hastalığı çok ince damarların işidir. İnce damarlarda da atherosclerosis olmaz. Bir tek koşul dışında, yüksek tansiyon hastalığından damar sertliği sorumlu değildir… Yüksek tansiyon hastalığı, ince damarların çoğalarak kalb önünde direncin artmasıyla (şişmanlık = obesite = her 1 kg yağ dokusu organizmaya 7 mil ince damar eklenmesine neden olur), ya da kılcal damar öncesi (precapiller) ince damarların daralmasına neden olan bazı maddelerin sürekli salgılanması onucu ortaya çıkar.

Bunların dışında, yukarda sözünü ettiğimiz tek koşul ise böbrek atar damarının, aortadan ayrıldığı yerde atherom plağıyla daralmasıdır. Bunun sonucu böbreğe giden kan azalır.Sonuçta, doğal bir tepki olarak ince damarları daraltan, “RENIN” adlı madde sürekli olarak kana verilmeye başlanır. Bu da, kan basıncının devamlı yüksek düzeyde kalmasına neden olur. Doğa burada kan basıncını arttırıp böbrek atardamarındaki engeli aşarak, böbreğe normal kan akımını sağlamayı amaçlamaktadır. Ama, varılan sonuç, “Habis Hipertansiyon” oediğimiz genel bir hastalık olarak karşımıza çıkar.

Tıp bu konuda da aşırıya kaçmıştır. Son 10 yıl içinde, minima 80 mm Hg ile maksima 130 mm Hg arter basıncını yüksek tansiyon hastalığı olarak belirlemişlerdir. Hele son yıllarda kulağımıza geldiği gibi, maksima 120 mm Hg de yüksek basınç sayılmaya başlanmıştır. Bunların her ikisinin de anlamı yer yüzünde yaşayan tüm bireyleri, eski deyimle “cümle alemi” tansiyon hastası olarak kabullenip, bunu açıkça bildirmek demektir. Çünkü bildilen tansiyon değerleri, hastalık göstergesi olmayıp, normal değerlerdir. Böylesi bir davranışın ne kadar akılla ya da gerçekle, hele de dürüstlükle bağdaşabileceği konusu tartışmaya açıktır.

Sokaktaki adamın (Layman) bütün bunları bilmesine olanak yoktur. Buna gerek te yoktur. Ama, bizim bilim adamı kimliğimizle, konulara daha ciddi, dahası dürüstçe, zekamızı daha iyi kullanarak yaklaşmamız gerekmez mi?… Çalakalem, el yordamı yöntemiyle yapılan çalışmalar ile bunların yanı sıra birtakım çıkar düşüncelerinin de işe karıştırılması, biyoloji ile tıbbı bilim kimliğinden uzaklaştırıp, daha çok sanat kimliği içine sokmaktadır. Korkarım bundan da öte bir zenaat durumuna getirmektedir. Çünkü el yordamı (tatonnement) yönteminin, bilimsel yöntemler içinde yeri yoktur. .Bilimin aşağı yukarı herkesçe bilinen yöntemleri bellidir. Bu yöntemlerin gereği gibi kullanılmaması yüzünden tıpta beş yıl gibi kısa aralıklarla görüş (concept) değişikliği olmakta, bu gün ak denilene yarın, tam tersine kara denilebilmektedir. Üstelik buna da tıpta ilerleme adı veriliyor. Bunun nasıl bir ilerleme sayılabileceği konusunda kararı okuyucuya bırakıyorum.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>