AÇIK-KALB CERRAHİSİNDE BİR DEVRİM OLABİLİR Mİ?…

Açık-kalb cerrahisi, Bilindiği gibi, dört tane olan kalb odaları ile kalbden çıkan büyük damarların açılarak ya da bir bölümleri çıkartılıp yerlerine yapay damarlar yerleştirilerek ameliyatları gerçekleştirmek demektir. Bu yolla kalb odaları arasındaki bölmelere (septa), kalb kapaklarına (valves ), kalbi besleyen korner damarlara (by-pass ameliyatlar) doğrudan ulaşılarak gerekli operatif işlemler yapılabilir. Bu odalar ile damarlar kapalı durumdayken yapılacak ameliyatlar kapalı kalb ameliyatları adını alır. Koroner arter cerrahisi de, bütünüyle kalb dışında gerçekleşmesine karşın, kalb-akciğer makinası kullanılarak yapılmaktadır.

Cerrahi yönden açık-kalb ameliyatlarını gerçekleştirebilmek için vücut dışı dolaşıma (extracorporeal circulation) gereksinim vardır. Bu, hastanın kendi kalb ile akciğerlerinin devre dışı bırakılarak onların işlevlerinin yapay akciğer (oxygenator) , yapay kalbe (pumps) devredilmesi demektir. İçinde yapay kalb ile akciğer olan düzeneğe de kalb – akciğer makinesi (heart-lung machine) denilir. Böylelikle devre dışı kalmış kalb, büyük damarlar üzerinde, içleri açılarak, istenilen işlem yapılabilecektir.

Basitçe anlatırsak, kalbe giren büyük toplardamarlara (venae cavae) birer kanül konulup bunları birleştiren bir boruyla, venöz hat (veneus line) denilen boru sistemiyle kan yapay akciğere alınır. Burada venöz kan gereği kadar oksijenlendirilir, fazla karbondioksit dışarı alınır (arterielisation) Yapay akciğerden geçen kan arteryelize olmuştur. Bundan sonra bir tür pompayla (yapay kalb), periferik atardamarlardan birine (femoral arter ya da iliac arterlerden birine) konulan kanül aracılığıyla tekrar vücuda geri verilir. Buna arteryel hat (arterial line) de denir. İşte bütün bu işleme vücut dışı dolaşım (extracorporeal circulation) ya da (perfusion) adı verilmektedir. Vücut dışı dolaşım uygulandığında kan, insanın kendi damarları dışında yapay ortamlardan da geçeceği için pıhtılaşacaktır. Bunu önlemek için hastaya, kanüllerin konulmasından önce uygun dozda heparin verilir (3 mg/kg ya da 300 IU/kg). Bu konuda seçkin antikoagülan sığır karaciğeri sodium heparindir. Ameliyat sonunda hasta makineden ayrıldıktan sonra, heparini nötralize etmek üzere, verilen heparinin iki katı dozda prothamine sulphate kullanılır. Daha iyisi ACT, aktive edilmiş pıhtılaşma zamanı saptanarak verilen prothamine sulphate’ın yetip yetmediği görülerek prothamine sulphate verilmeye devam edilir ya da kesilir.Ameliyatın uzun süreceği önceden biliniyorsa ya da sonradan ameliyat süresi uzarsa, her yarım saatte bir pıhtılaşma zamanı saptanarak, gerekiyorsa ek doz heparin perfüzyon sistemine eklenir. Belli bir ağırlığın altında (10 kg ya da daha az) olan çocukların ya da bebeklerin perfüzyonlarında, büyüklerde kullanılan kalb-akciğer makinalarının ufaltılmış özel modelleri kullanılır.

Kalb-akciğer makinası, hastaya uygulanmadan, hastanın grubuna uygun kan ya da kandan başka bir sıvıyla (serum fizyolojik, %5 dekstroz solüsyono, ringer laktat solüsyonu) doldurulur. Kan kullanıldığında, homolog kan sendromu, başka bir sıvıyla doldurulduğunda ise hasta kanını gereğinden fazla sulandırma sakıncaları vardır. İşte bunun için, kalb-akciğer makinasının hacmini ufaltmak, yeni bir kan sulandırma formülüyle yeni bir akım formülü bulma yoluna, çalışmalarım sırasında gittim.

İşin burasına gelince akla hemen şöyle bir soru geliyor : Biz bütün bu çabaları neden gösteriyoruz? Elbette kalb-akciğer makinasının doldurma hacmini en küçüğe indirmek için… Öyleyse acaba bu kalb-akciğer makinaları tümüyle terk edilebilir mi?.. Başka bir deyişle, Kalb-akciğer makinası kullanmadan açık-kalb ameliyatı yapılabilir mi?

Mademki hastayı belli bir noktaya kadar soğutarak dolaşımı tümüyle durdurup açık-kalb ameliyatı gerçekleştirilebiliyor (Drew Tekniği), o halde, metabolizma belli bir düzeye, bir kimyasal madde ile indirilerek te, aynı şey yapılabilmeli. Benim aklıma, 1967 yılında, bundan tam kırk yıl once, magnezyum iyonu ile bu işin başarılabileceği olasılığı geldi. Çünkü, kış uykusuna yatan hayvanların kanlarında Mg++ düzeyi yükselir. Bu arada bunların metabolizmaları da aşağı düzeylere iner. Hemen magnezyum ile ilgili kitap ile makaleleri toplamaya başladım. 300 ün üzerinde yazıya ulaşarak, bunları birer birer inceledim. Öyle anlaşılıyordu ki, bu iş gerçekleşebilir.

Bundan sonra, deneylere geçmeye karar verdim. Bir elektronik teknisyenine bir elektrikli fibrilatör yaptırdım. Niyetim deney hayvanlarına değişik dozlarda MgCl2 vererek, onlara herhangi bir ameliyat uygulamadan, elektrikli fibrilatörle kalblerini dışardan fibrile edip, dolaşımlarını belli sürelerle durdurmak, sonra magnezyum iyonu antagonisti olarak Ca++ iyonu verip, ondan sonra hayvanları, defibrilatörle, defibrile etmekti. Dolaşım geri gelince, hangi doz ile sürede hayvanlar, beyin ölümü olmadan canlı kalabilecekti, bunu araştıracaktım. Çünkü dolaşım yokluğuna, daha doğrusu oksijensizliğe, beyin öteki organlardan çok daha kısa sure, toplam bir – birbuçuk dakika, ancak dayanabilir, Oksijensizlik, bundan daha uzun sürerse, beyin ölümü gerçekleşir.

İstanbul Göğüs Cerrahisi Merkezinde, bir kaç hayvan deneyini gerçekleştirmiştim ki, oradan 1968 yılında ayrılma zorunda bırakıldım. Artık çalıştığım araştırma laboratuvarını kullanma olanağım kalmamıştı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Kalb Cerrahisi Bölümünde, Dr. Cemil Barlas’ ın yardımıyla, bir hayvan deneyi daha yapabildim. Burada da, bazı nedenler yüzünden, daha fazla çalışamadım. Daha Mg++ dozaj denemelerini bitirebilmiş değildim.

Böylece, açık-kalb ameliyatlarını, kalb-akciğer makinası olmadan yapabilme çalışmalarım sonlanmış oldu. O zamanlar akademik kariyerim olmadığı gibi, bir Üniversitede de çalışmıyordum. Sağlık bakanlığının bir doktoruydum. Bu yüzden bir laboratuvar elde etme olanağım yoktu. Belki bilirsiniz, Sağlık Bakanlığı kurumlarında araştırma yapmak yasaktır. Bunlar hizmet kurumlarıdır. O kadar. Fakat yaptığım bir kaç deneyle, tünelin ucundaki aydınlığı görebilmiş, ama sonuca ulaşamamıştım.

Bu gün de, bu yolla kalb-akciğer makinalarının devre dışı bırakılabileceğini kesinlikle biliyorum. Belki başka bir araştırıcı bu konuda başarılı olacaktır.

Ancak, Bunun sonucunda, kalb-akciğer makinasını, onun ayrıntılı disposable parçaları ile kimyasallarını üretip, bu işe trilyonlar yatırarak, kazanç sağlayan endüstri zarar görecektir. Bunlar böyle bir şeye karşı çıkar. Kendilerine bir çok etkin yandaş da bulurlar. Onların karşısında durma cesaretiyle, azmini de göstermek gerekecektir. Çünkü bunların ellerinden, yaşama son vermeye kadar her şey gelebilir. Gene de yeni birşeyler bulmanın verdiği o dayanılmaz heyecan, herşeyin önüne geçmekte. Buna bütün varlığımla inanıyorum.

One Response to AÇIK-KALB CERRAHİSİNDE BİR DEVRİM OLABİLİR Mİ?…

  1. Anonymous diyor ki:

    Generally I do not post on blogs, but I would like to say that this post really forced me to do so! really nice post.

    rH3uYcBX

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>