Insan zekasının açık, etraflı bir tanımını elde etmek, hele bunu ayrı bir görüş (consept) olarak almak bu gün için bile zordur. Buna karşın bazı tanımlar da yapılmıştır. Bunların en iyilerinden birini Britatannica Ansiklopedisinde buluyoruz.
Tanım şöyle : “Zeka etkin olarak dış ortama uyum sağlama, bunu yaparken de ortamda değişiklik yapabilme ya da yeni bir ortam bulup oraya taşınabilme yetisidir”.
Buna benzer, ama daha karmaşık bir tanımı da Steinberg yapmıştır. Bu yazara göre “Zeka üç tümleşik (integre), aynı zamanda bağımsız görüntüye sahiptir. İç dünya, bunun dış dünya ile ilgileri, iç ile dış dünyadan elde edilen deneyimler”. Bu dediklerini de bir çizelgeyle açıklamıştır :
İç Dünyayı Kavrama
..Ne yapabileceğini, bunu yaparken en iyisinin ne olduğunu bulabilme işlemi
..Ne yapacağına karar verme
..Bunu nasıl tapacağını öğrenme işlemi
Dış Dünyayı Algılama
..İçinde bulunduğu ortama uyum
..İçinde bulunduğu oetama yeni bir biçim verme
..Eskisi doyurucu değilse, yeni ortamların seçimi
Deneyim Yoluyla İç ile Dış Ortamla İlişki
..Yeni durumlarla başedebilme, birleşme
..Planlama ya da hedetleri saptama işlemi
..Dış dünya deneyimleriyle bilme işlemlerine biçim verme
.
Bilim adamlarının bazıları da uzmanlık alanlarına göre, zekanın belli bir yönüne ağırlık veren tanımlar yapmışlardır. Örnekse, biyologlar zekayı “çevreye uyum yeteneği” olarak görürlerken, eğitimciler “öğrenme”, psikologlar “ilişkileri anlama”, bilgisayar bilimcileri “bilgiyi işleme” yeteneği olarak görmektedirler.
Bu konuda elbette daha bir çok tanım’a ulaşma olanağı vardır.Elimizdeki tanımlarda odak noktası daha çok dış ortama uyum (adaptation) olarak alınmıştır. Ama, normal zekanın varlığından söz etme olanağı olmayan, her tür uyuşturucu kullananlar ile doğumsal ağır zeka geriliği olanlar dışında, dış ortama uyum sağlıyamayanlar zeka yönünden zayıf olanlar değil, akıl hastalarıdır.
Akıl hastalıkları, psikiatrik tanıma göre zeka bozukluğu değildir, bunlar karakter bozukluğudur. Karakterle zeka arasında bir bağıntı yok değil, vardır. Karakter + zeka beraberliğinde efendi uşak ilişkisi vardır. Karakter efendi, zeka uşaktır. Zeka istediği kadar keskin olsun karakterin buyurduğu yönde iş görür. Demek ki dış ortama uyumda zekanın da bir rolü vardır ama asıl yönlendirici karakterdir. Bu duruma göre dış ortama uyum psikiatrik bir sorun olup, zekayla doğrudan ilişkisi yoktur.
O zaman zeka için başka bir tanım yapma zorunluğu başgöstermiş bulunuyor.
Bizim tanımımıza göre insan zekası basitçe ya da kısaca şu biçimde anlatılabilir :
Zeka, bir olaylar kümesi karşısında hangi olayın neden, hangi olayın sonuç olduğunu, hızla doğru olarak bulabilme yeteneğidir.
Bu neden – sonuç bağıntısını bulabilme işinde bütün zeka bileşenleri, imgelem yetisi de içlerinde olarak, birlikte çalışırlar. Yaşam boyu karşılaşılan her türlü sorun karşısında bu yetenek iş görür, iyi çalışıyorsa alınan sonuçlar da hep doğrular olur.
Olayların Neden-sonuç ilişkisinden söz açılınca hemen “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yoksa yumurta mı tavuktan?” açmaz tümcesi akla gelebilir. Bize sorarsanız çözüm basittir. Önce her tavuğun yumurtlayabildiğini, ama her yumurtadan tavuk çıkmadığını bilmek gerek. Yumurtadan tavuk çıkması için o yumurtanın bir horoz tarafından döllenmış olması gerekir. Demek ki dişili erkekli tavuk türüne gereksinim vardır. O halde öncelik tavuktadır. Tavuk ile horoz bir araya gelmedikçe üreyebilen (fertile) bir yumurta olamayacağından
“yumurta tavuktan çıkar” sonucuna varırız.
Burada önümüze bir de akıl sözcüğü çıkıyor. Acaba zeka ile akıl farklı kavramlarmıdır? Yoksa eşanlamlımıdırlar?
Yeni Türk Dili Sözlüğüne bakılırsa, akıl = Düşünme, anlama, kavrama gücü, us, hafıza ya da bellek, düşünce anlamlarını taşımaktadır. Buna karşılık Zeka = İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılayıp sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, feraset, zeyreklik diye tanımlanmıştır.
Buradan akıl ile zekanın anlamlarının yüzde yüze yakın örtüştüğü görülmekte. Anlamları aynı olan iki sözcük te eşanlamlı olacağına gore zeka ile akıl aynı, eş kavramı taşır diyebiliriz.
Bu iki sözcüğün ayrı kavramları taşıdığı savında olanlar vardır. Demek ki bir kişi için zekası kıt, ama aklı fazla, ya da aklı kıt ama zekası fazla diyebiliriz(!)?…. Bu olsa olsa “tilki zekası” nın tanımı için işe yarar bir yaklaşım olabilir. Çünkü orada yüksek düzeyde bir zekadan söz açmak olanağı olmadığına gore, ancak kişinin akıllı olmasıyla durum açıklanabilir, ki bunun ne denli doğru olabileceği konusu tartışmaya her zaman açıktır.
Yaradılışın bu harika yapısına, insan zekasına, doğal olarak psikologlar büyük bir ilgi duyarak onu inceleme alanları içine aldılar. Acaba onu ölçmek için bir yöntem bulunabilirmiydi? Değişik dereceleri varmıydı? Değışik türleri bulunuyormuydu?… Evet, bütün bu sorulara yanıtlar arandı. Sonunda da bulundu.