Birinci Kitabımın "BAŞLARKEN" Başlıklı İlk BÖLÜMÜ

BAŞLARKEN

Ötekilerden daha uzağı görmüşsem eğer, bunun nedeni devlerin omuzlarında duruyor olmamdır.

Isaac NEWTON

Bir yaz akşamı, söyleşi sırasında, kırk beş yıllık dostum, kader yoldaşım Dr. Kemal BAYAZIT, Türkiye’de açık-kalb cerrahisinin tarihçesini kaleme alma fikrini ortaya atıverdi. Fikir gerçekten olağanüstüydü. Bu disiplinin yüksek olan ivmesi göz önüne alınınca geride kalan kırk yılın tarih niteliğinde olduğu düşünülebilir. Diğer yandan bu konuyu, içinde yaşamış, birinci elden işleyebilecek olanlar ancak birkaç kişidir.. Bunlardan Siyami hoca, Prof. Dr. Siyami ERSEK ile Dr. Ercüment KOPMAN artık aramızda değil. Geri kalanlarsa emekli olmuşlar, yaşları durmadan ilerlemekte. Kaybedilecek zamanın olmadığı ortadadır. İşte Dr. BAYAZIT’ın önerisi karşısında aniden ilk aklıma gelenler bunlar oldu.

Bir de, açık-kalb ameliyatı gibi bir işe giriştiğimizde bir günlük tutmamış olduğum için hayıflandım. Her önemli işe girişen ya da bir buluş yapmaya çalışan kişinin günlük tutması gerekir, ki zamanı geldiğinde geçmiş olayların en ince ayrıntılarını bu günlükte bulabilsin. Ama gündelik çalışmaların karmaşası içinde günlük tutmak gibi işler pek akla gelmedi. Fakat kendimi şöyle bir yokladığımda, aradan bunca yıl geçmesine karşın, olayların belleğime, granit üzerine çelik taşçı kalemiyle kazılmışçasına, işlendiğini gördüm. Ama bir günlüğüm olsaydı olayları günü, ayı, hatta saatiyle verebilirdim. Gene de olayları aydınlık bir biçimde anımsamak beni mutlu etti.

Diğer yandan bu günkü bilgileri, teknikleri, teknolojiyi daha da ileri götürebilmek için bunların nasıl, ne zaman hangi koşullarda gerçekleştiklerini bilmek; kısaca bunların tarihçelerini bilmek gerekir. Tarih bilmeden, gereği kadar yeteneğiniz varsa, elinizdeki bilgileri kullanırsınız, ama onları oldukları yerden alıp daha da ilerilere götürmek çok zor hatta olanaksız olur. Bu yüzden açık-kalb cerrahisinin geçmiş yıllarını dünyada, Türkiye’de inceleyecek bir çalışmanın faydalı olacağını düşündüm. Çünkü bu bilgilerin geçmişlerinde onların sırlarını çözecek anahtarlar gizlidir

Dahası, bana öyle geliyor ki, ÇOK YAKIN BİR GELECEKTE, şöyle ya da böyle, KALB-AKCİĞER MAKİNALARI ARTIK BU ALANDAN TÜMÜYLE ÇEKİLECEK. Hiç değilse görevleri çok azalacak. Literatürde bunu düşündürecek bazı bilgiler, araştırmalar vardır. Bu, bir dönüm noktası, adeta bir Milat olacağından, geriye doğru açık-kalb cerrahisinin incelenmecisini gerektiren başlı başına bir nedendir.

Elbette bu çalışma, yer yer onlara da seslenmekle birlikte, konunun uzmanları için kaleme alınmayacaktı. Çünkü uzmanlar buraya yazılacakları, hatta daha fazlasını çok iyi bilmekteler. O halde bu alana ilgi duyan herkesin kendine yakın bulabileceği bir dil, bir deyişle yazılması uygun olurdu. Biz de öyle düşündük, öyle davranmaya çalıştık. Fakat kabul etmek gerekir ki doğrudan tıpla ilgili bir yazıda ister istemez ilgili tıp terimlerini kullanma zorunluluğu vardır. Bunların açıklamalarını da yapmaya, çalıştık olabildiğince. Okumayı rahatlatmak için açıklamaları hemen metin içinde yapmaya gayret gösterdik. Gene de, her tür olasılığı düşünerek, sona bir sözlük eklemek gereksimini duyduk. Sadece metin içindeki terimleri içeren bu mini sözlük de hekimlerle uzmanlar için düşünülmemiştir. Konuya görece olarak uzak olup ta ilgi duyanların yararına sunulmuştur.

Bilim, elbette daha önce çalışmış birçok kişinin birer tuğla yerleştirdiği, henüz bitmemiş görkemli bir yapıdır. Bu yapıya yeni tuğlalar koyabilmenin yolu, önceki tuğlaların nasıl konulduklarını bilmek ile yeni çalışmalar yapmaktan geçer. Teknolojiyi ya da tekniği sadece başkalarının yapmasını beklemek, ondan sonra aynı uygulamayı tekrar etmeye çalışmanın bazı sakıncaları vardır. Önce, bir araştırma aşağı yukarı, bir yıl sürdükten sonra yayın için bir dergiye gönderilir. Çalışmanın dergide yayınlanması, sizin elinize geçmesi de bir dokuz-on ay daha alır. Bu arada araştırmayı yapan yazar, uygulamada bazı aksaklıklar gördüğü için bu tekniği uygulamaktan vazgeçmiş de olabilir. O halde devamlı bir biçimde bilimi, tekniği dışardan almanın iki önemli kusuru olacaktır. Bunlardan biri iki sene gibi büyük bir gecikmeyle tekniği uygulamak zorunluluğu; ikincisi ise, bazı kez, artık terkedilmiş bir yöntemi uygulamaya çalışmak gibi çok sakıncalı bir duruma düşmektir.

Buna göre, bulunduğunuz bilim dalında devamlı araştırma yaparak, hiç değilse, başkalarıyla aynı anda yeni teknikleri uygulamak gerekir. “Muasır medeniyet seviyesinde olmak” bu demektir. İşte Türkiye’de açık-kalb cerrahisini başlatan ekip bunu gerçekleştirmiştir. Elinizdeki çalışma bu serüvenin öyküsüdür.

Yurdumuzda açık-kalb cerrahisinin bu günkü durumuna bir göz atacak olursak, dünyada yapılabilen her tür açık-kalb ameliyatının gerçekleştirildiğini, bazı yeniliklerin de yürürlüğe konabilindiğini görürüz. Bu günkü parlak görünüme dikkatle, çok çalışılarak erişilmiştir. Gün geçtikçe daha da başarılı atılımların yapılabileceği anlaşılmaktadır. Hiç unutmayalım ki, kalb cerrahisi ulaşması gereken doruk noktasına henüz ulaşamamıştır. Bu ulaşım dün ile bugün olmamıştır, ama yarın kesinlikle olacaktır.

Tıp araştırmalarını halen “deneme-yanılma” yöntemiyle yapmaktadır. Bunu onaylayan ünlü cerrah Harvey Cushing şu aşağıdaki sözleri 1935 yılında Science dergisinde yayınlanan bir makalesinde söyledi:

“Kesin bir anlamda, bir hekimin verdiği ilaçlar ile her cerrahın uyguladığı ameliyatlar deneyseldir. Sonuçlar matematik olarak asla hesaplanamaz. Doktorların kararları ile hastanın bunlara verdiği yanıtlar değişken olup, herhangi bir olasılık yasası ile saptanamaz.”

Cushing’in bu yazısında açıkça söylemediği, ama satır aralarında gizli gerçekler vardır. Bizler, üzülerek söylemek gerek, canlının yaşamını sağlayan ya da onun ölümüne neden olan doğal olayların (phenomena) pek büyük bir bölümünü bilemiyoruz. Dolaylı olarak yaptığımız araştırmaları da el-yordamıyla yapmaktayız. Yukarda sözü edilen olayları % 99 oranında bilebilseydik, o zaman “herhangi bir olasılık yasası” burada işlerlik kazanırdı. Harvey Cushing bu yönden belki haklıdır. Önce yaşamın gizlerini çözmek gerekir. Canlının vücudu insan yapısı olmadığından, bu günkü bilgisizliğimiz belki haklı da görülebilir.

Bu bilgisizliğimize en sade örnek, kalın bağırsağın başlangıcındaki coecum’a bağlı appendix’in bu gün bile görevini bilememizdir. Tanrı bu organı ne için yaratmıştır? Bu bizim için bir bilinmeyen olarak 21nci yüzyılın başlarında bile ortada durmaktadır. Ama Tanrı hiç bir şeyi gereksiz yere yaratmamıştır. Bu organın, bazılarına göre boğazda bulunan bademciklere benzer bir görevi vardır. Bazılarına göre otla beslenen hayvanlarda sellülozun sindirimini sağlamaktadır. Ama tümüyle otla beslenen atlarda appendix yoktur. Evet, yaradılışın gizleri karşısında çaresiz görünüyoruz.

Ama bu demek değildir ki yaptığımız araştırmalarda hep el-yordamı ile işi yürütelim. Çünkü deneme-yanılma yöntemi bebeklerin yaşama hazırlanmalarını sağlamak için kullanılır, ama bilim denebilecek bir disiplinde yeri olmamak gerekir.
Düşünün ki, bir köpru yapıyorsunuz. Kullandığız malzemeyi hesapsızca yerleştirmektesiniz. İş bitip ilk yükleme yapıldığında köprü çöküyor. Olsun, siz baştan, ikinci üçüncü bir kez daha yaparsınız. En sonunda köprü çökmez, sağlamca yerinde durmaktadır. Ama belki de bu kez gereğinden fazla malzemeyi kullanmışsınızdır. Bu kabul edilebilecek bir davranışmıdır köprü yapımı için? Duyar gibiyim “Hayır!” diyen seslerinizi. Çünkü köprü ile benzeri yapıların yüke dayanıklılığı önceden hesaplanır.

Ama işte size deneme-yanılma yöntemi. Köprü yapımı için bize çok aykırı gelen bu yöntemi neden direnelim sağlığımızı ilgilendiren tıp araştırmaları için kullanmakta? Demek ki biyoloji ile tıpta, değiştirilmesi gerekli, bir yöntem yanlışlığı var. Bu nasıl giderilir?

Büyük Britanyalı bir cerrah olan Norman R. Barrett’in, benim doçentlik tezimin de en başında yer alan, şu sözlerini akılda tutup bu yönde işlem yapmak daha akılcı olacaktır:

[Kardiyovasküler cerrahi "sanat"ın yerini "bilim" e vermekte olduğunu göstermiştir. Bu hal ilerde bu alanda çalışacak kişilerin hem yapılarında, hem de gereksinmeleri olan öğrenimlerinde kendini daha çok hissettirecektir. Kardiyovasküler cerrahi fizyoloji ve anatomiden çok biyoloji, kimya, elektrik, fizik ve matematikten oluşacaktır. Belki de genel tıp için de bu böyle olacaktır.]

Bu sözler gerçeğin tam kendisidir. Gerçi müzik gibi bir sanat dalının bile matematikle, fizikle iç içe olmasına karşın, tıp gibi bir bilim olma savında olan bir disiplinin matematikten uzak kalmasına akıl erdirmek biraz zordur. Çünkü Müzik=Matematik diyebiliriz. Öyle ki bazı müzikologlar Johann Sebastian BACH’ın yapıtlarını, sanattan çok “bilimsel çalışmalar” olarak nitelendirirler.

Kardiyovasküler cerrahiyi “sanat” olmaktan çıkarıp onu “bilim” haline getirmek için, fizikte olduğu gibi, onun konuşma dilini matematiğe çevirmek “gerekir ve yetişir”. Ölçü bu olmalıdır. İş odur ki, bizden sonra bu alanda meşaleyi taşıyacak olanlar bu bilinçle hareket edebilsinler.

Çünkü matematik en azından görüş’e varış gücünü arttıracaktır. Belki böylelikle yaklaşık beş yıl arayla görüş (concept) değiştirmekten kurtuluruz. Bu görüş değişikliğinin açısı nedense hep 180 derece olmaktadır. Bir gün ak dediğimize daha sonra kara diyebiliyoruz. Buna da bilimsel ilerleme adını veriyoruz. Oysa ak’ın da kara’nın da ne olduğu, düşünen kafalar için önceden belli olmalıdır. Işte bu açıklığı matematik sağlayabilir. Ne var ki, Elbette matematik biyoloji ile tıptaki bütün bilinmeyenleri birdenbire bilinir hale getirmeyecektir. Ama onun içine girmesiyle yöntem pozitiv yönde ilerleme olanağı kazanacaktır. Tıpkı fizikte olduğu gibi…

Matematikten pek te hazzetmiyor olabiliriz. O zaman böyle olanlara, matematiği sevdirmek için, Açık Üniversiteden Norman Gowar’ın 1979 da Oxford University Press tarafından yayınlanan “An Invitation to Mathematics” adlı yapıtını öneririm. Kitabın, varsa yeni baskılarından birini ya da ilk baskısını, elde edip şimdiye dek öğrendikleri matematiği bir yana koyarak okumaları yararlı olacaktır. Böylece gerçekten matematiğe olağanüstü bir yakınlık duyacakları kesindir.

Gerçi matematik “notion”unun kazanılabileceği en uygun yaş grubu 0–6 yaş arası olduğu bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bunu aklımızın bir köşesinde saklamamız, ileriki kuşakların tıp eğitimi için yararlı olacağı kanısındayım.

Bodrum, Hekimköy
Yalçın GÜRAN
Nisan 2002

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>