Sonuçta toplum bireyleri teker teker bu akıma kapılıp zekalarını ilkel düzeyde tutmaya yönelirler. Oysa her insan, zeka gerilikleri dışında, belli bir zeka gizil gücü (potentiel) ile doğar. Onun geliştirilip keskinleştirilmesi sonradan sağlanır. Bu sağlanmazsa sonuçta ilkel zekalılardan oluşmuş bir toplum ortaya çıkacaktır. Bu da ilkel bir toplum demektir. İlkel zekaların ağır bastığı toplumlarda giderek değer yargıları alt üst olur. Dahası zekanın doğru dürüst işlememesi sonucu adalet duygusu da büyük yara alır, eğitim yozlaşır. Böylesi bir toplumun sonu ne olur dersiniz?… Görünen köy klavuz istemez , yıkılır gider elbette. Yıkılır da içinde yaşayanlar sonradan “Bize ne oldu böyle? Hiç hakketmediğimiz olaylar geldi başımıza” diye yakınır dururlar.
İşte sömürgeciliğin kaynağında toplumların bu yaygın zeka geriliği yatar. Şunu hep anımsamamız gerekir: Bir ulusun eğemenliğine illaki kazanılmış bir savaşla son verilmez. Hiç savaşmadan da onun öz kaynaklarına el koyup sömürgeleştirme olanağı vardır. Üstelik bu durumda kimse sömürge durumuna geldiğini anlayamaz bile. Günümüzde bu yöntem yaygın biçimde uygulanıyor. Özgürlüğü kazanma ya da hiç kaybetmeme hep olumlu insan zekasını gerektirir; tek kurtuluş yolu budur. Ayrıca savaşların da ancak zeka üstünlüğü ile kazanılabileceği gerçeğini göz ardı etmeyelim.